Haram Aşk’tan Allah Aşkına Varılmaz
Paylaş:

haram-asktan-gercek-aska-1 Haram Aşk'tan Allah Aşkına Varılmaz

Aşıklık ille de şöyle tecellî eder diye kaide ile îzah edilecek durumda değildir. Hiç olmadık şeylerden Allah aşkına yol bulunabilir. Bazen de Hz. Allah, aşkını doğrudan kuluna ihsan edebilir. Bu ve buna benzer bazı beyitlerden dolayı Hz. Pîr’in çok sarih şekilde anlattığı mânâlar çarpıtılmak da istenmiştir, işte 77. beyitte geçen “gerek bu baştan, gerek öbür baştan olsun…” sözlerini bazı kişiler, “Efendim, mecazî aşk muhakkak şarttır, insan en önce bir şeylere âşık olmalı, sonra Allah aşkını anlamalıdır.” diyerek asla kastedilmeyen bir mânâyı bize zorla telkin etmeye çalışırlar.

Hayır efendim. “İlk olarak mecâzî aşk yaşanacak, sonra hakîkî aşka yol bulursun. Seyyiâta, günaha, yanlış muhabbetlere kapılmadan Hak muhabbetini anlayamazsın.” sözü fevkalâde büyük bir hatadır. Beyitte denilmek istenen bu değildir. Sen herhangi bir şeyi çok sevebiliyorsan, sende âşıklık kabiliyeti olduğuna işaret vardır. Dolayısıyla, “Ben Allah Teâlâ’yı sevemem.” deme. Nefsini seviyorsan, malını-mülkünü, yemegi-içmeyi, gezip-tozmayı, kadın-erkeği, işini, hayâllerini, herhangi bir «eyi çok sevebiliyorsan, işte bu, sende hakîkî aşka gidebilecek kabiliyet olduğunu göstermektedir.

“Sen bunu tahsil etmeden sakın aşkı buldum zannetme.” mânâsına söylenmiştir bu sözler. Böyle bir hakîkî aşka nâil olan insana “Sen hiç şunu sevdin mi, bunu sevdin mi, git en önce şunu da ol.” kaydı yanlış bir ifadedir. Bazıları şeyh efendiyle ona gelen kişinin misâlini zikrederek bu beyti îzah etmeye kalkar. Efendim işte, bir mürşîde bir talip gelmiş; “Efendim, ben size intisab etmek istiyorum. Bana Hak yolunun güzelliklerini açın, sizin elinizde bunları görmek istiyorum, size teslim olmak istiyorum” demiş. Mürşîd de ona demiş ki; “Hangi çiçeği seversin?” “Hiç düşünmedim efendim, sevdiğim husûsî bir çiçek yoktur, çiçek çiçektir.” diye cevap vermiş talip. Sonra aralarındaki konuşma şöyle devam etmiş: “Evladım, hangi yemeği seversin?” “Hiç ayırt etmem efendim, yani yemek işte, düşünmedim bugüne kadar, ne olsa yerim.” “Hiç âşık oldun mu?” “Hayır. Allah muhafaza, hiç öyle şeylerde bulunmadım.” “O hâlde oğlum sen git, önce sevmeyi öğren sonra gel.”

İnceleyin:  Allah'ın Razı Olcağı İşler Yapmak

Misâllerin yerinde olması îcab eder. Ne için söylenildiğine dikkat etmek de ayrıca bir o kadar önemlidir. Burada kalk git, en önce bir kadına âşık ol da gel demek istemiyor mürşîd. Sevmeyi bilmiyorsun sen yani nefsinden haberin yok. Kalbinden haberin yok. Böyle ibret gözetmeksizin, gördüğün şeylerin hikmetine nazar etmeksizin, boş boş yaşamışsın, ben şimdi sana hangi hikmeti anlatayım? Sende böyle bir kabiliyet yok, gibi bir mânâyı hâvidir bu misâl. Ayrıca kişinin böyle aklıyla ben şuraya gideyim bana iyi gelir, ben buraya gideyim buralı bana yol gösterir gibi indî (şahsî) hükümlere kapılmasının yanlış olduğuna da delâlet eder. Bu umûma ait değil, husûsa ait bir meseledir. Ancak Hz. Pir; “Aşıklık gerek bu baştan, gerek öbür baştan olsun, akıbet bizi o tarafa götürecek kılavuzdur.” demekle mecâzî aşka düşmekten dolayı hakîkî aşka enemeyeceğini düşünme gibi bir ümitsizliğe kapılmanın yanlış olduğuna işaret etmiş oluyor.

“Âşıklık gerek bu baştan, gerek öbür baştan olsun…” ifadesinde bir başka güzel, muazzam hikmet daha yatmaktadır. Kişi, muhabbeti kendinden zanneder. İlk başlarda hep böyledir. Sanki o, yukarıdaki mâşûkunu seviyor da ona gitmek için gayret sarf ediyor gibi zanneder. Fakat aslında görür ki muhabbet yukarıdan aşağıya akar. Muhabbetin yukarıdan aşağıya aktığını gören sâlik esasında kendi sevmesinin bile sevilmesinin eseri olduğunu fark eder. O zaman bu beyitin mânâsı daha değişik bir hâl alır. “Âşıklık gerek bu baştan, gerek öbür baştan olsun….” sözleri ister bu yola çıktığında  sen onu sevdiğini zannet, isterse bir zaman sonra onun seni sevdiğini fark et, hangi fark ediş olursa olsun bu, neticede insanı gerçek muhabbete götürür, ona yol olur mânâsına gelir.

Fatih Çıtlak, Mesnevi Şerhi

İnceleyin:  Manayı Elde Etmek