Evren Kaotik Midir, Düzenli Midir?

kainat Evren Kaotik Midir, Düzenli Midir?

Böyle bir yazıda öncelikle kaos ve düzenin tanımlanma­sı gerekmektedir. Kelimeler üzerine öylesine tepinilmiştir ki, bu kelimeler artık olayı açıklamaktan ziyade konuyu daha an­laşılmaz hâle getirmektedir. Bu sebeple sağduyulu hiçbir insa­nın 30 saniye düşündüğünde kabul etmeyeceği “Kâinatta hiç­bir düzen yok abicim.” gibi pozisyonlar topluluklarca da savu­nulabilir hâle gelmektedir.

Burada kaos ya da düzen kelimelerine ne anlam verilirse verilsin tartışmanın özü aslında değişmeyecektir. Ahzab sure­si 37. ayetle ilgili daha önceki okuduğunuz pasajlarda isimlen­dirmenin hakikat oluşturamayacağım anlatmıştık.

Düzen dediğimizde kastettiğimiz şey güneşin her gün aynı yerden doğması, yeni doğan bir çocuğun acı adana kebap yiye­memesi, ayak tırnağınız kaşındığında beyin kanaması geçirdiği­nizi düşünmemeniz, cebinizdeki parayı sokağa saçtığınızda pa­ranızın artacağım değil azalacağını düşünmeniz, o para toprağa düştüğünde para ağacı oluşturmayacağını bilmeniz, Ankara’nın yüzey alanı olarak Türkiye’den büyük olamayacağını bilmeniz (bütünün parçasından büyük olması), su içmenizin uçmanızı sağlamayacağını bilmeniz vb. kâinatta sürekli aynı şekilde mü­şahede ettiğiniz ve zıddını hiç müşahede etmediğiniz şeylerdir.

Tikel bir örneğe geçtiğimizde örneğin:

Boynunuza bıçak saplarsanız olacak şeyi bilirsiniz, olma­yacak şeyleri de bilirsiniz. Mesela boynunuz bıçak sapladığınız için parfumlenmiş gibi güzel kokmayacaktır. Kimse güzel kok­mak için boynuna parfüm sıkmak yerine bıçak sokmaz. Boynu­nuza bıçak sokarsanız boynunuz kanar, bıçak kanamaz. Bıçağın canı yanmaz. Boynunuza soktuğunuz bıçak sayesinde görün­mez olacağınızı düşünmezsiniz. Boynunuza soktuğunuz bıça­ğın akciğer hastalığınızı geçirmeyeceğini bilirsiniz.

Dikkat ederseniz ne olacağını biliyorsunuz. Ne olmaya­cağım da. Ne olmayacağı dünyası o kadar geniş ki aslında ne­redeyse sonsuz sayıda seçeneğin gerçekleşmeyeceğini biliyor­sunuz.

İşte bunu bilmenizi sağlayan şeye biz düzenlilik diyoruz. İsteyen buna kaos diyebilir. İsimlendirme hiçbir şey ifade et­mez. Buna kaos denilirse sadece anlaşılmazlık oluşmuş ola­caktır. Normal insan kaos kelimesinden düzenin kastedilme- diğini anlar. Oysa bunlara kaos demek dahi belirli bir düze­nin parçasıdır. “Kaos” kelimesi zihinden geçer, dudaklara dö­külür, belirli bir düzeyde sesletildiğinde karşıdaki insan ta­rafından işitilir. Eğer bir videoda söylendiyse kayıt cihazının onu kaydedeceği, mikrofonun sesi aktaracağı, bu gönderinin insanlar tarafından anlaşılacağı düşünülür. Mesela evindeki bardak ve tabak aracılığıyla video çekilemeyeceği bilinir. Ya­ni bunu söylemek komplike bir eylemdir. Bu eylemin her bir ferdi için bıçak örneğindeki gibi sayısız farklı şeyin olmaya­cağını bilmekteyiz.

Skolastik okul felsefesinin muarızları tarafindan tenkit edildiği başlıca konu tanımlar üzerinden konuyu manipüle et­meleridir. Örneğin “Anlamak şudur” diyerek bir tanıma gidil­diğinde konular daha anlaşılır olmamaktadır. Zira anlamak ta- nımlanamayacak kadar primordial (ilksel) bir kavramdır. As­lında tanım konulduğunda ve tanım insanların “anlamak” deni­len şeyden anladıklarıyla çatışmaya başladığında bir ikilik olu­şur. Bir tanımlanan bir de insanların tamamının sağduyu ile bildiği şey. Bu ikilik sofistik bir pencere açar ve retoriğin oluş­masını sağlar.

Kaos kelimesinde böyle bir durum var. Yukarıda anlattığım düzen öylesine açıktır ki her insan öyle olduğunu kolayca fark eder. Kelime ile oluşturulan buğunun etkisinde kalmayan hiç kimse bu düzenin inkârına yönelik bir sözü kabul etmez. “Bu kadar cehalet ancak cehaletin tahsil edilmesiyle olur.” denilen nokta aslında burasıdır.

Olgular dünyasında müşahede ettiğimiz bu durumun adı­na ister “kaos” deyin isterse “düzen” isterseniz “pempe kalpli ya­rasa” deyin benim açımdan fark etmez. Sorulan ve anlaşılmaya çalışılan şey bu isimler değil olgular dünyasında müşahede et­tiğimiz bu durumdur.

Düzen bu yazıda kullanıldığı anlamı ile tüm bu olayların öngörülebilir bir sırahhk ile olması ve sonsuz sayıda diğer se­çeneklerin insanlar tarafindan müşahede edilmiyor olması an­lamında kullanılacaktır. Yazı boyunca kaos kelimesini düzenin zıddı olarak kullanacağım.

DÜZEN ÖRÜNTÜLERİ

Şimdi bu tanımların daha net anlaşılması ve okuyan ki­şinin kafasında belli başlı şablonlar oluşması amacıyla bir ör­nek verelim.

Hepimiz elimizi ateşe yaklaştırdığımızda elimizin yanaca­ğını biliriz. Bizim bu ön kabulü yapabilmemizi sağlayan şey düzendir. Diyelim ki başka bir evrendeyiz ve ateşe elimizi her yak­laştırdığımızda elimiz üşüyor, bu da bir düzen örneğidir. Çün­kü biz bu sefer de elimizi her yaklaştırdığımızda elimiz nere­deyse sonsuz sayıda ihtimal arasından üşüyeceğini öngörüyo­ruz. Yine başka bir evrende, elimizi ateşe her yaklaştırdığımızda elimiz aniden altına dönüşse bu da bir düzen ifade eder, çünkü aynı öngörülebilirlik yine mevcuttur. Peki, şimdi tüm bu örnek­leri birleştirelim. Başka bir evrende elimizi ateşe yaklaştırdığ­ınızda 1. ve 2. seferde elimiz yansa, sonrasında 3.4. ve 5. sefer­de üşüse ve 6., 7., 8. ve 9. Seferde de elimiz arabaya dönüşse ve bu döngü ritmik bir şekilde devam etse bu yine bir düzen ifa­de eder. Çünkü biz elimizi kaç defa değdirdiğimizi hesaplaya­rak bir sonraki seferinde ne olacağını öngörebiliriz.

Şimdi bu olayı 0,1 ve 2 rakamlarıyla kodlayalım.

0: Ateşe değdiğinde elimizin yanması

Ateşe değdiğinde elimizin üşümesi

Ateşe değdiğinde elimizin altına dönüşmesi

Elimiz sırasıyla 2 kere yanıyor 3 kere üşüyor 4 kere de al­tına dönüşüyorsa bunu 001112222 şeklinde kodlayabiliriz. Bu bizim bu olaydaki örüntümüzdür. Bu tarz örüntüler evrendeki pek çok farklı yerde mevcuttur. Evrendeki düzeni inkâr eden kimselerin pek çoğu anlayamadıkları örüntülere işaret ederek kaos iddiasında bulunur. Örneğin bu örüntü 9 elemanlı bir örüntü. Düzeni inkâr eden kişi -örneğin- ilk 7 elemana bakar (0011122) ve der ki bir düzen yok, rastgelelik ve kaos var. Oy­saki örüntüye geniş bir pencereden bakacak olsa “001112222 0011122220011122220011122” biçiminde kompleks olması­na rağmen kendini tekrar eden bir tablo ile karşılaşır. Elbette bu sayılar doğada sadece 0-1-2 olarak kalmaz. Çok daha faz­la sayıya ulaşabilir.

Ya da muhataplarımız bazen henüz düzenin tam keşfedi- lemediği örnekler üzerinden itiraz ile evrenin kaotik olduğu­nu ispata çakşırlar. Örneğin yukarıdaki örneğimize pi sayısı ile itiraz edildiğini düşünün. Ve varsayalım ki pi sayısının neliği- ni gerçekten hiçbir zaman anlayamayacağız. Yani örüntüsünün tekrar eden noktasını bulamayacağız. Burada evren kaotik ola­cak mıdır? Elbette bu bir safsatadır.

