Jules Payot – İrade Terbiyesi ”Alıntılar”

Dl1BuUJW0AAr1X6-1-300x300 Jules Payot - İrade Terbiyesi ''Alıntılar''

Araplar büyük bir imparatorluk kurdular ama korumayı başaramadılar. Çünkü ülke yönetimi için gerekli olan düzeni, yolları, okulları ve sanayii kuramadılar. Aynı şekilde, tüm tembel öğrenciler, sınavların yaklaşmasıyla kırbaçlanmış gibi çalışırlar. Oysa eksik olan aylarca ve yillarca az ama düzenli çalışmadır.

Gerçek ve verimli çalışma enerjisi az ama düzenli olan eforla mümkündür. Böyle değilse muhtemelen tembel işidir. Düzenli çalışma, tek hedefe yönelik olmayı gerektirir. Çünkü irade, gösterilen çabanın çokluğundan ziyade tek amaca yönelik olmasıyla kendini belli eder.(s.16)

————————————————————————-

Mücadele etmeden mutlu olunmaz, her mutluluk az çok bir çaba ister. Kitap okumak, müze ziyareti, ormanda dolaşmak hep bir teşebbüs gerektiren zevklerdir. Ayrıca tembelin kendini mahrum bıraktığı zevkler istediğiniz kadar tekrarlanabilen ve çaba gerektiren etkinliklerdir. Tembeller yumruklarını sıkmadıkları için mutluluğun avuçlarının içinden kaçıp gitmesini seyrederler.(s.16)

————————————————————————-

Ne yazık ki sınavlar öğrenciyi gerçekten tanımaya veya değerini ortaya çıkarmaya yönelik değildir. Sadece hafızaya kaydettikleriyle ilgilenir. Bu sınav sistemini biraz düşününce tıp, hukuk, fen bilimleri, tarih öğrencileri yani tüm öğrenciler yıl boyunca ezber bilginin haricinde gerçekten öğrendikleri bilgi miktarının ne kadar az olduğunu itiraf edeceklerdir. Okul zavallı gençleri her şeye temas etmeye mecbur bırakınca hiçbir şeyin esasına vakıf olamıyorlar.(s.19)

————————————————————————-

Manzoni” ise “okurlarımı aşka davet edecek değilim. . . Bu dünyada aşk gereklidir ama zaten fazlasıyla var. Aşk için fazladan çaba harcamanın bir anlamı yok çünkü aşk için uğraştığınız zaman yapacak başka bir şeyiniz yoktur. Yazarın okuruna vereceği çok daha değerli ahlâki mesajları olmalı. Acıma duygusu, çocuk sevgisi, hoşgörü, bağışlama. . .”

————————————————————————-

Birçok öğrenci koşuşturmacaya üniversitede de aynen devam eder. Hatta daha hızlı. Ek olarak modern hayat şartları ruh dünyamızı yok etmeye ve zihnimizi meşgul etmeye gayret eder. İletişimin kolaylaşması, seyahat sıklığı, gezme alışkanlığı düşüncelerimizi dağıtmaya sebep olur. Okumaya zaman bile bulamayız. Coşkulu ama bir o kadar da boş bir hayat yaşıyoruz.

Günlük gazetelerin yaydığı sahte telaş, dünyanın dört bir yanından gelen üçüncü sayfa haberleri yığını, bazı insanları okumanın ne kadar da tatsız bir şey olduğu duygusuna sevk eder.

Peki bunca dikkat dağıtan olay karşısında eğitim sistemimizin vasatlığı da göz önünde bulundurulursa bu durumdan nasıl kurtulmalıyız? Ayrıca bizi bu hâlden çıkaracak olan irade terbiyesine eğitim sistemimizde yer verilmemesi de ne acı değil mi?

İrademizi güçlendirmek için yapılması gerekenleri yapmıyoruz. Beynimizi depolamakla meşgulüz. Zihnimizi çalıştırırken irademizden de istifade edeceğimiz için onu beslememiz gerek. Buğday ekip büyütmek gibi canlandırmaktan bahsediyorum. Gençler bugünün ötesini göremiyor. Günümüzde öğretmen baskısı, arkadaş alayları, bir taraftan cezalar, diğer taraftan ödül, iltifatlar. Yarın ise uzak olmasına rağmen lisans eğitimi, sınavlar, hatta en tembelin bile kolaylıkla başarabileceği ezberci baro ve tıp sınavları.

