Gördüm ki; gecesi gündüzü ardarda birbiriyle döğüşüp değişip giden şu fani hayatta ebedî kalmak için bîçare insanlığın elinde hiçbir tutamak yok. Gördüm ki; onun yer ile gök arasında geçmişten geleceğe doğru kaynaşan, coşan, coşup coşup çarpışan dalgaları arasında her an kendine çağırıp duran ebedî hayatın davet çağrısının sesi çınlıyor. Her an Hak Teâlâ “bana gel” diye çağırıyor. İnsan bu çağrıya kulak tıkıyor, duymak istemiyor sanki kaçınmak için çırpınıyor. Fakat çırpına çırpına sonunda teslim olmaktan başka ne yapıyor? Halbuki sevmediğine teslim olmakla sevdiğine teslim olmak arasında ne büyük fark vardır?
Demek ki insan için, hakkı sevmek, hakka hizmet etmek sonunda Hakk’ın güzelliğine (cemâline) ermekten daha büyük bir mutluluk ve zevk yoktur. Fakat hakkın zevkini duymayan onu hayal etmeye mahkumdur, gerçeği bilmeyen taklid etmeye mecburdur. Allah’ı bilmeyen dünyaya sarılır, dünyayı bilmeyen kuruntuya sarılır. Kuruntuya sarılan gerçeğe darılır. Yiğidi görmeyen ismine bayılır. Güzeli (Sevgiliyi) görmeyen resmine bayılır. Önünü görmeyen sonunda ayılır. Kanunu tanımayan kanun karşısında ayılır. Kitabı tanımayan hesapta uyanır. Kur’ân’ı anlamayan da tercemesine dolanır.
Elmalı Hamdi Yazır (r.h)
0 Yorumlar