Suç ve Ceza, İslam ve Beşeri Sistemlerin Farkı
Paylaş:

Kapitalist sistemin babaları, suçu toplumsal bir vakıa olarak, ön­sel bir kabulle benimsediklerinden, bunların yaptıkları tek şey suç­luyu evcilleştirmek ve toplumsal dengelerin karmaşıklığıyla suç ol­gusunu toplumsal dengelerle karşılamak yoluyla toplumsal bir ger­çekliğe dönüştürmektir. Çünkü kapitalizmin ve beşerî sistemlerin temel hayat felsefeleri, suçu yadsımayı mümkün kılmaz. Bu siste­min egemenleri, maddî değerleri, sömürüyü, beşeri egemenleşme ve doyum isteklerini her şeyin üstünde gördüklerinden, kazanma ve sömürmeye yönelik her tür tutumu mübah görecek ve hatta teş­vik edeceklerdir.

Sosyalizm ise suçun nedenini tümüyle ekonomik şartlara in­dirgediğinden, sosyalist bir sistemin kurulması ve ekonomik saiklerin ortadan kaldırılmasıyla suçun ortadan kalkacağını ileri sürmektedir.Bütünüyle gerçek dışı ve ütopik olan bu düşünce, bir dizi uygulamalarına rağmen, doğal olarak hayata geçirilememiştir.İşte bu noktada suç ya toplumsal bir vakıa olarak benimsenecek ve bu tarz bir  toplumsal sistem geliştirilecek, ya da İslamın yaptığı gibi suçun saikleri ortadan kaldırılarak, suça yönelmeyi engelleyecek alt yapılar oluşturulacak ve suçun toplumsallaşması önlenmeye çalışılacaktır.

Maddeci sistemler suçun metafizik yönlerini ihmal ettiklerinden, onu tam olarak da değerlendirememektedirler. Dostoyevskı’nin Suç ve Cezası kadar, Tolstoy’un Diriliş’i de suçu bu açıdan irdelemek­tedir. İslam hukuku suçun metafizik yönlerini dikkate aldığı için, suç’a, adalet’e uygun bir karşılık (ceza) vermekten de kaçınmaz. Çün­kü önemli olan toplumun sadece maddî sağlığı ve işlerliği değil, ma­nevi olarak da sağaltılması ve adalet duygusunun örselenmişliğinin onarılması; daha doğrusu bunlara göz yuman bir işleyişe cevaz ve­rilmemesidir.

O nedenle İslam, “kısasta hayat vardır” ilkesini, temel hukuksal ilke olarak ortaya kovar. İslam hırsızların ellerini keser.Ama elleri kesilenler, adi-basit hırsızlık vakalarının müsebbipleri değil, toplumsal kaynakları soyanlar ve insanların emeklerini sömürenlerdir. Zaniler cezalandırılır; ama bunlar fuhşu bir iştigal alanı ve alışkanlığı, kadın bedenini bir ticarî meta ve sömürü nesnesi hâline geti­renlerdir. Oysa batılı sistemler, kadın bedeni ve cinselliği, özellikle sinema, reklam, turizm, kozmetik gibi alanlarda kullanarak ve istismar ederek devasa ticarî sektörler oluşturmuşlardır. Dolayısıyla İslam’ın üzerinde hassasiyede durduğu ve önlemeye çalıştığı alanlar, kapi­talizmin temel iştigal alanlarıdır.

İnceleyin:  Aydınlarımızın Din Eleştirisi

Kapitalist özgürlükçülük, temel­de insan gövdesine ait iştihaları serbestleştirmeye, kışkırtmaya ve tat­min etmeye çalışan, bunlar üzerinde devasa ticarî sektörler oluştu­rası bu anlayıştadır. İslam ise temel hassasiyetlerini bunların (alko­lizm, fuhuş, sömürü, eşcinsellik, ensest gibi) önlenmesi, özellikle ka­dın bedeninin istismarını engellemeye çalışan bir özgürleşme anlayışı ortaya koymakta, dolayısıyla suç ve ceza tanımları da bu temel anlamışlar üzerine bina edilmektedir.

Ümit Aktaş – İnsan ve İslam