Osmanlı için Edebiyat Eğlenceydi

Osmanlı’nın Batı’dan alacağı herhangi bir edebiyat nevi yoktu. Çünkü şiirde biz büyük bir merhale idik, şahika idik. Batı şiirinin bize vereceği bir şey yoktu. Roman ise bir eğlence unsuruydu. Geniş halk kitlelerine hitap eden, okumaya alıştıran, maceranın cazibesinden istifade eden ikinci derecede bir nevi idi. Batı’da da öyleydi. Balzac’a kadar Batı’da roman ciddiye alınmaz, hiçbir […]

Daha fazla oku
Tanzimat Dönemi Romancılık

Tanzimat döneminde, Batıda birçok büyük roman varken Telamak’ın çevrilmiş olması da ilginçtir. Yusuf Kamil Paşa bir yazar veya romancı değildir, onun için de seçimi bir roman olmaktan çok bir eğitim kitabına yöneliktir. Yani o, Telemak’ı ro­man olduğu için değil, eğitim kitabı olduğu için çevirmiştir. Fenelon, romancı olarak da yazar olarak da kendi ülkesinde (Fransa) bile […]

Daha fazla oku
Zaman Kafesinin İçinde İnsan

Zamanın mı mekân üzerinde yoksa mekânın mı zaman üzerinde etkisi vardır. Bir yerde hareket yoksa orada zaman da yoktur. Coğrafyanın mı millet, milletin mi coğrafyada etkisi vardır. Millet, coğrafyanın ruhudur. Beden de ruhun coğrafyasıdır. Muhatabımız coğrafya mı, millet mi? Muhatabımız beden mi, ruh mu? Hatip, muhatabını tanıyan, tanıması gereken kişidir. Hatip, muhatabın ne soracağını önceden […]

Daha fazla oku
Menkıbeler

Menkıbe, Şark toplumlarının en önemli hikâye anlatım biçimlerinden biridir. Menkıbeler, tasavvuf anlayışının bir yansıması olarak velilerin kerametlerinin, İs­lâm’ın iyilik, doğruluk, hakikat mesajlarının, din büyüklerinin hikmetlerinin “hi­kâye” edildiği kısa, öz, hikmetli anekdotlar, fıkralar, hikâyeciklerdir. Sözlü men­kıbeler, yazılı hâle gelince menakıpname olarak adlandırılırlar. Menakıpname, İs­lâm coğrafyasında tasavvufi hareketin gelişmesine, yaygınlaşmasına paralel ola­rak bazen yoğunlaşmış, bazen azalmış, günümüzde […]

Daha fazla oku
Susmaktır Aşkınlığın Önemli Bir Belirtisi

Susmaktır aşkınlığın önemli bir belirtisi. Gösteriş olsun, derin düşünceli sayılsın diye değil, çok boyutlu bir konuşmayı içine sığdırabilmek için susmak. Konuş­mak isteyen, konuşmakla varlığını kanıtlama yolunda bulunan konuşmalıdır, samimiyeti bunu gerektirir. Bağ­lantıyı konuşmakla kurma aşamasındaki insanın susma­sı kendine zarar getirir. Aşkınlık kendini çetin bilmeceler içine salmakla değil, safiyeti ele geçirmeye çabalamakla değil; bilmecenin bir birimi […]

Daha fazla oku
Şimdinin Vakitsiz Seferberliği

Hasanali Yıldırım (…)Günümüzde de dünyanın bütün çocuklarının masal dinleyerek büyüdüğünü mü umanlardansınız yoksa? Hangi çocuk ruhu, en çok gereksindiği evrede hayalimi kışkırtan ve onu insan-toplum-nesne ilişkilerine farkettirmeden hazırlayan, zihnini dünyaya ayarlamasını kolaylaştıran masalların yokluğunun bıraktığı boşluğu bir benzeriyle doldurabilir? Hangi şey, varolmayan tiplemelerle dolu bir olay örgüsü üzerin- den varolanlar dünyasına özgü gerçekleri işaret eden […]

Daha fazla oku
Hz. Mevlânâ’nın “NE OLURSAN OL, GEL!” Diye Bir Sözü Yok…

Hazreti Mevlânâ’ya ait olmadığı halde ona ait olduğu zannedilen meşhur bir söz var. Birçok kimse, Hazreti Mevlânâ her anıldığında “Mevlânâ ne demiş” diye hemen o sözü söylerler. Rubâî olarak söylenmiş olan o söz şöyle: Gel, gel, ne olursan ol yine gel! İster kafir, ister mecûsî, ister puta tapan ol yine gel! Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı […]

Daha fazla oku
Mescid-i Aksa

    Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu Varıp eşiğine alnını koydum Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu Gözlerim yollarda bekler dururum Nerde kardeşlerim diyordu bir ses İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin Unuttu mu bunu acaba herkes Burak dolanırdı yörelerimde Mi’raca yol veren hız üssü idim Bellidir kutsallığım şehir ismimden Her yana […]

Daha fazla oku
Ömer Hayyam: Şarap Şairi Mi, İlmin Yüz Akı Mı?

Ömer Hayyam, ölümünün ardından 9 asır geçmesine rağmen hâlâ hakkında konuşulan bir şahsiyet. Herkes kendisini şarap hakkında ve çoğu kendisine ait bile olmayan rubaileriyle tanıyor. Geçenlerde bir piyanistimizin “Hayyam bugün yaşasaydı Silivri’ye gönderilirdi” sözüyle tekrar gündeme geldi. Ömer Hayyam, 18 Mayıs 1048 tarihinde Nişabur’da dünyaya geldi. 4 Aralık 1131 tarihinde burada vefat etti. Babası hayyâm […]

Daha fazla oku
Sinan ve San’at Günü

Garp bizi harbçi ve teşkilâtçı bir millet olarak tanır. Lehimizde konuştuğu vakit biz onun gözünde en iyi as­keriz; fakat mücadele kıymetlerini bir tarafa bırakarak Türkler hakkında medeniyet ölçüleriyle hüküm vermek istediği vakit bizi “Barbar” sıfatıyla damgalamaktan çe­kinmemiştir. Dilimizi bilen müsteşrikleri istisna edilirse, eski edebiyatımızı tanımaz ve sevmez; bazı müzikologla­rının hayranlığına rağmen, eski musikîmizi anlamaz ve […]

Daha fazla oku