Evrende on milyon tane fenomen olsa ve sadece 5 tanesi düzenli olsaydı, biz “Bu beş fenomende gözlenen düzenin kay­nağı nedir?” sorusunu cevaplamak zorunda kalırdık. Evrende­ki milyarlarca fenomen içerisinden seçilmiş birkaç kısır örnek üzerinden “Düzen yoktur.” iddiasında bulunmak gerçekten sağ­duyulu insan aklının faaliyetinden oldukça uzaktır. Zira düzen pozitif bir durumdur. Her halükârda açıklanması gerekmekte­dir. Zira insanın bilgisi kısıdıdır. Düşünmeyi bilen her insan tüm olguların düzenini bilmediğini ve henüz hepsinin keşfe­dilmemiş olduğunu bilir. Düzen örneği ise 1 tane dahi olsay­dı açıklanması gerekirdi. Kaos mührü vurmaya gelince elbet­te bu bilimin yolunun kapatılması demektir. Zira dün düzen­siz zannedilen pek çok şeyin düzeni bilim tarafından keşfedil­miştir. Bu tarz kaos itirazlarına “Hastalık-Düzen İlişkisi” baş­lığı altında ilerleyen kısımlarda değineceğiz.

KAOS NEDİR?

Yukarıda okuduğunuz paragrafta daha çok düzenin ne ol­duğuna değindik, şimdi biraz da kaosun ne olduğuna yahut na­sıl bir doğası olduğuna değinelim.

Öncelikle insan kaosu anlayamaz ve ifade edemez. Çünkü insan zihni amaçsallık, nedensellik, zaman, mekân örüntüsüy- le çalıştığı için diğer tüm olguları da bu örgüyle kavrar. Örne­ğin bir şeyi algıladığında zaman sıralı algılar, ifade ederken di­lin vezinleriyle zamanlı ifade eder. Lâkin kaos, insanın düşün­me sistemini olduğu gibi kuşatan bu örgünün içerisinde kalan bir yapı değildir.

Varsayalım ki bir odanın içerisinde kaos var. O odada bu­lunan bir kişi bunu diliyle ifade edemez. En fazla parmağıyla işaret edip “Ööö” gibi nida edebilir. Zira diliyle ifade edeceği her şey bir düzen içerecektir.

Kaos ifade edilebilen bir şey değildir lâkin muarızlar bi­raz karmaşa gördükleri her yere kaos damgası yapıştırır. Örne­ğin dağınık bir masa gördüklerinde bunu kaosla ilişkilendire- bilirler. Oysa masanın dağınık yahut derli toplu olmasının ka­osla bir ilgisi yoktur. Bahsedilen masayla alakalı hiçbir şey bil­meden yalnızca masanın odada sabit şekilde durduğunu görsek bile bir düzenin varlığını görebiliriz. Çünkü masanın sabit şe­kilde durması demek, o ortamda yer çekimi bulunması demek­tir, zeminin sabit olması demektir vs. Daha uzun düşündüğü­müzde karşımızda duran her nesnede daha fazla düzen örün- tüsü keşfettiğimizi fark ederiz.

KÖTÜ VE ÇİRKİN ŞEYLERİ KAOTİK SANMA HATASI

İnceleyin:  Filozoflardan Sözler:Diyojen

Günümüzde büyük kısmı ateistlerden oluşan bir kesim, ev­renin düzensiz (kaotik) olduğunu iddia etmekte. Bunu iddia ederken de ortaya koydukları deliller genelde yıldızların patla­ması, yeryüzünde savaşların çıkması, insanların açlıktan ölme­si, hayvanların birbirini yemesi, sistemlerin ve galaksilerin za­man içerisinde yok olması yahut tahrip olması, fiziki ve psiko­lojik hastalıkların varlığı, doğal afetlerin dünyaya veya dünya içerisindeki canlılara zarar vermesi gibi olgular. Muhalifleri­miz, evrenin bu tarz olguları içinde barındırdığı için kaotik ol­duğunu savunmaktadır.

Fakat muhalifimiz burada farkında olmadan bir kavram kargaşasının içerisine düşüyor. Öne sunduğu argümanlarla ev­rendeki düzeni eleştirdiğini zannediyor kendisine çirkin gö­rünen şeylerin düzensizlik ifade ettiğini zannediyor. Elbette ki düzen-kaos ilişkisinin iyi-güzel ilişkisine indirgenmesi bi­raz saçma. “Kötü-çirkin ama düzenli” böyle bir şeyin olması mümkündür ve hiçbir çelişki içermez. Örneğin kabız bir insa­nın dışkılaması: Kabız olmak kötüdür, dışkı çirkindir ama olay düzenlidir. Düzenli olduğu için öngörülebilir sebepleri ve te­davileri vardır.

