Feridüddin Attar – Musîbetnâme (Alıntılar)

wi_800-178x300 Feridüddin Attar  - Musîbetnâme  (Alıntılar)

 

Ne kadar düşüneyim? Canım yandı
Canımın hararetinden dilim yandı

Kimse sesini çıkaramayacaktır
Kim bunun sırrını anlayacaktır?


Yüz kişi bana övgüde bulunsa

Bir gönül sahibinin zevki yeter bana


Biri Eflatun’un huzurunda dedi:

“Filan kişi seni çok övüyordu
Hünerde seni çok methetti

Senin makamını göklere yükseltti”

Eflatun bu söz üzerine ağladı
Derdinden yüzünü adama çevirdi

Dedi: “Ağlıyorum; içimde müşkülüm var
Ne yaptım ki o cahil tarafından beğenilmiştir”


Benim adım Muhammed; bu üslubu da
Muhammed gibi sonlandırdım azizim

Hikmet ve düzen zati değildir
İyi olmalıdır yoksa parlak boş sözdür


Vaktiyle Şibli Cüneyd’in yanına gitti
Dedi: “Baştan ayağa kadar bağlıyım

Diyorlar ki her bir ülkede
Bir aşinanda var senin incin

Ya bağışla, bana bir inci ver
Yahut sat bana; söyle”

Dedi: “Bu inciyi sana satarsam
Paha biçilemez, zorda bırakır seni

Bağışlarsam kolayca eline geçmiş olur
Değerini bilemezsin, kendini sever olursun

Ama benim gibi başını ayak yap
Kendini riyazet denizinde gark et

O denizde sabırla, bekleyişle
O inci sonunda vurur sahiline”


Yahya bin Muaz şöyle diyordu:

“Ey ilim, itikat sahipleri

Bütün kasırlarınız Kayser usulü
Evleriniz Haydar değil, Kisra usulü

Bütün giysileriniz hatun usulü
Bütün binitleriniz Karun usulü

Hepinizin yüzü kararmış
Hepinizin huyu şeytanlaşmış

Firavun usulü düğün yaparsınız
Yüz türlü ateşperest matemi tutarsınız

Hem Şeddad’ın adetlerine sahipsiniz
Hem Ad kavminin kibrine sahipsiniz

Bütün bunlara, daha fazlasına sahipsiniz
Hiç hükmündedir sizin Müslümanlığınız

Gece gündüz işinizle meşgulsünüz
Ahmed’in diniyle yoktur hiç işiniz”


İbni Edhem namaz kıldığında
Yüzünü kapatırdı elleriyle
Derdi: “Yüzümü tehlikeden koruyorum
Yaptığım yüzüme vurulmasın diye
Çünkü bilmiyorum niyazsız el
Namazımı vuracaktır yüzüme”


Dostum! Yakınlık ara; uzaklardan olma
Vuslat iste; uzak düşmüşlerden olma

Yakınlığı sağlayamazsan burada
Uzaklık güç işler çıkarır karşına


Tanınmış biri, bir şeyhe gitti
Kendinde olamadığı için ağladı inledi dedi:

“Kulluktan bezdim artık Rablıktan da bir nefes gelmedi

Ne öyleyim, ne böyle; kala kaldım

Ne yapayım?” Dedi: “Beklemeye devam”


Benim alemde bir gönlüm, bir balçığım var
İkisi de onun; işte, sana müşkülün müşkülü

Dünyada gönülde miyim, balçıkta mıyım?
Her şey onun; arada ben neyim?

Bir hiçim ben; bilmiyorum veya yokum
Her şey o değil mi? Peki, ben burada kimim?”


Nerede dermanı olmayan dert varsa
O dert değildir; inilti derler ona

Canım yoksa cananım yeter bana
İlacım dermansız derttir; yeter bana”


İşlerinin yolunda gitmesini istiyorsan
Ilımlı olmaya çalış işlerin hayırlısında


Canım yanıyor onun derdinden
Gündüzüm karardı onun sararmış yüzünden


Sır arayan biri olduğumu biliyorsun
Söyle bana kendi hazinenin sırrını


Nasıl edeyim?’, ‘Nasıl edeyim?’ler çoğaldı

Hayret vardı; aşk onunla yar oldu

Şimdi hayret, hasret içindeyim


Hem yaşayış zamanının sevinci kalmadı
hem ömür kandilimizin nuru kalmadı

İnceleyin:  Nefis Ve İblis

Derdimize nerede merhem bulacağız?
Ömür gitti; nerede matem tutacağız?

Bu derdi yaşamadığı için demir kan oldu
Kanayan bir gönül demir gibi nasıl olur?


Kim bilir, bu pergel nedir?
Yahut bu pergelin dışında olan nedir?
Çok dolandım orayı burayı
Şimdi kaybettim gönlümü, kendimi


Kamil biri demiş: “Bilir misin, adam kimdir?

Şen şakrak yaşayabilen adam değildir

Adam dediğinin sevinçli canı vardır

Dünyayı umursamadan hoşça ölebilir”


Bulamıyorum bir türlü aradığım şeyi
Bu talepten vazgeçemiyorum bir an

Onun bunun arasında aciz kaldım
Canım oldukça canımla aciz kaldım


Bir dileğim var; yerine getir; sonra
Sen benim ol, ben senin olayım daima

Bu dileğimi yerine getirmezsen
Ne sen benim olursun, ne ben senin”

Dedi: “Ben senden bir tahta isterim
Ne yaş ne kuru; ne eğri ne düz olsun


Zaman olur, aşk okşar seni
Zaman olur, mum gibi eritir seni
İşin başında erimek istemezsen
Sonunda mümkün değildir okşanman


Ne göğsümde bana bir kapı açılıyor
Ne bir cemal bana kendini gösteriyor
Ne Tanrı’dan adıma bir yazı geliyor
Ne gönlüme ondan bir haber geliyor

Hiçbir şey beni kavramıyor; ne yapayım?
Ne kadar yanayım, kıvranayım? Ne yapayım? Bunun şikayet olduğunu söyleme
Ancak bedbahtlığı anlatmaktır yine de


Her zaman top gibi bir yara gelir bana
Bilmiyorum, ne zaman umut kokusu gelir bana


Sen kendi içinde yolculuk yapmadıkça
Kendi künhüne nasıl varacaksın acaba?


Ömrüme bakar mısın, zaman kavramı kalmadı
Yoldaşlarım gitti, oysa kaybettim yolumu
Nasıl bir kişiye bile ulaşabilirim?
Ne ileriye, ne geriye gitmek mümkün”


Sen sevdalı bir başla gidiyorsun
Fırtına var yolunda, kandil götürüyorsun

Korkmuyorsun, bu kandil söner yakında
Yakında sönecektir elini çabuk tutsan da


Acayip bir dertsin; tanımıyorum seni
Tek bildiğim şudur: Benim canımsın

Ağlayacak olsam ‘Ne kadar ağlayacaksın?’ dersin

Gülecek olsam ‘Ağla, gülme’ dersin

Uyumasam bana daha iyi rüya gördürürsün

Uyusam bana başka rüya gösterirsin


Derdin olmazsa derman nasıl gelir?
Kul değilsen sen, ferman nasıl gelir?

Kendi derdinle yanmadığın sürece
Ateş nasıl yakacak ki seni?

Derdini çıkarırsan öne, derman bulursun
Can verirsen, canandan umutlu olursun


Ne nasihat tutar birinin eteğini
Ne şeriat görmüş kişi kusurunu bulmaktan öte

Herkes gaflet kavgasına düşmüş
Herkes bir illet yüzünden illetli olmuş

Yüz binlerce kişi birbirine girmiş
Herkes alemi yağmalamaya kalkışmış

O şuradan götürür, öbürü buradan
O emindir bundan, bu şüphelidir ondan

Bir tanesi domuz gibi yoldan çıkmış
Öbürü hile yapmaktan tilki olmuş

Biri fil gibi gücüne dayanmış
Diğeri hırsından karınca kesilmiş

Biri köpek tabiatlı, köpek huylu olmuş
Biri fare gibi hileyle dolmuş


Beş altı günlük ömür geçiyor
Bazen nahoş, bazen hoş geçiyor

Madem bir ömür böyle geçiyor
Böyle ömürden ele havadan başka ne geçiyor?

İnceleyin:  En Büyük İllet Kibirdir

Kur’anı dinle, kaybolma boş yere
İşte delil: “Bugün sizin için dininizi erdirdim kemale”

Hiçbir ümmet bu şerefi asla bulmadı
Hiçbir peygamber bu izzete nail olmadı

Ümmetin ihtilafı ona rahmet oldu
Artık niye anlatayım ümmetinin ittifakını?


Cehalet rüzgarına kaptırdımsa ömrümü
Affınla kabul et, bağışla beni

Kırdımsa şişeyi bir esir çocuk gibi
Lütfet, cezalandırma ben çocuğu

Kırdım şişeyi, yağlar döküldü
Senden başka ancak sana kaçarım, yok başkası


Cehalet rüzgarına kaptırdımsa ömrümü
Affınla kabul et, bağışla beni

Kırdımsa şişeyi bir esir çocuk gibi
Lütfet, cezalandırma ben çocuğu

Kırdım şişeyi, yağlar döküldü
Senden başka ancak sana kaçarım, yok başkası


Korku ile umut yoluna düştüm
Hem siyaha hem beyaza düştüm
Kendi kapından umutsuz çevirme beni
Lütfeyle; aklaştır siyahlığı


Yol ortasında yapayalnız kaldım
Kimim kimsem yok; biçare kaldım

Kimsesizin kimsesi! Yeter kimsesizliğim
Kafi bana; kimsesizlikte ol kimsem


Yardımın olmazsa gönül nasıl dert çeker?
Böyle bir derdi her insan nasıl çeker?

Yaradanım! Şu köpek içimde oldukça
Güvenlik yok sana giden can yolumda

Ya şer’i hükümle çalıştır bir işte
Ya tuzlaya at onu tümüyle

Bu köpeğin bencilliği yetti artık bana
Ben olmazsam, sen varsın ya; yeter bana


Gönlündeki bir zerrelik Allah derdi
Senin için iki cihanın hasılından iyi


Bu nasıl dergahtır? Kilitinde yok anahtarı
Bu nasıl denizdir? Görülmüyor ki dibi
Bir an için girersen bu denize

Bir alemi görürsün can yakan hayrette
Bir anına yüz dünyalık hayret verirler

Bir zerre hayreti yüz hasrete verirler


Çaba göster ey şahın lali olan!
Bu yolda dönüşüp mel’un olma aman!

Bu yolda çok şeyi dönüştürürler
Altını bakır, gülü diken ederler


Koşuşturmak acizlikten başka şey değildir
Çünkü böyle bulmak bulmamak demektir

Felek bu sırrı anlamak ister
Avarelikle bu yolda nasıl gider

Böyle bir sultanlığın yürütülmesi
Bu avarelikle mümkün olabilir mi?

Derbederlikten başka nedir bu zaman? Bilmiyorsan öğren gökyüzünden


Gül defterine bak, gerçekten ediyor hamdini
Her yaprağıyla, ağzı altın dolu

Ne kadar söyleyim? Ne desem o değilsin
Ne kadar arayayım? Ne arasam o değilsin

Ne desem senin hakkında, bilmiyorum
Senin hakkında ne arayayım; bilmiyorum

Hepsi bir zattır ama var sıfatı
Hepsi bir harf ama ibarede var farkı


Her şey sensin; başka her şey hiç
Sen var olduğuna göre; yoktur hiç
Bedenden, candan gizlidir yüzün
Kaybolmuştur akıl seni anlamak için
Aklın, canın, gönlün sınırı var
Sınırı olan kendi mabuduna nasıl ulaşır? Görünürlüğün apaçık ortada
Başka biri nasıl görünür sen olunca?
Hem akıl sahiplerine akıl bağışlarsın
Hem efen dil erin efendisisin
Önce herkesi toprağa atarsın
Sonra bir rüzgarla diriltirsin

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir