Can, akşamüstü okuldan eve dönüyor. Anne ve baba geç saatlere kadar çalışıyorlar. Can, on yaşından beri eve kendi anahtarı ile giriyor. Annesinin ona bıraktığı yemeği ısıtıp, mutfakta karnını doyuruyor. Sonra da kıyafetini bile değiştirmeden bilgisayarın başına geçiyor. Önündeki altı saat boyunca da o ekranın karşısından kalkmayacak. Bu döngü hemen her gün tekrar ediyor. Sürekli oyun oynamıyor ama sürekli ekran karşısında ya bir şey izliyor ya bir arkadaşıyla yazışıyor. Can evde yalnız ama sanal âleme girdiğinde birçok başka Can ile avunabiliyor.
Dilbilimci Naomi Baron’a göre günümüz öğrencilerinin temel özelliği “zihinsel cansızlık”. Milenyumun son çeyreğinde genel bir görüş birliği mevcut: telaffuz, dil bilgisi ve sözdiziminin, ekran okuyucuları için hiçbir önemi yok. Bu durum özellikle dijital yerlilerde açıkça gözlemlenebiliyor.
Gelecekte, okumak ve yazmak dahil birçok şeyi ekran aracılığıyla deneyimleyeceğiz. Düşüncenin geleceği için endişelenmek yeni bir şey değil ama yazmak için endişelenebiliriz. Yazma eylemi konsantrasyonu artıran ve bizi iyileştiren bir eylem. “Yazmak yorar ama teselli eder,” demişti Galeano. İşte bu, yeni neslin hoşlanmadığı bir durum. Kâğıda bir şeyler karalamak yahut bir kitabı okumak bizleri derin düşünceye sevk eder. Okumak, derin düşünme, dikkat ve sabır gerektiren bir eylemdir. Üstelik okumak, henüz yolun yansı bile değildir. Sonra bu, kelimenin formuna bürünmüş olanı tekrar soyup seyretmek, onu temaşa etmek gerekir. Bu, bilincin ve ruhun asla sonlanmayan daha derin ve özgün bir aşamasıdır. Cep telefonları, arama motorları ve e-postalara temrinle geçirilmiş «bir ömre ne kadar ters bir işleyiş.
Ekran okuyucuların sürekli olarak kültürel ve nörolojik (beyinle ilgili) sınırlan zorladığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu nesil, biyolojik objelerle makineler arasındaki mesafelerin azaldığı; yetişkinlerin çocukluklarında hayal bile edemeyecekleri “genetik, robotlar, nanoteknoloji, internet” gibi kavramların arasında yetişiyor. Beş yaşındaki çocuk Google’ın ne olduğunu ve nasıl kullanıldığını biliyor. Etrafınıza bir bakın, dokuz on yaşındaki çocukların kendi cep telefonları var ve saatlerini internette geçiriyorlar. Üstelik bu süre onların televizyon karşısında geçirdiği zamanı da azaltmıyor. Ekran karşısında geçirdikleri süre toplam olarak artıyor. Oysa ekrana yapışarak zaman geçirmek doğru değil. Dört yaşına kadar TV başında geçirilen her saat, çocuğun yedi yaşında dikkat eksikliği problemi yaşama olasılığını artırıyor. Çocukların odalarına konulan ekranlar arttıkça dikkat eksikliği problemi yaygınlaşıyor. Çocuklar düğmeye basıyorlar ve bir şeylerin olmasını bekliyorlar. Bu durum onların kendiliklerine katlanma, hayal kurma ve düşünme yetilerini güdükleştiriyor.
Bir kuşak öncesinin çocukları, evcilik,uçurtma, yapboz gibi oyunlar oynarlardı.Bu tür oyunlar çocukların düşünme yetisi ve hayal güçleri ile doğrudan ilişkiliydi ve bu sayede problem çözme kabiliyetleri ve tümevarım yetenekleri artıyordu.
