Sinan ve San’at Günü

peyami-safa1-1 Sinan ve San'at Günü

Garp bizi harbçi ve teşkilâtçı bir millet olarak tanır. Lehimizde konuştuğu vakit biz onun gözünde en iyi as­keriz; fakat mücadele kıymetlerini bir tarafa bırakarak Türkler hakkında medeniyet ölçüleriyle hüküm vermek istediği vakit bizi “Barbar” sıfatıyla damgalamaktan çe­kinmemiştir. Dilimizi bilen müsteşrikleri istisna edilirse, eski edebiyatımızı tanımaz ve sevmez; bazı müzikologla­rının hayranlığına rağmen, eski musikîmizi anlamaz ve onun gözünde Türk tiyatrosunu temsil eden iki aktör vardır: Karagöz ile Hacivat!

Yalnız Türk mimarîsi onu biraz şaşırtmış ve kanaatle­rini düzeltmeğe, hiç olmazsa münakaşa etmeğe mecbur bırakmıştır. Geçenlerde musikîmizden bahseden bir Av­rupa gazetesi, güzel san’atlardaki istidadımızın lehine taraftar kazanmak için mimarîmizi delil gösteriyordu. Filhakika yalnız Koca Sinan, tek başına bu kanaati yık­maya muktedirdir. Onun en küçük medresesinin eşiği önünde garbın bu şüphesi, büyük bir ateşe değen su damlası halinde buhar olur gider. Kaç tane münevver Avrupalı tanırım ki; benim yanımda büyük camilerimiz den birine girer girmez, ilk bakışta aleyhteki fikirlerini değiştirdiklerini gizlemediler. Dilimizi bilmedikleri halde mâbetlerimizin kubbelerini şişiren büyük mistik ifade, bir mânâ sağanağı halinde ruhlarının üstüne yağıyor ve bizi onlara tanıtıyordu.

Eski mimarlarımız arasında hiç olmazsa bir tanesine, Koca Sinan’a karşı saklamakta ısrar ettiğimiz büyük alâ­ka, bizde eski vecdin sönmediğini, İlâhî sempatilerin de­vam ettiğini ve basit madde âlemi içinde apışıp kalmadı­ğımızı ispat eder. Onun hâtırasına bağlanarak tesis edi­len bu sanat günü de estetik faaliyetlere vermekte ge­cikmediğimiz resmî kıymetin ilk müjdesidir.

Fakat son yıllarda biz, aşklarını ve alâkalarını ispat için yalnız ilân etmeyi kâfi bulan insanlar haline geldik. Her yıl Sinan için ihtifâl ve bu yıl Sinan adına san’at gü­nü yapıyoruz da, onun güzel medreseleri içine teneke fabrikaları kurmaktan da çekinmiyoruz; Mimar Sinan’ın ve birçok eski sanatkârlarımızın adını ağzımızla tebcil ve eserlerini ellerimizle tahrip ediyoruz. Sanki ayrı irade­lere bağlı olan ellerimizin ağızlarımızı yalancı çıkarma­maları için yapılacak şeyleri yapmadan evvel, bütün bu merasim, şimdilik bir gösteriş halinde kalacaktır.

İnceleyin:  Rainer Maria Rılke: Tanrı Arayışı ve Kayıp Oğul

Peyami Safa, Objektif Serisinden, Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar, s. 15-16. (Hafta, 10 Nisan 1935)

Yusuf Aslan

Tarih talebesi ve ilme pek meraklı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir