İslami İlimler ve Tasavvuf
Paylaş:

indir8 İslami İlimler ve Tasavvuf

Her şeyden evvel İslâmî ilimler disiplinleri içerisinde “tasavvuf”un müstakil bir anabilim dalı olarak çok hassas bir yeri vardır. Bilineceği üzere Geleneğimizde, bütün bu disiplinler arasında kesişim noktasının hep tasavvuf üzerinden kurulduğu görülmüştür. Mutasavvıf bir fakih, mu­tasavvıf bir muhaddis, mutasavvıf bir müfessir, mutasavvıf bir şair, mutasavvıf bir vezir, mutasavvıf bir paşa, mutasavvıf bir hükümdar… Bunların hepsini birbiriyle buluşturan sırf soyut bir İslâm anlayışı değildir. Yani işlenmemiş, yorumlanmamış, âfâkî bir İslâm değil bilakis ârifler tarafından yorumlanmak sûretiyle işlemden geçmiş bir İslâm’dır bunun adı. Bu söylediklerimin bir ütopya değil gerçekleşmiş tarihsel vakıalar olduklarını hatırlat­mayı dahi zaid bulduğum için örnekler vermeye girmeyeceğim. İslâmî ilimlerin birbirleri arasında bir köprü olarak tasavvufu seçmek Gazzâlî’nin İhyâu Ulûmiddîn projesinde gerçekleştirmeyi hedeflediği bir ülküdür ve bana göre her zaman buna ihtiyaç vardır.

Tasavvufun bu birleştirici bir üst şemsiye olma modeli, bugün için de aynı imkânlara sahiptir. Hatta mezhepler arasmında yakınlaşmalarda tasavvuf kilit rolü oynamaktadır. Önceleri Şia ve Sünni âlimleri daha çok fıkıh ağırlıklı bir “dârü’t-takrib” denemesi yaptılar. Yani mezhepleri şeklen yakınlaştırmayı he­deflediler ama bu proje iflas etti. Gerek ImâmîŞiâsını ve gerekse Alevîliği Sünnîlikle yakınlaştırabileceğiniz tek bir alan vardır ki bunun adı tasavvuftur. Zaten Alevîliğin -tarihî ve siyasî tesirler bir tarafa- tamamıyla bir tasavvuf problemi olduğunu söyleyen yaklaşımlar vardır ki bendeniz de bu kanaate iştirak etmekte­yim. Alevî vatandaşlarımızın alternatif ilahiyat fakültesi kurmak üzere teşebbüsleri olduğunda önerdikleri ismin “Tasavvufî İlahiyat Fakültesi” olması çok anlamlıdır. Tahran Üniversitesinde, tasavvuf tarihçisi profesör Annemarie Schimmel onuruna ger­çekleştirilen uluslararası konferansın üstbaşlığı “Kültürlerarası Bir Köprü Olarak İrfan” idi.

Mezhepler bir tarafa, dinlerarası diyalog projelerinde de, -her ne kadar başlarda proje mimarla­rının daha farklı düşüncelerle hareket ettikleri gözlemlendiyse de- son toplantılarda iş gelip yine tasavvufun kapısına dayandı. Çünkü birlik “öz”dedir, cevherdedir. Formda ise ayrılık vardır, siyaset vardır, hesap kitap vardır ki orası stratejistlerin sahasına girer. Mutasavvıfların maksadı ise bir başka reftâr’dır ve şairin dediği gibi:

İnceleyin:  Biz Hiçbir Zaman Kaybetmedik !

Bu dersin sırrına ‘kale yekûlu’ terceman olmaz

Hâsılı bütün bu çok boyutlu talepler doğrultusunda tasavvuf anabilim dalma çok önemli görevler düşmektedir. Her şeyden evvel özellikle yeni asistan arkadaşlarımızın bu branşın öne­mini hakkıyla kavrayabilmek için evrensel değerlerle, fikirlerle daha fazla ilgilenmelerini, tasavvuf ve hatta dinî ilimler dışı bazı önemli eserleri de okumalarını ve ayrıca ülke gençliğinin sorun­larıyla da yakından ilgilenmelerini hararetle tavsiye ediyorum. Yurt dışı seyahetlerinin çok büyük ufuk açıcı ve eğitici yönü olduğunu bizzat tecrübe eden bir kimse olarak bu arkadaşlar için muhakkak yurt dışı bursu imkanları bulmalıyız. Dar bakış açısı, hoşgörüsüzlük, sadece kendini üstün görme, dünyadan bî-haber olma gibi birçok nâkısanın tedavisi değişik kültürlere yapılan seyahatlerle olmaktadır. Husûsen tasavvuf branşı da bir tür “yolculuk felsefesi” olduğu için arzî/yatay olanının da buna büyük katkısı olacağını düşünüyorum.

Bir dinî ilimler metodolojisi olarak tasavvufun, dinî ilimler dışı bilim dallarıyla da çok manidar kesişimler ağı içerisinde bu­lunduğunu belirtmek isterim. Biz tasavvuf akademisyenlerinin ilahiyat fakültesi dışına da çıkmamız gerektiği kanaatini taşı­maktayım. Hatta dostlar darılmasın ama ilahiyat fakültesindeki dostlarımızla olan diyalogumuzdan çok daha samimisini diğer branşlarla kurabilmekteyiz. Müthiş bir alaka ve ilgi var tasavvuf karşı. Ben şahsen bu mesleklerden arkadaşlardan gelen davetlere yetişemez oldum.

Fizikçi arkadaşlarla, maddenin aslının enerji olduğu ve enerjinin aslının da ışık olduğu görüşünü, sûfî muhak­kiklerin “Allâhunûru’s-semâvâtive’l-ard”a. getirdikleri yorumlar muvâcehesinde nûrun letâfetten kesâfete geçerek maddî âlemi nasıl oluşturduğu görüşleriyle yan yana koyarak anlamaya ça­lışmak, bana şahsen bir ilahiyatçı hocamın “tasavvuf haramdır” sözüne cevap vermekten çok daha heyecan vermektedir. Veya psikolog arkadaşlarla, insan bilincinin derinlikleri üzerinde fi­kir alışverişinde bulunurken mutasavvıfların insanın yedi katlı (septenairy) yapısı üzerinden açılımlar getirmek onlara da bana da çok keyifli anlar yaşatıyor.

İnceleyin:  Kültürün Siyasi Bağlamı

Mamafih her branştan yeni nesil ilahiyatçı arkadaşların çok daha seviyeli ve çok daha kuşatıcı yaklaşımlara sahip olduğunu görmek beni şahsen umutlandı­rıyor. Mevlânâ’nın o meşhur, “Biz birleştirmeye geldik, ayırmaya değil.” sözleri artık sadece tasavvufçularm odalarını süsleyen bir levha olmaktan çıkmaya başlamıştır. Binaenaleyh tasavvufun bu kapsayıcı (inclusive) ve çok-disiplinli (multi-disiplinary) yapısını fen fakültesinden fizikçi arkadaşlarla, edebiyat fakültesinden dilci (Doğu dilleri olsun Batı dilleri olsun) arkadaşlarla, sanat tarihçisi, felsefeci, psikolog, tarihçi arkadaşlarla, tıp fakültesinden psikiyatrisi arkadaşlarla, konservatuardan müzikolog vb. gibi ar­kadaşlarla İlmî platformlarda sık sık bir araya gelip paylaşmamız branşımız açısından çok önemlidir.

Mahmud Erol Kılıç – Tasavvuf Düşüncesi