Bugün herhalde beş yaşındaki bir çocuğa “Hadi arkadaşınla evcilik oyna,” deseniz, alacağınız tepki şaşkın ya da soru soran bakışlar olacaktır. Kendi çocukluğunuzu hatırlayın, bir uçurtma yapmak için ne kadar uğraşmıştınız ya da kar yağdığında mahalledeki yokuştan kaymak için ilk bulduğunuz karton koliyi arkadaşlarınızla nasıl bölüşmüştünüz. Sokakta olmak, ihtiyaç duyduğu şeye bulunduğu çevrede çözüm üretmek ve o çözümü arkadaşlarla paylaşmak, bir çocuğun sosyal ve bilişsel gelişimine ne muhteşem bir katkı sağlar!.. Artık çocuklar sokakta oynamıyor, fantezi oyun diye adlandırılan, çocuğun hayal dünyasına hitap edebilecek oyunlar da unutuldu gitti. Çünkü bilgisayardaki her şey zaten çocuğun düşünmesine engel olacak şekilde tasarlanmış durumda. Serbest oynanan oyunlar ile duygusal sağlık arasında pozitif bir ilişki var.
Eğer çocukken, sıradan, yapılandırılmamış ve beklenmedik aktivitelerle karşılaşırsak, hayatla başa çıkma mekanizmalarımızı daha iyi geliştiririz. Oysa ne alman yüzlerce oyuncak ne de gidilen alışveriş merkezleri, çocuğun bizzat sokakta oynarken sağladığı sosyal gelişimi sağlayabilir. Sokakta oynayan çocuk öğrenir ve gelişir, îstop oyununun ve ip atlamanın gerektirdiği konsantrasyonu, mendil kapmacadaki tetikte olma halini, saklambaçtaki hayal gücünü evde bilgisayar başında kazanmak imkânsız. Üstelik sokak oyunları çocukların fiziksel gelişimleri, kas ve kemik sağlığı için oldukça faydalı. Benzer şekilde fantezi oyunların da çocukların dil gelişimine önemli katkısı vardır. Dil eğitiminde akran ilişkisi önemli bir yer tutar. Fantezi oyunlarda, grup oyunlarında birbirleriyle iletişim kuran çocukların, hayal dünyasıyla birlikte dil ve iletişim becerileri de değişir ve gelişir.
Sözün özü, dijital çağda zihinlerimiz, çocukluktan itibaren ekran karşısında köleleşmeye başlar. Peki kendimiz veya çocuklarımızın ekran bağımlılığı ile nasıl mücadele edeceğiz? Burada ibre yine size dönecek. Gerçekle yüzleşerek ve üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirerek işe başlayacağız, önce ebeveyn olarak sorumluluklarımızı kabul edeceğiz. Nasıl çocuğumuzun gözü önünde saatlerce kumar oynamıyorsak, onun önünde ekrana yapışıp kalmayacağız. Bu konuda yapılmış araştırma sonuçlarını ciddiye alacağız. Bebekleri ekranlardan uzak tutacağız, Çocukların ise ekranla geçirdikleri saatlere sınırlamalar koyacağız.
Ekran bağımlılığında, şu iki değişkenin kontrolü çok önemlidir: Maruz kalma süresi ve sıklığı. Her ikisini de kontrol edeceğiz. Ebeveyn kontrolü ve sınırlaması birçok bağımlılıkta işe yarar sonuçlar veriyor yahut bağımlılığın çığırından çıkmasını engelliyor. Çocuğunuz ekranla vakit geçirmek mi istiyor? İzin verebilirsiniz lâkin sizin belirlediğiniz bir süre ve aralıklarla yapabilir bunu, sınırsız değil. Sınırsız özgürlük, sanılanın aksine çocuğa bir özgürlük alanı sağlamaz, tam tersi onu dürtülerinin esiri haline getirir. Bugün birçok uzman, ebeveyn itirazı ve farkındalığının çocuk terbiyesi konusundaki etkinliği konusunda hemfikir. Çocuğu ekrandan uzaklaştırdığınız her zaman diliminde onu eğlendirmek zorunda değilsiniz, uzaklaştırmanız yeterli olacaktır. Yol göstermek adına, ekransız yapacağı bazı etkinlikleri kendisine hatırlatabilirsiniz ama bir şey yapmadan dursa dahi kendisini ekran bağımlılığından korumak için önemli bir adım atmış olur.
Sesinizi yükseltmeniz şart değil, farkındalığmızı ve sözünüzü yükseltin. İtiraz edin!
Kemal Sayar-Berna Yalaz – Ağ:Sanal Dünyada Gerçek Kalmak,syf.
0 Yorumlar