FATİH KUT: Sayın Hocam Kerâmet konusuna gelelim. Kerâmeti bazı insanlar tamamen reddediyorlar. Bazı insanlar da tam tersine bir tavır alıyorlar. Bu konuda ne dersiniz?
PROF. DR. ORHAN ÇEKER: Biz toplum olarak, ortada durmayı yani itidal üzere olmayı pek beceremiyoruz. Ya minimum noktada duruyoruz, ya maksimum noktada. İki uçta bulunuyoruz, ortada durmayı bir türlü beceremiyoruz. Metrenin ya yüz cm. noktasında ya da sıfır noktasında duruyoruz. Bunun bir de 50 noktası var diye hiç düşünmüyoruz. Mutedil olmak gerekiyor. Kur’an bize “ vasat / mutedil ümmet” (Bakara : 143) diyor. Kerâmete karşı çıkanlar hepsini siliyorlar. Kerâmete inananlar da en ufak bir tesadüfü bile kerâmet kabul ediyorlar.
Durun diyoruz her ikisine de, ayaklarınız biraz yere değsin bu işin bir ortası var. Ne çok uçmak, kaçmak, ne de her şeyi silip süpürmek. İkisi de yok, ikiniz de hatadasınız, diyoruz. Peki kerâmete niye karşı çıkılır ? Bir de o mesele var. Ben bunun temelinde, dibinde materyalizmin olduğuna inanıyorum. Diyeceksiniz ki kerâmetin inkarı ile materyalizmin ne ilgisi var. Materyalizm, biliyorsunuz, “gözümün görmediğine inanmam” felsefesine dayanır. Ve ne var ne yok hepsi laboratuvardan, fizik alemden ibarettir. Metafizik diye bir olay yok iddiasındalar.
Bizim akl-ı evveller bir zamanlar mucizeleri îzâh edemeyince materyalist aleme, mucizeleri laboratuvar verilerine göre îzâh yapmaya kalkmışlar. Hatta Mirac’ta bile ‘Peygamber Efendimiz Aleyhi´s-Salâtu ve´s-Selâm, o kadar yere gitmemiştir. İşte şuraya gitmiş gelmiştir veya öyle bir şey olmamıştır’, şeklinde izahlar getirmeye çalıştılar. Neredeyse, ‘mucize dediğiniz şey yok, şu şekildeki fiziki bir olaydır’, demeye getirmişlerdir. İşte bu hareket devam ede ede mucizenin bir benzeri olan olağanüstü hal yani kerâmet de bundan nasibini almıştır. Yani mucizeyi fiziki şartlarda îzâh etmeye kalkışan kafa, yada materyalist kafa kerâmet için de aynı şeyleri söylemiştir. Dolayısıyla o fiziki şartlara iyice alışmış olan anlayış, mucizelere o kadar karşı çıkmasa da veya kendine göre bir takım yorumlar yapmaya kalksa da kerâmete geldi mi, tümden siliveriyor. Yok öyle bir şey diyor. Peki kerâmet ne? Kerâmet olağanüstü bir haldir.
Mahiyet olarak mucizeden farkı yoktur. Sadece mucizede bir iddia, bir meydan okuma vardır. Kerâmette ise böyle bir amaç yoktur. Ama mahiyet olarak ikisi de olağanüstü bir haldir. Kerâmette gizleme esastır. İddia ve meydan okuma yoktur. Kerâmet, isminden de anlaşılacağı üzere Allah’ın ikramıdır. Allah kuluna özel ikramda bulunur. Ona olağanüstü bir şeyler verir. Fiziki şartların ötesinde bir takım nimetler verir. İşte buna kerâmet denir. Kerâmetin örneği var mı ? Kur´ân-ı Kerîm’de gayet güzel örnekler var. Mesela Hz. Meryem’den çok güzel örnekler verilmiş.. Hz. Meryem Anamız mescidin bir köşesine çekilmiş, hücresinde ibadetle meşgulken onun yanına ALLAH katından çeşit çeşit yiyecekler geliverirdi. Zekeriya Aleyhi´s-Selâm bile peygamber iken hayret ediyor, “bunlar sana nerden geldi” diyor. O da “Allah katından geldi” cevabını veriyor. Bu bir kerâmettir. Ya da diyelim ki Ashab-ı Kehf’in veya Uzeyir a.s.in yıllarca üç yüz sene… uyuyuşu.
Ashab-ı Kehf, Bir mağaraya giriyorlar, yüzlerce sene yatıyorlar. Acıkma yok, çürüme yok, üşüme yok. Üzerlerindeki elbisenin eskimesi yok. Bir taraflarının morarması yok. Cenâb-ı Hakk onları evirip çeviriyor. Üç yüz sene uyutuyor orada, uyanma yok, yanlarındaki köpek bile uyuyup duruyor. Bu nedir peki ? Keramet değil de mucize miydi ! Ashab-ı Kehf peygamber değildi ki bu hale mu’cize diyelim. Salih insanlardı. Cenâb-ı Hakk onlara bu ikramı verdi. Kerametti yani. Daha bunun gibi pek çok örnek vardır. Kerâmet Cenâb-ı Hakk’ın sevdiği kuluna verdiği olağanüstü hallerdir, ikramlardır. Bunun inkarı ile insan, bir yere varamaz. Sadece nefsini tatmin eder o kadar. Bir kitap okumuştum ; “İnanmanın yüceliğine eremiyorsanız, inkârın basitliğinden kurtulunuz” diye bir cümle kullanmış. Kerameti inkar edenlere aynı cümleyi kullanıyoruz. İnkârın basitliğine düşmeyin, diyoruz. Aksine “Cenâb-ı Hakk ikram etmiştir. Ama ben o ikrama layık değilim ki bana vermedi. Belki ilerde o güzel hal içerisinde olabilirim”, deyin ve inkar etmeyin.
Kerametin bir de şöyle bir yönü var : Bir insanın elinde keramet zuhur etmişse o keramet o insanın mensub olduğu peygamberin, hak peygamber olduğunu isbat eder. Öyle ya; keramet sahibi insan, o peygamberin yolunu takip ettiği için bu mertebeye ulaşmıştır. O yol batıl bir yol olsaydı, o yolda yürüyen insan bu ikrama nail olamazdı. Nail olduğuna göre gittiği yol, hak yoldur. Onun içindir ki keramet o yolu getiren peygamberin mu’cizesi kabilindendir.
Orhan Çeker – Tasavvufi Meseleleri Fıkhi Bakış
0 Yorumlar