Çoğumuz hatırlar, sosyal medya uygulamaları yaygınlaşmadan önce internette vakit geçirmek için kullandığımız terim, İngilizceden çevrilen “internette sörf yapmaktı. Heyecanı, eğlenceyi ve hızı çağrıştıran, siteler arasında seri bir şekilde akıp gidebilmeyi sembolize eden bir terim. Bir bilgi otoyolunda hızla gitmek gibi. Bu durum, internetten bilgi arayış şeklimizi de önemli ölçüde etkiledi. İnternetten almaya çalıştığımız bilgi sıklıkla yüzeysel bilgi oldu.
Bugün bilgi internetin olduğu her yerde. Akıllı telefonun mu demeliydim acaba? Bir arkadaşımın oğlu, konuşurken sık sık bilgi için telefonuna bakan babasına şöyle demişti: Telefonun olmasa bir hiçsin. Eskiden ulaşması saatlerce sürecek bir bilgiye, bugün anında erişmek mümkün. Geleneksel mekân, zaman algısı ve kısıtlaması internet ile ortadan kayboldu. Bir şeyi hatırlamak için hafızamıza bel bağlamamıza gerek kalmadı. Aç Google efendiye bir sor. Protez belleğimiz daima elimizin altında. Bilginin bu kadar kolay erişilebilir olması eğitim ve kolay öğrenim için büyük bir şansken, bilgi debisinin yoğunluğunun da birtakım karanlık tarafları var elbette. Akademik bir bilgiye erişmek ne kadar kolaysa, patlayıcı bir maddenin yapılış şekline ulaşmak da bir o kadar kolay!
Hafıza Üzerine
Ancak bilginin bu kadar kolay erişilebilir olmasının insan hafızası üstünde olumsuz bazı etkileri var. Çocukluğunuzu hatırlayın, neredeyse bütün akraba ve komşularımızın ev telefonlarını ezbere bilirdik. Oysa şimdi yakın arkadaşımızın bile cep telefonunu hatırlamakta zorluk çekiyoruz. Bir araştırmada, katılımcılara bir sürü bilgi verilmiş ve onlardan bu bilgileri ezberlemeleri istenmiş. Ancak bu bilgileri sunarken, katılımcılara bazı bilgilerin bir yerde tutulacağı ve onlara sonradan erişebilecekleri söylenmiş.
Deneydeki bu bilgiler, internette okuduğumuz bilgileri temsil eder çünkü internette okuduğumuz bir şeyin orada olduğunu, ona tekrar dönüp bakabileceğimizi ve istediğimiz zaman tekrar erişebileceğimizi biliriz.Bazı bilgiler sunulurken ise katılımcılara bu bilgilerin silineceği ve onlara tekrar erişemeyecekleri söylenmiş. Bilgilerin hepsi katılımcılara deney sonunda tekrar sorulduğunda, bulgulara göre, silineceği düşünülen bilgiler katılımcılar tarafından çok daha fazla ezberlenmiş. Tekrar erişebileceklerini düşündükleri bilgileri ise pek hatır layamamışlar. “Google etkisi” denilebilecek bu olguda,insanlar internetten edindikleri bilgileri hatırlamak konusunda kendini zorlamaz çünkü bir tuşla aynı bilgiyi edinebileceklerinin farkındadırlar. Kullanılmayan uzuvların körelmesi prensibine uygun olarak, kullanılma zahmetine değmeyecek hafıza da tembelleşir.
İnternet sadece hafızayı kullanma biçimimizi değil, öğrenme biçimlerimizi de değiştirir. İnternetten öğrenme ve bir kitaptan öğrenme birbirinden farklıdır çünkü ekrandan okuma ve kâğıttan okuma oldukça farklı etkileşim süreçleri içerir. Yapılan bir çalışmada, ekrandan okuyan ve kâğıttan okuyan kişilerin performansı karşılaştırılmış.
Ekrandan okuyan kişilerin okudukları bilgiyi kavrama kabiliyeti, ekranı aşağı yukarı hareket ettirmekten kaynaklanan bölünmelerden ve boyutsal değişkenlikten dolayı azalıyor.
Ekrandan okurken yaşanan fiziksel kısıtlanmalar okuyucunun dikkatini dağıtıyor ve okuduğunu anlama becerisini zayıflatıyor. Oysa okunan materyalin, fiziksel olarak bir bütün halinde algılanması, bilgilerin kâğıt üstündeki sıralamasının hatırlanması çok önemli. Okuduğu şeyleri iyi hatırlayan insanlar, okudukları bilginin sayfanın neresinde yer aldığım da hatırlıyor. Yani sayfanın fiziksel görüntüsü, anlama sürecine ve hafızaya etki ediyor.
Ekrandan okumanın göz sağlığıyla ilgili bir boyutu da var. Göz ergonomisi bakımından en ileri teknolojik alette bile uzun süreli okuma, göz yorgunluğuna sebep olur. Bu da odaklanma güçlüğüne, kişinin okuduğunu iyi anlamamasına yol açar. Ayrıca, okumak için kullanılan teknolojik aletle yapılabilecek bir sürü etkinlik daha var. Kişi bir aletten okurken, internete girmeye, e-postalarına bakmaya, sosyal medya hesaplarını kontrol etmeye daha yatkın olur. Oysa kitap, kendisiyle başka bir faaliyet yürütülmesine izin vermeyen bir objedir; sizin dikkatinizi kendine mahkûm kılar. Bilgisayar veya tablet tarzı teknolojik aletlerin sunduğu çeşitli etkinlik ve oyunlar, kişinin dikkatinin dağılmasını kolaylaştırır. Kısa ve parçalanmış sürelerle oynanan oyunların yanı sıra yoğun sosyal medya sirkülasyonu insanın okuduğu şeyi tamamlayabilmesini de imkânsızlaştırır..
Dikkatin Dağılması
Üniversitede bilgisayar ve telefon gibi cihazların serbest olması üniversite öğrencilerinin ders dinlerken ilgisinin dağılmasına sebep olur. Öğrenci not almak için bilgisayar veya tablet kullandığı zaman, bu aletlerle yapılabilecek etkinlikler öğrenciyi cezbedip dikkatini dağıtır. Yapılan bir araştırmaya göre ders sırasında teknolojik aletlerle not alan ve bu yüzden başka aktivitelere zihni kayan öğrencilerin, ders sonrasında derste anlatılanlarla ilgili bir sınavda diğer öğrencilere göre yüzde 11 daha düşük performans gösterdikleri bulunmuş. Bazı ülkeler, üniversite hariç tüm okullarda cep telefonu kullanımını yasakladı. Yani durum oldukça ciddi görünüyor.
Aslına bakarsanız, evlerimizde de durum farklı değil. Evde, bilgi otoyoluna bağlanmaya hazır ve nazır bekleyen teknolojik aletler, öğrencilerin akademik hayatlarını memnuniyet verici şekilde etkilemez. Masasındaki bilgisayar, başucundaki telefon, ilgiyi dakikalara hatta bazen saniyelere böler. Çocuk bu askıda kalma halinde çaresizdir, performansı gittikçe düşer. İki dakika mesajlaşan çocuk iki dakika kaybetmez, çünkü bir aktiviteden diğerine geçerken kaybedilen zamanı da hesaba katmak gerekir. Mesajlaştıktan sonra geri dönülen ders çalışma etkinliğine odaklanmak da belli bir zaman alır. Eğer özellikle bu etkinlik değişimi (telefon-ders-telefon-ders…) çok yoğunlaşırsa, verim iyice düşer.
Bu yüzden belirli bir süre çalışıp, uzun bir ara verilip, ondan sonra tekrar çalışmaya dönülmesi, uzun süreler boyunca teknolojik alet ve ders arasında gidip gelinmesinden çok daha verimlidir? Öğrenci bazen altı saat çalıştığı halde neden verim alamadığını ve okuduğunu anlayamadığını düşünür. Sebep ise sadece iki dakika zaman kaybedildiği düşünülen sürekli mesajlaşma/sosyal medyaya bakma/e-posta kontrol etme gibi tekrarlayan ve dikkati bölen etkinlikler. Maalesef zihin birkaç etkinliği aynı anda yapacak şekilde bölünemez, bu durumlarda performansı oldukça düşer. Ders çalışırken, kitap okurken cep telefonunun kapatılması verimliliği artırır..
Teknolojik aletler, başka türlü eğitim tekniklerini tamamlayıcı olarak kullanıldığı zaman yararlı olabilirler. örneğin gelişimsel olarak geriden gelen veya engelli çocuklar için bu aletlerin faydası çok büyüktür.Öğrenme güçlüğü çeken veya fiziksel engelli çocukların özel eğitimi için teknoloji kullanımı önemlidir. Okulda öğrenilen şeyleri daha eğlenceli hale getirmek ve daha ilgi çekici bir şekilde pekiştirmek adına teknolojik aletler sınırlandırılmış zamanlarda, öğrenme odaklı olarak, yetişkin gözetimi altında kullanılabilir.
Öte yandan, yüz yüze iletişim ve öğrenme arasında önemli bir bağ var. Erken yaştaki öğrenme, yüz yüze iletişime duyulan motivasyon sonucu gerçekleşir. Çocuk, karşısındakinin yüzünden okuduğu sosyal ipuçları ile neyi, nerede yapması gerektiğini öğrenir. Araştırmalara göre, bebekler canlı bir insanı taklit etmeye ve ondan öğrenmeye, bir makineden öğrenmeye kıyasla daha yatkınlar. Çocuklar için öğrenmek pasif bir eylem değil; öğrenmek diğer insanlarla yüz yüze etkileşimle başlar.
İsterseniz teknolojinin gölgesinde öğrenin isterseniz ıssız bir adada; eğitimin önemli bir parçası üretken düşüncedir. Üretkenlik, verili nesne ve kavramları, keskin ve katı olguları kendi aklımızda parçalayıp, dünyayı kendi algılayış biçimimize göre öznel olarak yeniden inşa etmemize yardım eder. Üretkenlik, internetten bakılabilecek bir bilgi, araştırılarak bulunabilecek bir şey yahut internetten indirilebilecek bir beceri değil. Üretken olmak için önce sorgulamak, bize verileni olduğu gibi kabul etmemek ve herkesin doğuştan kabul ettiği olguları parçalayacak kadar cesaretli olmak gerekir.
‘Bir çocuğun üretken faaliyetlerle geçirdiği zamanlar, onun çeşitli bilişsel yeteneklerini geliştirir, vizyonunu genişletir, hayal gücünü artırır ve empati yeteneğini pekiştirir.
Üretken olmak illa bîr beste yapmak, mucit olmak veya bir konuda dâhi olmak anlamına gelmez. Üretkenlik, çok basit bir şekilde, sıradan bir şeye yeni bir bakışla, hayret nazarıyla bakabilmektir. Bir odayı yeniden düzenlemekten tutun, sosyal bir olaya yeni bir pencereden bakmak da üretkenlik olarak tanımlanabilir. Zihni diri ve cevval tutmak için/’hayatımıza üretkenlik katmalıyız.
Çocukların zihni henüz katılaşıp bölümlenmemiştir, yeniliklere açık, cesur ve seyyaldir. Tam da bu çağda üretkenliğe çok açıktırlar?Çocuk, dış dünyaya neredeyse romantik bir ilgiyle bakar; kendisini dünyanın merkezine koyar. Dünyanın özniteliği önemsizdir, o kendi gerçekdışı şaheserini yaratır. Bir tencereden bir uzay aracı çıkarabilir mesela. Dış dünyanın milyonlarca yıllık köhne nesnesinden kendi düşsel krallığını inşa edebilir. Sosyal kurallarla kendilerini kısıtlamadıkları için, yetişkinlerin düşünemedikleri yeni şeyleri düşünmekten korkmaz çocuklar. İşte tam da bu çağda çocuğun eline teknolojik bir alet verip onu kısıtlamak ve köreltmek, güzel bir meyveye dönebilecek tomurcuğu koparmaya benzer. Dünyayı kendi gözlerinden değil, ekranda izlediği kurguyu tasarlayan insanın gözlerinden görmeye başlar Soyut düşünebilme yeteneği geliştiremez çünkü her şey somut bir şekilde kurgulanıp sunulmuştur. Daha da önemlisi, dünya artık hayret verici bir yer değildir; çocuğun ilgi nesnesi değişmiştir. Hele de bir oyunun içine gömüldüyse, hayal gücüne hiç yer kalmaz çünkü oyunun göz kamaştırıcı sokaklarında kaybolmuştur. Oynadığı oyun kendisinin değil, oyunu üreten kişinin hayal gücünün somutlaşmış halidir.
Peki ne yapmalıyız? Teknolojik aletler karşısında zihinlerinin köleleşmesini nasıl engelleriz? Çocuksu merakı, hayreti nasıl diri tutabiliriz? Çocuklarımıza, dünyaya yeni anlamlar verebilmeleri için bilim, sanat, resim, müzik, edebiyat zevki aşılayalım, bunu alışkanlığa dönüştürmeye çalışalım. Bu aracı ortamlarla çocuğun beyninde yeni bağlantılar kurulur; ileriki hayatında bir şeyle karşılaştığı zaman olaya tek yönden bakmaktan ziyade eskiden kurduğu orijinal bağlantılarla bakabilir. Bunun için çocukları farklı sanat ve bilim ortamlarıyla tanıştıralım. Onları müzelere, sergilere, mabetlere götürelim. Gördükleri üzerine onlarla hasbihal edelim. Aynı zamanda da “sorgulamaları” için cesaretlendirelim. Çocuk bir şeyi olduğu gibi kabul etmekten ziyade, bunları sorgulayacak, muhakemesinden geçirecek özgüvene ve cesarete sahip olmalı. Ancak bu şekilde dünyaya yeni bir bakışla bakabilecek, yenilikler üretebilecek ve insanlığı daha iyiye götürecek bireyler olabileceklerdir. Bir çiçeğin rengine, bir resmin güzelliğine ya da bir hikâyenin büyüsüne kapılan çocuklar; dünyaya ve insana da hayret nazarıyla bakmayı öğrenip güzel eyleme meyyal olurlar.
Çocuğun zihninin üretkenliğe en açık olduğu çağda, çocuğun eline teknolojik bir alet verip onu kısıtlamak ve köreltmek,güzel bir meyveye dönecek tomurcuğu koparmaya benzer.
Hatırlatma:
-Teknoloji ile ne yaptığınız kadar, teknolojinin size ne yaptığına da dikkat edin. Sizi doğal yaşam döngünüzden ve fiziksel çevrenizden uzaklaştırıyorsa, teknoloji ile olan ilişkinizi gözden geçirin.
-Bir ekran aracılığı ile dahil olunan her deneyim, kurgulanmış bir gerçeklik sunar. Sahici deneyimleri bu uğurda kurban etmeyin.
-Zihninizi ve zamanınızı dolduran aktiviteleriniz üzerine düşünün. Bu aktivite bireysel veya toplumsal bir fayda sağlıyor mu? Atomu parçalamaktan bahsetmiyoruz elbette ama değer yaratan aktiviteler yapın. Telefon ekranına yapışıp kalmak yerine, çocuğunuzla oynayacağınız bir oyun hazırlayın, yemek pişirin, kitap okuyun, yürüyüş yapın…
-Çocuklarınızı medya ve işleyişi konusunda bilgilendirin. Basit şekilde anlatın. Ücretsiz abone oldukları o YouTube kanallarının gerçekte “ücretsiz” olmadığını; zihin ve zamanlarını rehin bıraktıklarını gösterin. İzlediği şeyler konusunda seçici olmasının, nitelikli içerikleri tercih etmesinin önemini anlatın. Konuşun, konuşun, konuşun… Size itiraz etse de söyledikleriniz, konu üzerine düşünmesini sağlayacaktır.
-Uyku sağlığınıza önem verin. Hem kendiniz hem çocuklarınızın doğal, sağlıklı biyoritmini korumaya çalışın.
-Bir başkasının “imgesini” kendi iç dünyanızla karşılaştırmayın. Unutmayın, “kan kusup kızılcık şerbeti içtim”diyenler sosyal medyayı oldukça severler.
-Sosyal medyadaki hesaplarınızdan sürekli “kusursuz” ve “mükemmel” fotoğraflarınızı paylaşarak, insanlarda negatif duygular uyandırmayın.
-İnternet kültürü içinde eriyip gitmeyin. Hâlâ sosyal medya hesabı açmamış olan insanlar var ve keyifleri oldukça yerinde!
-Sanal dünyada var olmak için eğitimli değiliz ve bu bizi olası tehlikelere karşı daha zayıf kılar, özellikle çocuklarımızı bu konuda bilinçlendirelim ve yönlendirelim. Unutmayın, kılavuzsuz yolculuk yapan küçük balıklar çabuk yem olur.
Kemal Sayar-Berna Yalaz – Ağ:Sanal Dünyada Gerçek Kalmak,syf.99-108
0 Yorumlar