Ya da insanların açlıktan ölmesi elbette iyi ve güzel değil­dir ancak sebepleri üzerine konuşulabilir. Ölen insanın vücu­dundaki tepkimeler incelenebilir. Nasıl düzeltilebileceği ön­görülebilir. Mesela yemek yediğinde durumun düzeleceğini biliriz. Ağladığında, güneş altında uzandığında, içinden 100’e kadar saydığında -bunlar sonsuza kadar arttırılabilir- duru­mun düzelmeyeceğini bilirsiniz. Bu insanların kurtulabilme­si için ne kadar erzak ve ilaca ihtiyaç olduğunu saptayabili­riz. Ortalama bir insanın ne kadar sürelik bir açlıktan sonra öleceğini hesaplayabiliriz. Bunu bilmemizi sağlayan şey bir düzendir.

Yani aç kalan insanlar birdenbire anlayamadığımız ve an- lamlandıramadığımız bir şekilde kaotik olarak ölmüyorlar. Or­tada bir örüntü ve tutarlılık var ki biz elde ettiğimiz verilerle yukarıda saydığım pek çok faktörü bilebiliyor yahut üzerlerin­de yüksek olasılıklı mantıklı tahminler yürütebiliyoruz. Olayın her parçasında olayla tamamen alakasız göreceğimiz sonsuz sa­yıda faktörün çalışmadığını da bilebiliyoruz.

BİLÎM-DÜZEN İLİŞKİSİ

Bir evrende bilim yapılabilmesi için o evrenin düzenli bir yapısı olması zorunludur. Kaotik bir evrende bilim yapılamaz. Peki neden?

Bunun temel sebebi bilim yaparken belli başlı ön kabulleri­mizin olmasıdır. Eğer ön kabullerimiz olmazsa bilim yapama­yız. Peki nedir bu ön kabuller?

İncelenen materyal aynı koşulların sağlandığı her yer­de aynı şekilde hareket eder.

Doğa, dün bugün olduğu gibi hareket etti. Yarın da ay­nı şekilde hareket edecektir.

Gözlemlerimiz ve zihnimiz doğayı anlamaya elverişli­dir. Yani doğa insan tarafindan anlaşılabilirdir.

Bu düzen matematik dille ifade edilebilir.

Bu dört önerme bilimsel olarak gösterilebilir değildir. An­cak bilim yapılması için zaruri varsayımlardır. Tamamı da bir düzen anlatımıdır. Bilim bu düzeni varsaymadan yapılamaz.

Odada yüksekten bıraktığım bir kalem yere düşer. Gözle­mi tekrarlayabilirim ve geçerli olduğunu müşahede edebilirim. Ancak Antartika’ya hiç gitmesem de orada da bırakılan kale­min yere düşeceğini varsayarım. Kalemin Antartika, Almanya ve Türkiye’de aynı şekilde hareket edeceğini varsaydıran şey bir düzen algısıdır.

Aynı kalemin MÖ. 3200 yılında da bırakılsa düşeceğini dü­şünürüm. Çünkü geçmişle bugünün aynı düzen içerisinde de­vam ettiğini varsayarım. Kalemin 2400 yılında da bırakıldığın­da düşeceğini düşünürüz. Bu elbette bir düzen varsaymaktır. Zaten bilimin en önemli fonksiyonu geleceğe doğru projeksi­yon yapabilmesidir. Yani öngörüde bulunmasıdır. Bugün geçer- olan doğa yasalarının yarın geçerli olacağı varsayımı olmazsa bilim hiçbir işe yaramaz. Bugün onca emelde yaptığınız bilim­sel deneyin yarın işe yarayacağını düşündüren bu varsayımdır. Bu elbette kâinatın düzenli olduğunu deneyden önce ön kabul olarak aldığınız anlamına gelmektedir.

Düzen olmasaydı bu varsayımların hiçbiri geçerli olmazdı. Oysa bilimin çalıştığını biliyoruz. 1920’de yapılan deneyler üze­rinden oluşturulan bilimsel bilgiye dayanarak bugün teknoloji üretiyoruz. Tüm bunlardan sonra çıkıp “Evrende düzen müzen yok abicim, her şey kaostan ibaret.” türevi söylemler gerçekten Türkiye’deki felsefi düzey açısından üzücüdür.

FİZİK VE KAOS

İfade ettiğimiz üzere bilim faaliyeti düzenin keşfi üzerine kurulmuştur. Ancak bilim felsefesinden bunca uzaklaşınca “ka­os” kelimesinin kullanımından kafası karışan pek çok kişi yuka­rıda anlattığımız anlamda düzeni reddebileceğini zannetmiş­tir. Gözünün önünde gerçekleşen tüm düzenli olayları bir ke­limenin anlamını karıştırması sebebiyle reddedebilen birinin sağduyulu düşünme yetilerinin ne derece köreldiğini gözlemek düşündürücüdür. Fizikte kaos ve düzen kelimelerinin değişimi hakkında Abbas Ertürk’ün sade ve anlaşılır bir dille kaleme al­mış olduğu makalesi oldukça faydalı olacaktır.[35]

Makalenin tamamının linkini vermek dışında bazı pasajla­rı alıntılamamız faydalı olacaktır:

“Bu bağlamda bakıldığında kaos, sistemlerin kendisinde değil, biz insanların algısındaki sınırlılıklardan dolayı vardır. Bir başka ifadeyle sistemler hem başlangıç noktasındaki değiş­kenlere hem de sisteme sonradan etki eden diğer değişkenle­re hassas bir şekilde bağımlıdır ve bu şekilde işlemeye devam eder. Ancak insanoğlu, çok sayıdaki tüm bu değişkenleri kapsa­yacak kadar bir analiz metoduna sahip olamadığı için, sistem­ler hakkında öngörüde bulunamaz ya da yürüttüğü Öngörüler hatalı sonuçlar verir. Kaos bu noktada doğar.”

“Kaos terimi ilk olarak 1900 yılında bilim adamı Henri Po- incare tarafindan kullanılmıştır. Poincare, güneş sisteminin ka­rarlı olup olmadığını ispatlamaya çalışmıştır. Bu çalışma sonu­cunda, güneş sisteminin hareketini belirleyen denklem sistemi­nin çözümünün başlangıç koşullarına hassas bağımlı olduğunu, ancak başlangıç koşullarının doğru olarak saptanamayacağı so­nucuna varmıştır. Bu sonuç, güneş sisteminin kararlı olup ol­madığının belirlenmesinin mümkün olmadığını göstermekte­dir. Poincare, bu kestirilemez ve belirlenemez durum için “ka­os” terimini kullanmıştır. Bu sonuç, her olayı ölçebileceğini id­dia eden klasik fizik kurama tamamen ters olup belirsizliği id­dia eden kuantum kuramına uygun bir sonuçtur.

Poincare, doğadaki dinamik sistemlerde dikkatten kaçan küçük bir ayrıntının büyük sonuçlara neden olduğunu, bilim adamlarının böylesi durumları rastlantı olarak kabul ettiklerini vurgulamıştır (Akt: Mackey, 1999: 49; Latif, 2002:126). Rast­lantı olarak açıklanan bu olaylar, aslında doğrusal olmayan olay­lardır. Sonucunun da belirlenmesi mümkün olmadığından anla­tımında, belirsiz, karmaşık ve kaos gibi ifadeler kullanılmıştır.”

“Kaosun nedeni, geleceği tahmin etmek için gereken ve­rilerin ve bu veriler arasındaki ilişkilerin yeterli düzeyde bilin- memesidir. Ayrıca bu veriler bilinse dahi bugünkü analiz teknikleriyle doğru sonucu elde edebilecek bir analizinin yapılma­sı mümkün olmamaktadır. Verilerin sınırlı olması, süreci kes­tirilemez kılmaktadır.”

“Kelebek etkisi, teknik bakımdan ‘başlangıç koşullarına hassas bağımlılık olarak adlandırılır (Gürsakal, 2003). Bu ör­nek Edward Lorenz tarafından yapılandırılmıştır. Lorenz bu örneği ‘Pekinde kanatlarını çırpan bir kelebeğin havada oluş­turduğu dalgaların gelecek ay New Yorkta fırtınaya neden ola­bileceği’ şeklinde ifade etmektedir. Bu kavram, küçümsenecek veya dikkatten kaçan herhangi bir olayın çok daha büyük olay­lara neden olabileceğini ifade eder. Çobanoğlu’na (2008:113) göre, sistemleri kararlı hâlden uzaklaştıran faktör kelebek etki­si faktörüdür. Kelebeğin kanat çırpması gibi birçok küçük de­ğişiklik artarak devem etmesi durumunda sistemleri statik du­rumundan çıkarır.”

