Makineler bizi çıplak bırakıyor. Cep telefonumuzun batarya ışığı sönerken, Wi-fi zayıf sinyal verirken içimizi bir huzursuzluk kaplıyor. Hayatımızın kontrolünü bilgisayarlar ve akıllı telefonlara verdikçe, onlarsız ne kadar çaresiz ve zavallı olduğumuzu hissediyoruz. Oysa hayatımızı anlamlandırdığımız ve hayatımızın dizginlerini elimize aldığımız ölçüde kendimizi mutlu hissederiz. Duygularımızda yahut zihnimizde karşılık bulan bilgi bizi diri tutar; hayatla bağımızı tazeler.
Bilmek, anlamlandırmamıza vesile olur. İnsan neden okur? Bir dizeye yahut bir cümleye tesadüf edersiniz, dersiniz ki “İşte bu tam da benim yaşadığım ama adını koyamadığım o duyguyu anlatıyor!”Yalnızlığınız bir anlığına uçar gider. Başka ruhlarla aranızda bir akrabalık bulursunuz. Çoğalır ve iyileşirsiniz. “Çiçeklenen şimdiki ânı, elle veya kafayla yapılacak bir işe feda edemeyeceğim zamanlar oldu,” der Thoreau. İnsan evladı sadece bir işçiye çevriliyor. Hayal kurmayan, içini büyütmeyen kişi gerçekliğin daha yüksek seviyelerine nasıl erişecek? İlhama, tahayyüle zaman bırakmalı insan. Bunun için de okumalı.
Okumak, Ama Nasıl?
Bilgiye ulaşmanın yollarından biri “okumak”tır. Okumak, varlığımızı başka boyutlara taşımanın, başka boyutlarda yaşamanın da bir yolu. Kitaplardan öğrendiklerimiz ve kitap karakterlerinden özümsediklerimiz iç dünyamızın kütüphanesinde birikir ve tüm bu birikim bizimle ilerler. Okumak, insanı ruhen dölleyen ve mavalayan bir süreç.Tek işlevi,gerektiği anda tedavüle sokmak amacıyla? bilgiyi hafızada depolamak değil. Haddi zatında, gerçek manada bilgi, kendine ihtiyaç duyulacağı o âna–kadar, zihinde girdiği etkileşimler neticesinde bazı formlarını yitirip başka bazı renklere bürünür. Biz, önemli olan hiçbir bilgiyi edindiğimiz şekliyle hatırlamayız. Bize kendini sunan, bizim de ona kendimizi verdiğimiz bilgi, nihayetinde bizim bilgimiz olur. Bilmek, kaynaktan da varıştan da neşet etmez, o aradaki ilişkidir.
Modernizm, bu irfani bilgiyi bir kenarda unutalı uzun zaman oldu. Teknoloji ile de okuma alışkanlıklarımız radikal bir şekilde değişime uğradı. Artık kitaplar değil, internet aracılığıyla bulduğumuz kaynaklar bize yolculuğumuzda eşlik ediyor. Okumanın doğası değişime uğradığından, iç dünyamızın kütüphanesi de bu değişimden nasibini aldı. Bilginin bizimle olan yolculuğu, kelimelerde bulduğumuz doyum ve güzellik değişti. Kelimelerin karmaşasına, hacmine,derinliğine olan sabrımızı kaybetmeye başladık; artık onları taşımaya ihtiyaç duymuyoruz. Chatfield’ın yazdığına göre “2008 yılında bir trilyon internet sayfası olduğu tahmin ediliyordu. Üç yıl sonra, bu sayıyı tahmin etmek bile anlamsızlaştı, artık trilyonlara ulaşmış durumda. Matbaanın icadının ardından geçen beş yüz yılda, her dil ve nüsha hesaba katıldığında, yaklaşık yüz milyar kitap yayımlandı. Bu bilgi hacmi günümüzde internete bir ayda yüklenen içeriğin miktarından daha az.”
Artık kütüphaneler bilgiye ulaşmak için pek sık uğradığımız yerler değil. Eskisinden farklı okuma şekillerimiz var. Ulaşmak istediğimiz bilgi için ilk baktığımız kaynak ise internet. Kütüphanelere gitmektense, evde ekran karşısında araştırma yapmayı tercih ediyoruz. İngiltere’de bir kütüphanenin yaptığı araştırmaya göre, bugünün okuyucuları elektronik kitap ve elektronik dergiyi tercih ediyorlar. Bugünün okuyucusu kolaycı, farklı ve geçici” okuyucu. Bu okuyucuların bilgiyi arama şekli düz, atlayarak okuyan, kontrol eden bir yöntem izler. Okuyucular, elektronik kitaba ortalama kırk dakika harcayıp daha mı alternatifler için başka kitap arayışına geçerler. Kitabı hakkını vererek, bütünüyle okumaktan sa aradıkları sorunun cevabını buluncaya kadar okurlar. Bilgiye ulaşma şekli bir nevi görev olarak görülür ve bu nedenle okumak bir alışkanlıktan çok, bilgiye ulaşmak için kullanılan bir araçtır.
Sanal okuyucular, işine yarayacak bilgiyi hemen istemekte, bunun için hızlıca “göz gezdirmekte”, aradıkları bilgiye ulaşamayınca başka bir alternatife geçmekteler. Hatta bilgiyi internette aramalarının temel sebebi de okuma zahmetinden kurtulmak.
İnternet dünyasında “hız” en önemli kavramlardan biri. Sanal okuyucular için de hız önemini aynı şekilde korumaya devam eder. Aranılan bilgiye hemen ulaşmak için hızlı hızlı iz sürerken bir yandan posta kutumuzu kontrol eder, Instagram paylaşımı yaparız. Bu durum, hiper-dikkat denilen yeni bir okuma-yaşama tarzına ihtiyaç duyar: Parçalanmış ve farklı alanlara yönelmiş bir dikkat. Mesela yavrularını beslemek için avlanmaya çıkmış bir ayının hem hayatta kalmak hem yavrularını korumak hem de yuvaya yemekle dönebilmek için ihtiyaç duyduğu tarzda bir dikkat. Bu tür bir dönüşüm, insan için bir tenzili rütbedir. Bilgiyi, felsefeyi ve sanatı üreten, inşam ve insanlığı tekâmül ettiren şey, düşünce yumurtasının üzerine yatmış hülyanın sabrıdır. Oysa hem düşünce hem de hülya sabır ister. Her birinin hammaddesi damıtılmış zamandır.
Nicholas Carr’ın Shallows isimli kitabına bakılırsa, internetin yol açtığı en büyük problemlerden biri, internetten edinilen bilginin “uzun süreli bellek” ve “çalışan bellek” arasında karışıklık yaratmasıdır. Sağlamlaştırıp, bir temele oturtulmayan bilgi uzun süreli belleğe aktarılamaz. Bu bilgi, çalışan bellekte kalır. İnternette maruz kaldığımız yoğun bilgi ve bilgiyi işleme hızımız yüzünden detaylar uzun süreli belleğe atılamı- yor. Sanılanın aksine, uzun süreli belleğe bilgi aktarmak beynimizde yer açar; yeni bilgiler için beyinde alan kalır. Ancak çalışan hafızadaki bilgiler beynin yüzeyini o kadar meşgul eder ki, başka bir şeye akıl yormak için kapasite kalmaz. Aynca bu bilgiler yerleşmiş ve uzun süreli belleğe atılmış bilgiler de olmadığı için, bu bilgileri geri çağırmak ve hatırlamak da kolay değildir.
Çalışan bellekte kalmış ve uzun süreli bellek eşiğinden girememiş bir bilgi hem beynimizi gereksiz yere meşgul eder, hem de yerleşmiş bilgi değildir. Pekişmiş, sağlam bilginin bize en büyük katkılarından biri yeni bir bilgi geldiğinde, eski bilgi ışığında değerlendirme yapabilmek ve yeni bilgiyi beyinde sağlam bir yere oturtabilmektir. Sağlam bir referans noktamız olduğu zaman, yeni bilgiyi de beyinde bir yere yerleştirmek kolay olur. İşte tüm bu nedenlerden dolayı» internetten edindiğimiz bilgiler sonucunda sanki çok şey biliyormuş gibi hissederiz, ancak sağlam ve kolayca hatırlanan bir entelektüel birikim çıkmaz. Kendimizi olduğumuzdan daha bilgili ye zeki sanırız, bu da yeni neslin en büyük yanılsamalarından biridir.
“Sürdürülebilir dikkat” becerimizi gittikçe kaybediyoruz. Bilgiyi ve kendi yapmamız gereken bilişsel işlemleri teknoloji aracılığıyla tedarik ettikçe, aklımızı daha az kullanıyoruz. Mesela Amerikalıların yüzde 76’sı haberleri izlediği ve okuduğunu söyler, ancak sadece yüzde 41’i başlıkların ötesindeki içeriği okur. Bütün bunlar, “bilme illüzyonu” yaratır. Bu çok tehlikeli bir olgudur; kişi her şey hakkında yüzeysel bilgiye sahiptir ancak çok şey bildiğine inanır. Her konuyu küçük bir kapsül içinde vermeye hazır olan teknoloji, internet aracılığıyla bu illüzyonu besler. Bir konuyu araştıran kişi, internette bilgiyi arata, önüne gelen ilk sayfayı açar ve o sayfada göz gezdirmekle araştırdığı konuya hâkim olduğunu zanneder. Ancak o sayfadaki bilgiyi kim yazmıştır, bu konuda ne kadar yetkilidir, bu bilgi taraflı bir bilgi midir vb. soruları sormaktan kaçınır.
Yapılan araştırmalara göre, internette çok fazla araştırma yaptığımızda sadece baktığımız şeyler hakkında değil, bakmadıklarımız hakkında da pek çok bilgiye sahip olduğumuzu düşünürüz. Yani internette devamlı bir şeyler bakmak, kendi entelektüel birikimimiz hakkında yanlış bir algıya kapılmamıza, genel bir şişirilmiş bilgelik havasına girmemize neden olur.
Sanal ağ bize, bilgiye ulaşmak için sınırsız kapılar açar. Birçok bilgiye internet aracılığıyla ulaşabilsek de internetteki bilginin içeriği doğrulanabilir olmaktan uzak. Çeşitli kaynaklardan gelen çok fazla bilgi var ve hangisinin güvenilir olduğu hakkında çoğu kez bir kontrol yok. Bu da kaçınılmaz olarak bilgi kirliliğine ve geniş çapta dezenformasyona yol açıyor.
Uzun lafın kısası, sanal dünyadaki bilgi de illüzyona dahil. Sanal dünyanın yoğun sis perdesi içinde doğru kapıyı çalarsanız, doğru bilgiye ulaşabilirsiniz ama siste yanılmak çok kolaydır.
İnternet, okuma alışkanlıklarımızı radikal biçimde değiştirdi. Bugünün okuyucusu “kolaycı, farklı ve geçici.”
Kemal Sayar-Berna Yalaz – Ağ:Sanal Dünyada Gerçek Kalmak,syf.
0 Yorumlar