Ilmin/Bilginin Yol işaretleri

din-ve-bilim-catisir-mi_1527806321-300x200 Ilmin/Bilginin Yol işaretleri

İlim, bilgiyi elde etmek üzere çıkılan uzun ve meşakkatli bir yolculuktur. Aşkla başlayan bu yolculuk, zihin ve kalbin bes- lendiği büyük manevî zevki vermektedir.

Bilgiye; sabır, sebat, istikrar ve sevgiyle ulaşılır. Bunlardan biri eksik olursa, ilmin amaçları ve gayeleri yerine gelmemiş de­mektir. Bu kapsamda ömrünü ilme adamış olan bilge âlim Fuat Sezgin’in ilim taliplilerine tavsiyeleri dikkat çekicidir.

İlim yolculuğuna çıkan kimse, öncelikle zühd sahibi olma­lıdır. Dünyevî çıkar ve menfaatler, ilimle bir araya gelmez. Zira aşırı dünyevileşme, ilmin düşmanıdır. İlim adamı, dünya nimet­lerine aşırı derecede kapılmayan kanaatkâr insandır. O bilir ki, asıl zenginlik bilgi ve gönul/kalp zenginliğidir. Dolayısıyla amaç haline getirilmeye çalışılan her türlü maddî güç, ilme ulaşmayı engelleyen bir çengel ve zincirdir.

Sabır, ilim taliplisi için bir pusuladır. Yönü ve istikameti bulmanın formülü, çalışılan saha ve konuda sebat etmektir. Bir konu ve problem üzerinde son sınırlara kadar ulaşılmadan ve kapasite/potansiyel kullanılmadan, araştırmada istenilen ve bek­lenen hedeflere ulaşılamaz. Onun için ‘güzel sabır’ve onu takip eden şükür, bilinmeyenin öğrenilmesine ve öğretilmesine kapı aralar. Bilinmeyeni keşif, yanlış bilineni düzeltme, ancak sabrın genişliğine teslim olmakla elde edilir.

Bilgi seyahati, salt bilim için değildir. Kutsaldan uzak bilgi  insana faydalı olmayan bilimsel sonuçlar doğurabilir. Bu noktada, dif gibi tevhidin istikametinde yol almak gerekir. Nitekim bilgi ve bilimin kardeşi hikmettir; ve hikmetin başıda, Allah korkusu değil midir?!

Bilim dünyasında her türlü söz, hareket ve davranış, insanla­rın yararına yönelik olmalıdır. Bunun için de, faydasız bilimden Hûda’ya sığınmak ve yararlı bilgiyi elde etmek için çaba sarfetmek elzemdir. Bu da, el-Alîmm (Her Şeyi Bilen) bilgisinden (marifetullah) mümkün olduğunca nasiplenmekle gerçekleşir.

İnceleyin:  Hakîkat mi Gerçek mi: Hangisi Hakîkîdir?

İlim; öğrenmek, öğretmek ve dinlemekle kazanılır. Bunun yolu da, okumaktan geçer. Ciddi, seçici ve bilinçli okumak, başka meşgalelerden uzaklaşmakla gerçekleşir. Akıl, zihin ve kalbin konusu haz ve menfaat üzerinde olursa, ilmin şartları oluşma­mış, yol işaretleri takip edilmemiş olur.

İlmin kapısı, aşağılık kompleksinden kurtularak özgüvenin emin limanlarına demir atmakla açılır. Yoğunlaşarak çalışılan her konu ve mesele, çözümlenmezse bile semeresi bol olur, be­reketli neticeleri doğurur. Sinik, korkak, cesur olmayan zihin­ler, başka akılların gölgesinden kurtulamazlar. Bu marazî hal­den uzaklaşamayan da meyve vermez, yani üretemez. Düşüncesi kısır ve kadük kalır, derece adayamaz, tekamül edemez ve asla özgünlük mertebesine yükselemez.

Özgüvenin varlığı, ‘bilgi serüveni’nde büyük bir zenginliktir. Ancak aşın özgüven, hata ve yanlışlıkların arkadaşıdır. Yanılma ve yanlış anlamalar, kibir ve gururun yol arkadaşlarıdır. Bu du­rumda yolculuk, şeytanla yapılan bir seyahattir.

İlim; gurur, uçup ve kibirle asla yan yana gelmeyecek ka­dar üstün bir değerdir. Bu anlamda ilim, hem bir değer, hem de bir bilgidir. Onu şerefli kılan, kutsalla olan ‘aşkın ilişkisidir. Bu kapsamda Peygamberlerin mirası, ilim erbabına bırakılmış kıymetli bir verasettir.

Bir peygamber mirasçısı olarak Fuat Sezgine göre, bilim, sadece kitaptan değil; aynı zamanda hocadan da öğrenilen bir kazanımdır. O, bu çerçevede Müslüman ilim taliplerine yönelik olarak; Müslümanların bilime katkılarını görerek, aşağılık duy­gusundan uzaklaşmalarının gerektiğini vurgular.

Şahsiyet itibariyle ciddi bir özgüvene sahip bilim adamı ola­rak Sezgin, çalışmalarında mübalağaya kaçmadan her konuda herkese hakkını vermekte hassasiyet göstermelerini önerir.

Kaynaklarını vermede titizlik gösteren ‘yitik hâzinenin kâ­şifi” olan Sezgin, çalışmalarının ana gayesini şöyle özetler: “Be­nim mensubu olduğum bir ilim, kültür ve medeniyet dünyası var. B izler, öksüz ve sahipsiz değiliz. Çok derinlere inen sağlam bir medeniyete beşiklik etmişiz. Fakat yüzyıllardır bu medeni­yetin görmezden gelindiğini, hakkının yenildiğini, tahkir edi­lip bütün yaptıklarının da elinden alındığını ve ona zulmedildiğini gördüm. İslâm medeniyetinin bu göz kamaştıran birikimim ve dünya bilimine yaptığı büyük katkıları, bunun farkında ol­mayan dünyaya tanıtmayı gaye ittihaz ettim. Bu gayretimin bir kısmı, sadece bilim dünyasına hizmet, ama diğer çok mühim bir gayesi ise, koskoca bir. İslâm âleminin yitirmiş olduğu ken­dine hürmeti, güveni ve insanlık tarihindeki yerini hatırlatarak kaybettiklerini iade etmek içindir.”

İnceleyin:  Meşru Savaş ve Kutsal Savaş

Doksan dört yıllık ömrünü ilim yolculuğuyla şereflendiren Sezgin, yirmi dört saatlik günün yaklaşık on yedi saatini çalı­şarak geçirdiğini ifade etmektedir: “Bir de, benim çalışma yı­lım 365 gündür, haftam 7 gündür. Ben cumartesi ve Pazar günü bile sabah saat 7.30’da enstitüdeyim.” (Fuat Sezgin, Bilim Ta- rihi Sohbetleri, söyleşi: Sefer Turan, İstanbul 2019)

Hâsılı, Müslüman ilim tâliplisi ve erbabı, bilim seyaha­tinde yabana dillere vakıf olmalı (en azından medeniyet dili­miz Arapça ve bir Batı dilini bilmeli), metotlu ve istikrarlı bir şekilde çalışmalıdır. Bunu yaparken özgüven elbisesi içinde, sa­bır ve cesaret ile dünyevî takıntılardan uzaklaşarak bilimin/bilginin zengin dünyasına hicret etmelidir.

Bayram Ali Çetinkaya -Hakikat Arayışında Akıl ve Kalp,syf:75-79

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir