Herkesin yöneldiği bir yön vardır.Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın.Nerede olursanız olun,Allah sizi bir araya toplar.Allah şüphesiz her şeye kadirdir.” (Bakara 148). ayetinin işari manası hakkındadır.
Bin yetmiş altı senesi Şevval ayının onuncu günü idi,ricası benim yanımda farz derecesinde olan ihvandan biri,tarikat ve hakikat erbabı nokta-i nazarından bu ayetin işaretini açıklamamı rica etti.
Şifahen bu ricayı kabul ettikten sonra bütün kemalleri zatında toplayan Allah’a yöneldim.Araştırma yapmadım.Hiç bir kitaba bakmadım.Tamamen O’na yönelip ilhamını bekledim.Nihayet Yüce Allah sırrıma bu sofrayı indirdi.Yedim,içtim ve bize lutfettiği nimetlere ve hidayete karşı Allah’a hamd ve şükrettim: “Allah bize hidayet etmeseydi,biz hidayete erişemezdik.” (A’raf 43).
Muvaffakiyetim Allah iledir.O’na dayanırım,O’na güvenirim.İstedim ki “İnsanların en şerlisi yalnız yiyendir.” tehdidinden kaçmak “Rabbının nimetini söyle.” (Duha 11) emrine uymak için sofrayı kağıtlara yazıp sereyim de hazmetmeye kabiliyetli kardeşler ondan yesinler ve Yüce Allah’a şükretsinler ki O da onlara nimetlerini artırsın,huylarını,vasıflarını güzelleştirsin.İşte Allah’ın tevfiki ve irşadiyle ayetin beyanına başlıyorum.Başarıya ulaştıran ve irşadeden O’dur.
Allah Teala buyurdu: “Herkesin bir yönü vardır.” Ümmetlerden her birinin,fertlerden her ferdin,uzuvlardan her uzvun,nefis ve ruh kuvvetlerinden her birinin bir yönü,maksadı ve belirli bir kıblesi vardır.
Bu kıble veya yön,Allah’ın isimlerinden bir isimdir.O kişi ona yönelir.Müvelli,ismi faildir.Yönelen manasına gelir.Görünüşte insan yönelmektedir ama hakikatte yöneldiği maksadın cezbesi kendini çekmektedir.Amel insanı Allah’a çeker nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Güzel kelime O’na çıkar ve salih amel O’na yükselir.” (Fatır 40).
Artık anla.Bunu bildinse bilirsin ki insanlardan hiçbiri maksadından ve kıblesinden sapmaz.Ancak kendisini o cihete döndüren ve önce kendisine maksad olan kimse,Allah’ın diğer bir ismi galip gelirse o zaman ilk maksadından döner.Allah’ın ismi onu,birinci maksadının elinden alırsa ona: “Yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir.” (Bakara 150) der.Bütün vecihleri döndüren isimlerle,insanların hoş görüp yöneldikleri maksatları kasdediyorum.
Yani bu maksatlar,onların yüzlerini mıknatıs gibi cezbe ile çeker,ona yönelirler.Bundan dolayı “ilim,maluma tabidir” demişlerdir.İnsan bir şeyi hoş görürse ona yönelir.Sonra başka bir şeyi birinci maksadından daha hoş görürse,haddi zatında o şey birincisinden hoş olmasa da o adam birinci maksadını bırakır,ikinci maksadı kendisine maksat edinir.Çünkü ikincisi kendine göre birincisinden daha güzeldir.Ona bakmaktan,ona yönelmekten zevk alır.Bir şeyin peşinden giden kimse,ondan daha cazip bulduğu başka bir şeyin peşine gider,ikincisi birincisinden daha cazip göründüğü için birincisinin yerine bu defa onu maksad edinir.Çünkü o şey kendini çeker. “Allah işini yerine getirendir.” (Yusuf 21).Allah güzeldir,O maksad olmak ve bilinmek ister.
Bunu bildinse bil ki yüksek masat,alçak maksattan daha tatlıdır.Zira onda güzellikler,alçaktakinden daha toplu ve daha tamdır.Çünkü yükseklik tarafında letafet daha çoktur.Alçaldıkça kesafet artar.Her latif,letafeti oranında kesifi kuşatır.Her şey,yüksekliği oranında latifdir.
Bir şey ne derece kesafetten kurtulursa o derece daha kuşatıcı,rahat,iç açıcı,sevinç verici ve lezzetli olur.Kimin yükseklere bağlılığı daha çok olursa,rahatı daha çok,bilgisi daha tam ve kalbi daha geniş olur.Mesela iman tatlıdır,ibadetle iman yalnız imandan daha tatlıdır.Zuhd yalnız ibadetten daha tatlıdır.Nefsi bilmek,tek başına zühdden daha tatlıdır.Nefsi bilmek de derecelere ayrılır: Nefsi Levvameyi bilenin lezzeti,Emmareyi bileninkinden çoktur.Çünkü nefs-i levvame,yükseklik itibariyle nefs-i emmarenin kıblesindedir.
Nefs-i mülhimeyi bilenin lezzeti,bunun aşağısında olan nefs-i levvame’yi bileninkinden çoktur.Çünkü o da kendi altında olanın yani levvame’nin kıblesindedir.Nefs-i Mutmainneyi bilenin lezzeti,mülhimeyi bileninkinden çoktur.Çünkü mutmainne,mülhimenin kıblesindedir.Nefs-i Raziye’yi bilenin lezzeti,mutmainneyi bileninkinden çoktur.O da mutmainnenin kıblesindedir.Nefs-i Marziyyeyi bilenin lezzeti,raziyyeyi bileninkinden çoktur.Çünkü o da Raziyye’nin kıblesindedir.
Nefs-i Safiyye’yi bilenin lezzeti de hepsinden çoktur.İşte bu nefsi bilmek,ayniyle Hakkı bilmektir.Çünkü Peygamber Aleyhisselam Efendimiz buyurmuştur: “Nefsini bilen Rabbını bilir.” yani nefsini bilen,o marifetle Rabbını da bilmiş olur.Yoksa nefsi bilmeden ayrı bir marifetle değil.Nefsi bilenin kıblesi Allah Teala’dır.Bu marifet anında kendisine: “Nereye yönelirseniz orada Allah’ın yüzü vardır.” (Bakara 115) ayetinin sırrı açılır.Allah kullarını bu bilgiye teşvik ederek buyuruyor: “Hayır işlerinde yarşınız.” (Bakara 148).
Yani ey Muhammed ümmeti isimlere ve sıfatlara bağlı bütün belirli maksatların menşeine,dünyevi ve uhrevi bütün arzuların kaynağına koşunuz.Dikkat ediniz o,Zat-i İlahi ve mutlak Vücut’tur.O öyle bir varlıktır ki o belirli maksatlar,görünüşü ve itibarı yönünden Sırf Vücut’tan başka bir şey koklamamışlardır.
Belirli isimlerin ve sıfatların gereğine göre nerede olursanız Allah size gelir.Yani bütün sıfatları tamamen kendinde toplayan Zat-i Buht (Allah) onların maksat ve gayeleri olan bu isim ve sıfatlardan doğan görüntüleri kaldırdıktan sonra tecelli eder. “O,her şey üzerinedir.” Başlangıç ve görünüşler itibariyle her şekilde görünür.Fakat zatını da gizler.Ama Maad (ahiret),zuhur ve zati tecellisi itibariyle de bütün görüntüleri ve çoklukları ortadan kaldırmaya “kadir’dir.” “Allah gerçeği söyler,O,yola iletir.”
Niyazî-i Mısrî – İrfan Sofraları,9.Sofra
0 Yorumlar