İrade terbiyesi pek ciddiye alınmaz ancak insanı insan yapan, hayatını düzene koymasını sağlayan bu değil mi? En parlak yetenekler dahi özgüven olmazsa sönmez mi? İnsanlığın büyük başarılarında en büyük pay sağlam iradelerin değil midir? (s.21)

————————————————————————-

Gayretimizin gayesi düzenli ve sebat gerektiren bir dikkat göstermeye çabalamak olmalıdır. İrademize hâkim olmayı güçlendirmenin yolu ise kendimize günlük vazifeler belirlemekten geçer. Bu sayede günde birkaç saat sarf edilen çabayı alışkanlık haline getirmekle nerelere ulaşabileceğimizi tahmin bile edemezsiniz. Oysa coşkulu gençliğin içgüdüsü zihnen çalışmayı keyifsiz, renksiz görmeye eğilimlidir.(s.25

İnceleyin:  Fiillerin Ortaya Çıkış Aşamaları Üzerine: Razi'nin Eylem Teorisi

————————————————————————-

Bir ürün ortaya çıkarmak için öncelikle inceleme yapmak daha sonra da tüm zihinsel becerileri ortaya koymak gerekir. İşin zahmetli kısmı evvela dikkat etmek, ardından da konsantre olmak ve kendini tanımakta gizlidir. İkisi için de dikkat gerekir. Kısaca çalışmak, dikkat kesilmek anlamına gelir. Ancak maalesef dikkat istikrarlı, devamlı, uzun süreli bir durum değildir.

Dikkati, gergin tutulmaya çalışılan bir yaya benzetebiliriz. Aslında dikkat, sürekli tekrar eden bazen şiddetli, bazen sakin ve de birbirini takip eden irili ufaklı gayret gerektirir. Canlılık ve disiplin gerektiren dikkat, gösterilen gayreti âdeta takip eder. Bunlar o kadar yakındır ki devamlılık arz eder. Fakat düzenli bir görüntü sergileyen bu devamlılık günde birkaç saat sürer.

Gayretimizin gayesi düzenli ve sebat gerektiren bir dikkat göstermeye çabalamak olmalıdır. İrademize hâkim olmayı güçlendirmenin yolu ise kendimize günlük vazifeler belirlemekten geçer. Bu sayede günde birkaç saat sarf edilen çabayı alışkanlık haline getirmekle nerelere ulaşabileceğimizi tahmin bile edemezsiniz. Oysa coşkulu gençligin içgüdüsü zihnen çalışmayı keyifsiz, renksiz görmeye eğilimlidir. Dağınık, düzensiz bir çalışmanın yoğun olmasının hiçbir faydası yoktur.

Sarf edilen çaba tek bir neticeye yönelik olmak zorundadır. Bir fikrin veya duygunun içimizde canlanması ve yerleşmesi için samimi olması, devamlı olması ve tekrar etmesi gerekir. Bu fîkir veya duygu yavaş yavaş ama sebatkâr bir şekilde etkisini arttırır, âdeta etrafını çevreleyen kaynakları oluşturup, kendisini empoze eder ve bir değer yargısı halini alır. Sanat eserleri de böyle ortaya çıkar. Bir dâhinin kafasındaki fikir genellikle bir gençlik hayalinde ya da yaşanmışlıkta gizlidir. Bir yerlerde okunmuş birkaç satır, hayata dair bir anı, bir yerlerden kalan bir mutluluk ifadesi, irticalen söylenen bir söz bereketi anlaşılmayan bir fikre kaynak oluverir.

Fikir o güne kadar ulaşan her şeyden beslenir. Seyahat, muhabbet, iki satır yazı, ona yoğuracağı ve kendine mâl edeceği aynı zamanda güçleneceği kaynağı sağlar. İşte tam da bu şeklide Goethe, Faust eserini oluşturmak için tam otuz yıl boyunca yanında dolaştım. Bu süre boyunca tohum toprak altında olgunlaşmakta, büyümekte, gitgide derine inip kök salmakta, diplerde ihtiyacı olan şaheseri oluşturan can suyunu arayıp bulmaktadır.

Tüm önemli fîkriler için geçerli olan bir kuraldır. Fikir sadece içimizden geçip giderse hiçbir kıymeti olmaz ve vuku da bulmaz. Fikre düzenli itina, hassasiyet, samimi bir dikkat göstermek gerekir. Tek başına yaşayabilmesi için Özel ilgi göstermek, saklamak, sahiplenmek gerekir. Onu uzun süre bilincinde canlı tutmak, ara sıra üzerinde düşünmek gerekir. Böylece Fikirlerin uyuşumu diye adlandırdığımız çekim gücü sayesinde güçlü duygularla yaşam kaynağını bularak kendine çekecek ve kendine mâl edecektir.(s.25)

————————————————————————-

1870’ten sonra Fransa’nın “büyük olsun” demekle Büyük Fransa olmadığı gibi biz de işi yaradılışımıza bırakarak kendimize hâkim olmayı sağlayamayız. Ülke çok zor, sebatkâr yirmi yılın ardından ayağa kalkabildi. Aynı biçimde bizim ayağa kalkışımız da sabırla olacaktır. İnsan kendine hâkim olmanın paha biçilmez bir değer olduğunu zamanla öğrenecektir. Hayattan ne istediğimiz, ne olacağımız, hayatta oynayacağımız rol kendine hâkim olmaya bağlıdır. İnsanlardan beklediklerimiz ve insanlara vereceğimiz değer sabırdan geçiyor.

İnceleyin:  İslam Düşüncesinde Niyet Kavramı: İrâde, Gaye, İhlâs ve Burhân

Sebat etmenin ise bir bedeli var. Çalışmaya dair iradeyi oluşturmakla başarma arzusu arasında sıkışıp kalmayan öğrenci var mıdır? Hocalarımız “Siz nasıl isterseniz!” derdi. Hocanın bu ifadesine inanırmış gibi yapardık. Kimse de çıkıp bize onunla nasıl baş edeceğimizi, istemenin nasıl edinileceğini söylemezdi. Doğal olarak kadercilerin çocuksu teorilerine körü körüne inanmak zorunda kaldık.(s.31)

————————————————————————-

Bir manzara için güneşin ışığı neyse hayatın tüm olaylarında da özgürlük öyledir. Ayrıca ona ulaşamayan, hayatın tüm güzelliklerinden mahrum kalır.

Elbette özgürlükten kastımız “kendimizi kontrol etmek”. Dürtülerimizi, ahlâki duygularımızı ve de kendimizi tamamen kontrol edebilmeyi kastediyoruz. Gerçek özgürlük için kusursuz bir öz hâkimiyet gerekir.(s.32)

————————————————————————-

Uzun soluklu bir işi isteksiz olarak, sevmeden yapmak, baştan kaybetmek anlamına gelir. Başarmak için işine saygı duyman gerekir.(s.33)

————————————————————————-

Beklenmedik olaylardan etkilenmek zayıf insanların hayat tarzıdır.Bir amacın olmaması ya da amacın peşinde koşulmaması veya dikkatin bu amaca verilmesine mani olacak meşgalelere dalmak hayatı tutarsız ve düzensiz hale getirir.

————————————————————————-

Bir fikrin veya bir duygunun içimizde canlanması ve yerleşmesi için samimi olması ,devamlı olması ve tekrar etmesi gerekir.

————————————————————————-

Modern toplumumuzda özgürlüğünü kazanmak veya satın almak için değil de lüks ve özenti dolu bir hayat için çalıştıklarını ortamlarda, bankalarda, fabrikada, şirketlerde insanların birbirinin üzerine basarak döndürdükleri iğrençlikler bilindik bir durumdur.

————————————————————————-

Doğru amaçlar için savaşmanın iyi bir şey olduğu, kendine hükmetmenin akıl için ne denli önemli olduğu unutulmamalıdır. İrade terbiyesinin gerekliliğini ve getirisini düşünen herkesin bu işi hayatlarının odak noktasına koyarak kendisi için en önemli mevzu haline getirmesi gerekir.(s.200)

————————————————————————-

Dünyada başarı salt bilgi aktararak değil çalışma metodunu bilerek doğruyu bulma veya bir amaç uğruna çalışma isteği uyandırarak sağlanır.
Tıpkı Sokrates’in çalışma metodunu Platon’a aktardığı gibi.(s.88)

————————————————————————-

Bir atasözü der ki: “şeytan tembellerden beslenir”. Meşguliyeti olmayan beyin kısa zaman sonra gereksiz şeylerle ilgilenmeye başlar. Hiçbir şey yapmayan kişi sıkıntılarını tekrar tekrar çiğniyor gibidir. Bu geviş getirme, beyni beslemediği gibi onu bitirir de.(s.72)

————————————————————————-

Beynimi parlatacağım diye ne kadar aşırı çalışırsanız, o kadar köreltirsiniz.(Gottfried Leibniz)  (s.64)

————————————————————————-

Aklı başında genç, arkadaşlarının düştüğü komik durumlara düşmez ve onların çalışmayla ilgili yerici, saçma muhabbetlerine izin vermez. Çünkü birçoğunun kendi hayatını bile şekillendiremediğini ve tıpkı cansız bir oyuncak gibi girdabın içinde olduklarını bilir. Onlarla konuşurken ruh sağlığı doktorunun aldı yerinde olmayan hastasını dinlediği zaman söylenene çok fazla inanmaması gibi dinlemelidir. Ne yani bana karşı ön yargıları olacak diye, onların sevgisini ve hayranlığını kazanacağım diye verimli çalışma mutluluğuna, sağlığıma, özgürlüğüme mi değişeceğim onları!

Mutluluklarının yorgunluktan, kuru gürültüden ibaret olduğunu biliyorken onların saçmalıklarına mı katılayım? Konuşmaların kendilerini haklı çıkarmaya varacağını bildiğim için onların muhabbetlerine asla girmem, boyun eğmem. Yalnızlığı bin kere tercih ederim. Yığınlardan kaçıp sakin, temiz, nezih bir ortam oluşturmayı tercih ederim. Hatta bana bir şeyler katacak öğretmenlere yaptığım çalışmaları göstermekte, hedeflerimden bahsetmekte, akıl hocası olmalarını sağlamakta fayda var. Barda, kafede takılmak yerine müzelerle, gezintilerle veya faydası olacak birkaç gerçek arkadaş sohbetleriyle ilgilenmek gerek.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir