Kur’an’ın insana yaklaşımında kalbin yerini, potansiyel kıymet ve imkanlarını kısaca belirtmeyi zarurî kılmaktadır. Kalb, katılığın (Alİ-imran, 159); ilahi bilgi karşısında büyüklenme ve kabül etmemenin (Gafur, 30); gafletin (Kehf, 28); korkunun (Al-i İmran, 151; Enfal, 12); eğrilme ve sapmanın (Tevbe, 117); zihnî körlüğün (Hac, 46); ölüm anındaki korku ve dehşetin (Naziat, 8); taşlaşmanın (Bakara, 74); puta tapma düşkünlüğünün (Bakara, 93); îman ve fikir hastalığının (Maide, 52; Enfal 49; Tevbe, 125); İlahî hakikate karşı görünmeyen perdelerin (Enâm, 25; İsra, 46; Kehf; 57); imanî nifakın (Tevbe, 77); şüphenin (Tevbe, 110); mühürlenmenin (Bakara, 7) ve kararmanın merkezi olduğu kadar, müsbet eylemlerin de başlangıcını oluşturur. Örneğin takvanın (Ra’d, 28); îmanın getirdiği huzur ve güvencenin (Feth, 4); acıma ve merhametin (Hadid, 27); itmi’nanın (Al-i İmran, 126; Maide, 113; Enfal, 10; Ra’d, 28); îmanın (Maide, 41; Hucurat, 7); haşyet ve huşûun (Enfal, 2); yakınlık ve ülfetin (Enfal, 63), vd..
Kur’an’ın antropolojisinde, her şeyin, Allah’ın iradesiyle onun emrine verilmesi (‘teshir’) anlamında kainatın ekseni insan ise, insanın varlık ekseni de ‘kalbi’dir, insanın kaderinden evrenin kaderine kadar, her şeyin kendisine bağlı olduğu ana merkez, işte kalb’tir. Öyleyse kalb, bireysel ve toplumsal değişimlerin başlangıç noktası olduğundan, her türlü sapma ve yabancılaşma da, ilk kıpırdanışını kalb’te bulacaktır. Bu durum, Hz. Peygamberin sözlerinde çok özlü bir biçimde dile getirilmiştir:
“İyi dinleyin! Bedende bir et parçası vardır; o iyi olduğunda bütün beden de iyi olur; kötü olduğunda, bütün beden de kötü olur.. Bilin ki o,kalptir.’’
Sadık Kılıç, Fıtratın Dirilişi
0 Yorumlar