Yüzleşme Tesellisi

dervisin-teselli-koleksiyonu Yüzleşme Tesellisiİnsan nefsi, hazırdaki bir parça hazzı, gelecekte saklı binlerce hazza tercih eder; şimdi bir sızı çekmemek uğruna, gelecekte yıllarca azap çekmeyi göze alır; lezzetleri hemen almak, sıkıntıları ise her ne pahasına olursa olsun şimdi çekmemek ister. Ona göre gelecekteki hazların bir kıymeti yoktur. Haz; peşin, yakında ve ulaşılabilir olmalıdır. Cennetse ileride, uzakta ve ulaşması şimdilik zor olduğu için onu cezp etmez. Cehennem korkutmaz, oraya şimdi girilmediği için. Şimdi küçük bir acı çekerek, büyük bir bedel ödemiş olacak ve bu sayede gelecekte büyük acılardan kurtulacaksın, deseler, hayır, der; ben şimdi bu acıyı çekmeyeyim de, sonra ne olacaksa olsun!

Böylece bin kederi, bir kedere gözünü kırpmadan yeğleyebilir. ‘’Şimdi al seneye öde”kampanyalarının sembolize ettiği hazzı öncelemek ve sorumluluğu ötelemek, bu asırda bir alışkanlığa dönüşmüştür İnsan, hazırdaki lezzeti tadabilmek uğruna, ilerideki binlerce lezzeti ıskalamayı ve sırada bekleyen musibeti çekmeme pahasına, başına büyük belalar açmayı marifet sayar. Acıları erteler, o yüzden durmadan büyür acıları… Gitgide küçülür mükâfatları, hazları ertelemeyi kabul etmediği için…

İnsan, âhireti dünyanın sonuna eklenmiş, dünyanın devamı olarak kurgular. Ne de olsa dünya hayatı bitmeden, âhiret hayatı başlamayacak diye kendini teselli eder. Dünya hayatının halen sona ermemiş olmasından cesaret alarak, âhiret âlemlerinde kendisini bekleyen tehlikeleri hafife alır. Cehennemin mekan olarak uzakta ve zaman olarak çok ileride olduğunu düşündüğü için günahlara rahatlıkla girer, yapması gereken amelleri vurdumduymazca ihmal eder. Âhiretin ona uzak görünüşü, iyilik ve ibadetlere karşı heyecan duymasının önündeki engeldir. Salih bir amel işlediğinde, âhireti unutup, bunun dünyadaki peşin karşılığını arar. Oysa onun şimdi çektiği acılar, dünkü amellerinin cehenneminden bir parça; bugün gördüğü lütuflarsa, dünkü iyiliklerinin cennetinden bir kesittir.

Bir yönüyle âhiret başlamış, kıyamet kopmuş, hesap başlamıştır. An itibariyle kıldan ince kılıçtan keskin dünya hayatında Sırat’ı geçme imtihanındadır, ama o, Sırat’ı, ileride karşılaşacağı bir imtihan zannetmektedir. “Şu insanlar,çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (âhireti) ihmal ediyorlar.’’ (İnsan, 27).

İnceleyin:  Dünyanın Üç Yüzü

Cennet vaat edilir; o ise hazırdaki lezzetleri ondan daha değerli görür. Cehennemle korkutulduğunda, ona şimdiki acılarından kurtulmak, oraya düşmemekten daha önemli gelir. Yanlışları şimdi yapmak, günahları şimdi işlemek ama bedellerini uyak geleceğe bırakmak; iyiliklerinse sefalarını şimdi sürmek ama cefalarını ve yapılışlarını ertelemek ister. Konu salih amellere gelince, yaşlanınca bakmak, Hacca gittikten sonra düzeltmek, işler yoluna girince başlamaktan dem vurur. Ama bir iyiliği şimdi ortaya koymaktan alabildiğine kaçar. Gelecek geldiğinde o da şimdi ye dönüştüğü için, hayırları o zaman da ertelemeye içten içe niyetlidir. Karşılığı uzak gelecekte verilecek olan şeyler için boşu boşuna (!) uğraşmak istemez.

Problemlerden kaçar ve onlarla yüzleşemez.

Taraftarı olduğu takımının şampiyonluğuyla, desteklediği partinin seçim kazanması ya da kaybetmesiyle, takip ettiği dizinin bir sonraki bölümünde ne olacağıyla ilgilendiği kadar, ahiretteki akıbetiyle ilgilenmeyen insan… Fâni bir sevgiliyi düşündüğü kadar, her şeyi yaratan Bakîyi düşünmeyen insan… Faturasını ödeyememekten korktuğu kadar cehennemden korkmayan insan… Bir günahı arzuladığı kadar olsun, cenneti arzulamayan insan… Ruhlar âleminde başlayıp anne karnında devam eden; çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık duraklarına uğradıktan sonra; kabirden, hesaptan, sırattan geçecek; cennet ve cehennemde noktalanan ve telâfisi olmayan imtihanında, kendisine yarar sağlamayan şeylerle meşgul olmaktan çekin-meyen insan… 21. yüzyıl dünyevi şeyleri geçiciliğine rağmen aşırı önemseyen, âhirete ait işleri kalıcı olmalarına rağmen hafife alanların asrı; Allah ile neyin arasında kalınırsa kalınsın, en pespaye şey bile olsa onu tercih edenlerin asrı.

İnsan bazen Allah ile patron arasında kalır. Patronun dediğini yapsa Cenâb-ı Hakk razı olmayacak, Allah’ın dediğini yapsa patron darılacaktır. ‘Patronun yaşatacağı sıkıntı peşin, Allah’ın ona vereceği ceza ise âhirette’ diye düşünür. ‘Patronun istediği olsun diyerek aklınca doğru karara imza atar. Bazen vicdanıyla nefsi arasında kalır. Vicdanının sesini dinlese nefsi öfkelenecek, nefsinin arzusunu yerine getirse vicdanı darılacaktır.

İnceleyin:  Güzel Ahlakın Tahsilinde Iradenin Kullanılması

Böylesi bir durumda, vicdanının ve kalbinin beklentilerini boşa çıkarmayı marifet sayar.

“Yeter ki, şimdi, şu anda tadım kaçmasın.’’düşüncesindedir insan. Ancak bu düşünce daima tadının kaçmasıyla sonuçlanır. Kayıplar olacaksa bugün olsun, ama haz, ödül ve mükâfat varsın şimdi olmayıversin, demeyi öğrenmelidir insan. Gerekirse bugünü karartmak ama geleceği karartmamak, dünyasını kaybetse de âhireti kaybetmemelidir. Geçici bir lezzetin hatırına sonsuz saadet olan âhiretini kurban etmemeli, bilakis, kalıcı âhiret mülkleri için, geçici heveslerini terk etme yolunda olmalıdır. Sıkıntıları vaktinde yaşamalı, kendiyle zamanında hesaplaşmak, bedelleri yerinde ödemelidir.

İnsan; sabrı, mücadeleyi veya yüzleşmeyi gerektiren durumları atladığında, yeniden sabır göstermesi gereken durumlara maruz kalacaktır. Derdin dilini, sembolünü ve ondaki mesajı çözmediği için benzer dertler karşısına yeniden dikilecektir. Kaçtığı küçük yüzleşmeler, birikip toplanarak daha zor yüzleşmeleri doğuracaktır. Gençken kaçılan yüzleşme yaşlılıkta, dünyada kaçılan yüzleşme sekarat denilen ölüm anında, bazen kabirde veya âhirette karşısına çıkacaktır.

Payına düşen acıyı ertelememeli insan. Rabbinin ona verdiği ‘kendiyle yüzleşme fırsatlarını’ yok etmeye çalışmamalıdır. Kader rotasında bir problem gördüğünde onu iliklerine kadar yaşamalı ondan kaçmamalıdır. Bugünkü sorunlar, dün yüzleşemediklerinin, önüne yeniden çıkarılmasından dolayı olduğu gibi yarının dertleri de bugün yüzleşmediği gerçeklerin ona geri dönüşünden ibaret olacaktır. Bu bedeller, insanın onlar-dan kaçmasını değil, onları misafir edip anlamasını ve dinlemesini beklemektedirler. Onlarla yüzleşmek, insanın kendiyle yüzleşmesi demektir. Onları anlamak, insanın kendisini anlaması demektir.

Mecit Ömür Öztürk – Dervişin Teselli Koleksiyonu,syf.308-31

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir