Türk’lerin İmar ve İhyâ Ettiği Şehirlerden Bir Şehir Olan ‘Belgrat’
Paylaş:

Murter21 Türk'lerin İmar ve İhyâ Ettiği Şehirlerden Bir Şehir Olan 'Belgrat'Türk, aklının ve gönlünün takılıp kaldığı ülkele­rin hasretini çekerken nasıl olur da onları unutabilir?

İşte gene İstanbul’un yanı başındaki Belgrat Orman­ları…

Şehri kucaklayan bu ormanı, isim bulamamış gi­bi, Belgrat adı ile çağırmak ne kadar mânîdar…

Belgrat… Bir zamanlar tuğların dikildiği, ordula­rın hareket noktası olarak kaynayan Dârülcihat adlı şehir…

Türklerin bir sevgiliye hayran olur gibi gönül ko­yup Dârülcihat diye adlandırdıkları Belgrat da yine gözleri sonsuz ufuklara dikilmiş ordular için bir atla-ma taşı olmuş bulunuyordu. Nitekim Kânuni Sultan Süleyman’ın cülûsunun altıncı senesinde garba doğru çıktırdığı ordulurı, dört aylık bir uruştan sonra bu şehri de imparatorluk hudutları içine almıştı.Belgrat, Türklerin eline geçmeden evvel, küçük, bakımsız bir kasaba olduğu halde Osmanlı kılıcı bu beldeyi genişletmiş, îmar etmiş ve Balkanların en gözde şehirlerinden biri hâline getirmiştir.

İşte Türk kılıcının açıp Türk medeniyetinin îmar ve ihyâ ettiği şehirlerden bir şehir olan Belgrat’ın fet­hinden yüz elli sene sonra, gördüklerini bir ressam fırçası sadâkatiyle çizen Evliya Çelebi, karşımıza can­lı ve ihtişamlı bir medeniyet tablosu koyar. Süleyman Hân Câmiinin minâresine çıkıp bu “şehr-i azîme na­zar ettiğinde” karşısına serilen panorama, akıl durdu­racak bir azamettedir. Her biri yüzler ile sayılan imâ-retler, medreseler, mektepler, çeşmeler, sebiller, çar­şılar, pazarlar, hanlar, kervansaraylar, hamamlar, saraylar ile bu şehir artık, bir medeniyet merkezi, Türk medeniyetinin îmar ettiği bir cennet köşesidir.

Çarşı ve pazarlarında dört bine yakın dükkân ve yirmiden fazla han vardır. Birer amme hizmeti mües-sesesi olan kervansaraylarında ise, bir ay misâfır ka­lanlar dahi hayrat sâhibine hayır duâdan gayri bir habbe ödemeden konup göçerler.

Hele Sokollu Kervansarayı, altlı üstlü yüz altmış odası bulunan ocaklı, develikli, ahırlı ve kale misâli demir kapılı bir kârgir binâdır ki her gece kapıcıları ve bekçileri davul çalarak kapılarını örterler. Kapısı­nın üstünde “Bu kervansaraya konan oldu hep revan” yazısı da târihidir.

İnceleyin:  Osmanlı Ailesi

Orta Hamam, Süleyman Ağa Hamamı, Aşağı Ha­mam, Çukur Hamam, Çinili Hamam, Bayram Bey Hamamı’ndan gayrı, iki yüze yakın hânedan sarayı­nın her birinde, temizliği îmânın yanına koymuş bir cemiyetin suya olan aşkını gösteren hârikulâde zarif ve sanatlı hamamlar da vardı.Evliya Çelebi, kaleden baktığı zaman 400 kubbe saydığını söyler.Biz ise 1969 haziranında yaptığımız bir seyahatte bunlardan,bir tanesini dahi göremedik.

Parkın ortasında Mora Fâtihı Sadrâzam Ali Paşa’nın türbesi var. Belgrat Kalesine hala Kale Meydan diyorlar.Tunâ ve Sava’nın kesiştiği noktada oluşu da Belgratı bir transit ticaret merkezi yapıvermiş ve Balkanların çetin kışları Tuna’yı dopduruncaya kadar gemiler bu merkezle alışverişte bir karınca yuvası gibi işlekliğini muhafaza etmişti.

Kış bastırıp Tuna’nın doğduğu zamanlar ise, dış pazarlar ile ahş veriş kesildiğinden, bu defa iç piyasa hararetlenir,şaftlar artar, eğlenceler bollaşır, sıcak divanhanelerde ziyafetler çekilir, şenlikler ziyâdeleşir, öyle ki, bir ziyafette misafire çıkarılan tatlı nev’i,şâyet on türlüden eksik olursa, o davet sahibi yeni bir davet çekmek zorundadır

Değil eli açık kapısı dayalı hânedan saraylarında, halk arasında dahi refah ve hayat seviyesi öyle istikrarlı ve kıvamh bir ölçüye varmıştır ki, îktisadi, idâri ve sosyal meselelerini halledip yerli yerine oturmuş birr cemiyet bağrında gidişen enerjiyi ancak medeniyet hamleleriyle yatıştırabilir. İşte bunun için de memleket coğrafyası baştan aşağı müze şehirler ile donanmıştır.Belgrat da bunlardan bindir.

Burada, Türk medeniyetini abideleştiren her eserin cismi kadar ismi de ne kadar yerli, ne kadar mahalli, ne kadar şahsidir. Hatta mahallelerin ve sokak­ların adları bile o yekpare medeniyet manzumesinin birer hecesi gibidir.Bayram Bey,Eynehan Bey,Yımış Ağa,Namazgah,EmirHüseyin Ovacık,Taşlık Çıksalın….

 

Samiha Ayverdi,Dünden Bugüne Ne Kalmıştır ?