“Kaos kuramının ilgilendiği bir başka soru da kaosun dü­zenidir. Gleick’e (2000:25) göre kaos kuramında, tüm karma­şık, düzensiz ve formüle edilemeyen veriler içinde güzel, dü­zenli ve sağlam bir yapı vardır. Aynı düzensizlik içindeki düze­ni Morgan, ‘iç ve dış dalgalanmalar nedeniyle kaosa sürüklenen her türlü karmaşık sistemlerde yeni bir düzenin olduğu’ şeklin­de ifade etmektedir (1998:296). Barnsley e göre kaosun bu dü­zeni fraktal yapılarla gösterilmektedir. Fraktal yapılar, geomet­rik olarak “basit” uzayların ‘karmaşık’ alt kümelerini inceler.”

“Kaos ve belirsizlik, tüm bilim dalları için geçerlidir. Ne­deni ise, herhangi bir olay hakkında öngörüde bulunmak için gereken değişken sayısının çok fazla olması ve tüm değişken­lerini içeren bir sistemin oluşturulmasının imkânsız olmasıdır.”

Tüm bu pasajlardan anlaşıldığı üzere burada kaos kelimesi yukarıda aktardığımız düzen kelimesinin reddini ifade etmek­ten uzaktır. Sadece fazla girdi ya da hesaplanamaz küçüklükteki girdiler sebebiyle düzenin tam olarak hesaplanmasının zorlu­ğunu ya da imkânsızlığını İfade etmektedir. Burada sadece keli­me benzeşmekte ve kaos kelimesi “henüz hesaplanmamış ya da hesaplanamayan düzen” anlamında kullanılmaktadır. Bu bizim incelediğimiz konuda düzenin reddi anlamına gelmeyecektir,

HASTALIK-DÜZEN İLİŞKİSİ

Evrendeki düzene yüzlerce farklı alandan örnekler getirile­bilir. Bir tıp doktoru olarak ben kaos-düzen incelemesine taba­bet nazarı ile tekrardan bakmakta da fayda görüyorum. Özel­likle branşım üzerinden kaos iddialarının incelenmesi fayda­lı olacaktır. Zira tıp yaşayan her insanın kendisi hakkında bel­li düzey bilgilerinin olduğu ve onunla hiç ilişki kurmadan ya­şayamayacağı bir sahadır. Bu örneklerin bazı insanlara fizik ve kimyada olduğu gibi tamamen anlaşılmaz gelmesini önleye­cek bir durumdur. Herkes tıbbi örnekleri belli düzeyde de ol­sa anlayacaktır.

İnceleyin:  İhtiyaç Tesellisi

Evrende bir düzen olduğunu kabul eden pek çok kişi ge­nelde insan fizyolojisinden bahseder. Gerçekten de insanın ya­pısı inanılmazdır, insan vücudundaki ayrı ayrı pek çok sistemin çok kompleks yapı içerisindeki harikuladeliği baş döndürücü bir mahiyet arz eder. Böbreklerin çalışması, akciğerler, küçük bez parçalarının tüm vücuda tam ölçülü şekilde hormon salgılama­sı, nöronların işleyişi… Bu saydığımız sistemlerin hepsi ayrı ay­rı çok büyük ve inanılmaz düzen örüntüleridir.

Fakat ben bu kısımda sağlıklı insanın fizyolojisinden değil hastalıklar üzerinden konuşmak istiyorum. Düzeni hastalıklar üzerinden konuşmak istemememin 2 temel sebebi var: ilk ola­rak hastalıkların varlığı pek çok kişiye göre bir düzensizlik ve kaos örneğidir fakat ben bunun böyle olmadığını, tam aksine hastalıkların bir düzen içerisinde olduğunu göstereceğim. İkin­ci olarak ise insan fizyolojisinin nasıl çalıştığıyla alakalı inter­nette veya kitaplarda pek çok kaynak bulabilir, gerçekten etki­leyici bilgilere ulaşabilirsiniz. Ancak hastalığın düzeni doktor olmayan bir insan için kolay kavranabilir değildir.

Evet, temel sorumuzu soralım. Hastalıklar düzenli bir ya­pıda mıdır, yoksa kaotik bir yapıda mıdır?

Genel olarak bir hastalığa tedavi bulma amacı güden veya özelde bir şahsın hastalığını anlayıp tedavi etme amacı güden her klinik çalışma bir düzen varsayar.

Tıp adı verilen branş A, B, C, D özelliklerine sahip bir tab­lodan genellemelere X hastalığını teşhis etmek üzerine kuru­ludur. Örneğin öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı varsa üst solunum yolu enfeksiyonu düşünülür. Formüle edecek olursak:

  • Öksürük
  • Burun akıntısı
  • Boğaz ağrısı

X: Üst solunum yolu enfeksiyonu

Şimdi A, B, C’yi gördüğümüzde X’i düşünürüz. Ancak el­bette hiçbir bilim bu kadar basit çalışmaz. Her zaman sık rastla- na hastalıkların daha nadir görülen istisnaları bulunur. Bu yüz­den doktorlar kan testi yaparlar, fizik muayene yaparlar, detaylı hasta öyküsü alırlar. Burada aslında A, B, C’den oluşan örüntü- yü ABCHGYTRM gibi daha fazla veriye dayanan forma çe­virmeye çakşırlar.

ABCHGYTRM örüntüsünde H dediğimiz şey akciğer seslerinin normal olması olsun. H aslında bir dışlamadır. Yani akciğer sesleri bozuk değil. Burada akciğer seslerinin bozuk olmasına Z desek örüntünün A, B, C, Z diye devam etmesi baş­ka bir tabloya doğru gittiğimizi gösterir.

Tıp bu tekrarlayan örüntülerin incelenmesinin adıdır.

Bu sebeple “Tırnağıma kıymık battı.” diyerek hastaneye gi­derseniz hiçbir doktor kalp krizi tahlilleri yapmaz. Hakeza te­daviler de buna benzer şekilde şablonlanmıştır. Örneğin AB- CHGYTRM örüntünüze “Akciğer enfeksiyonu” denildiği­ni düşünün. Bu örüntû şikâyetlerden oluşmasına rağmen et­ken hakkında bir fikir verecektir. Yani bir bakteri ya da virü­sün bu örüntüyü oluşturduğu bilgisine ulaşmış oluyoruz. Örün­tünün içerisinde olmayan bir dış sebebe örüntünün gösterdi­ği tablo sayesinde ulaşıyoruz. Çünkü bu tablo aynı örüntüyü gösteren diğer hastalarda aym etkeni bulmamızı sağlamıştır. Biz bu tekrarı bir düzen örneği olarak kabul edip daha önce hiç görmediğimiz ve hiç incelemediğimiz bir hastada da aynı tablo­nun aym etkenden ortaya çıkacağım varsaymış oluruz. Aym var­sayım klinik yönergeler ve tedavi protokolleri oluşturtur. Çünkü tüm insanlarda bu tablonun bu etkene işaret edeceği varsayılır.

Bu yüzden doktor açık bir tablodaki tekrara rağmen doğru tedaviyi uygulamasa ve hastası ölse hukuken sorumlu olur. Di­yemez ki “Dünya kaotiktir, hastanın ne olacağım ben ne bile­yim.” Çünkü hukuk da bu düzeni varsayar. Zaten düzeni var­saymayan aklı başında insan bulamazsınız. Düzeni varsayma­dan çalışan bir sistemi bulamazsınız. Örneğin etiğe dönseniz “Ben falan adama ateş ettim ama evren kaotik olduğu için onu öldüreceğini nereden bileyim. Bu sebeple yaptığım davranış ah­laksızlık değildir.” gibi bir savunma elbette bulamazsınız.

Örneğin: Acil serviste çalışan bir hekime babanızı sol kol ve göğüs ağrısı şikayeti ile götürseniz. Babanızın 60 yaşlarında şeker ve tansiyon hastası olduğunu daha önce 3 defa kalp krizi geçirmiş birisi olduğunu, bu ağrısının da daha önceki kalp kri- â geçirdiği zamanki ağrısı İle aynı olduğunu hekim soru-ce- vapla öğrense ve grip ilacı reçete edip gönderse bu sizi tatmin eder ini? Elbette etmez. Babanız kalp krizinden ölse hekim etik olarak görevini yapmamış ve hukuken de sorumlu olur mu? Ta­bii ki evet. Hekim tüm bunlara cevaben “Kâinatta hiçbir düzen vokabicim.”dese ne düşünülür?

Tüm bunlar bir düzenin anlatısıdır.

Tıpta bazen de a-tipik denilen sık görünmeyen vakalar olur, örneğin çene ağrısı ile kalp krizi geçirilebileceği literatürde ka­yıtlıdır. Bunlar düzensiz midir? Elbette hayır. A-tipik vakalar daha nadir görülen örüntülerdir. Bu yüzden bu nadir durum­lara karşı literatürde uyarılar bulunur. Örneğin tıp fakültesi te­mel bilgisi olarak çene ile göbek deliği arasındaki her ağrıda kalp krizinin akla gelmesi gerektiği bilgisi gibi. Bu elbette dü­zendir ancak sık gözlenmeyen nadir bir düzendir. Ancak hiç­bir tıp bilgisinde ayak parmağı kaşıntısı kalp krizi düşündür­mez. Bazen düzen keşfedilememiş de olabilir. Ancak daha ön­ce anlattığımız gibi bilim düzeni bulma çabasıdır. Bilimsel ça­lışma zaten keşfedilememiş düzenleri keşfedebileceğini düşü­nerek devam eden bir iştir.

Nadir vaka şöyle düşünülebilir: ABCDEFHGJLEŞTY gi­bi her biri bir özellikten oluşan bir tablo bulduğumuzu düşüne­lim. Bu tablo hastalıkların %1’inde görülüyor olsun. Bu tabloda bir sonraki tetkik aslında aynı tablonun W, X, Z’den hangisi ile devam ettiğini kestirebilmek için yapılır. ABCDEFHGJLEŞT- Y(W) tablosu ile ABCDEFHGJLEŞTY(X) tablosu farklı tab­lolardır. Bu yüzden ileri tetkik ve tedavi yapılır. Tablodaki harf sayısı arttıkça hastalığın toplumda görünme sıkılığı azalır. ABC­DEFHGJLEŞTY tablosunun toplumda görülme sildiği %1 iken ABCDEFHGJLEŞTY(W) tablosu %0,l olabilir. Bu yüzden na­dir vakalar daha zor çözülür ancak düzenden bağıntısız değildir.

Aslında hastalığın bir düzensizlik gibi algılanması da biraz bundandır. Bir hastalık konusunda normal insanların bünyesi­nin %99’u bir şekilde çalışıyorsa tıp hasta olanla ilgilendiği için o %1 ile meşgul olur gibi düşünülebilir. Elbette orantılar hasta­lıktan hastalığa değişir. Kolay anlaşılması için böyle örneklendi­riyorum. Bu anlamı ile tıp düzensizlik zannedilen düzenli şey­lerin yani hastalıkların düzeninin incelenmesidir.

Tıbbi literatüre ait her çalışma “Ben falan hastalığın düze­nini keşfettim. Bu tabloya sebep olan hastalığa isim koydum, etkenini buldum ya da tedavisini öngördüm.” deme gayretidir. En nihayetinde düzeni daha iyi kavrayan daha iyi doktordur. Kaos olsa doğru teşhis-yanlış teşhis, başarılı tedavi-başarısız te­davi, iyi doktor-kötü doktor gibi şeylerden nasıl bahsedilebilir.

Aslında nihayetinde bilgisizlik düzensiz zannetme sebebi­dir. Zira konunun cahili olan için örüntüler bilinmemektedir. O her şeyi rastgele zannetmeye meyillidir. Hangi konunun cahili isek onda daha fazla düzensizlik bulmaya meyilliyizdir. Örne­ğin satranç bilen birinin algıladığı düzenle bilmeyenin o oyun­da anladığı düzen aynı değildir.

Hastalıkların düzensizlik gibi gösterilmeye çalışılmasının bir diğer sebebi iyi-kötü, güzel-çirkin algıları ile düzenli-dü- zensiz algısının karıştırılmasıdır. Buna önceki sayfalarda kabız olan insan örneğini vermiştik. Kabız olmak iyi bir şey değildir, dışkı çirkindir ancak olay düzenlidir. Yani bir şey kötü ve çirkin görünürken de düzenli olabilir. Kötü ya da çirkin bir şey bulun­ca düzensiz bir şey bulduğunu zannetmek hatadır.

Bana sorarsanız Türkiye’de bu söylemin yaygınlaşmasının sebebi sadece cehalet ya da ahmaklık değildir. Yeni ateizm dinle­ri savaşılacak bir şey olarak gördüğü için her konuda din aleyhi­ne olanı söylemeyi bir maharet zannediyorlar. Bu onların böylesi absürt pozisyonları da savunuyor hâle gelmelerine sebep oluyor.

Elbette onların söylemlerinin özellikle yarı okumuş kesim­de karşılık bulabilmesi cehalet kaynaklıdır. Mesela sağduyulu ancak hiçbir şey bilmeyen sıradan halk gündelik hayatında sü­rekli müşahede ediyor olduğu düzeni inkâr eden insanlara ce­vap veremese de içten içe bunu kabul etmez. Bir domatesin na­sıl yetiştiğini bir çocuğun nasıl büyüdüğünü görmüştür çünkü. Ne ciddi inceleme yapan insanlar ne de normal insanın sağdu­yusu bu saçmalığı kabul etmeye meyilli değildir.

Altay Cem Meriç – Muhtelif 1 , syf:105-121

[35] Abbas Ertürk, Kaos Kuramı: Yönetim ve Eğitimdeki Yansımaları Kastamonu Eğitim Dergisi, 2012, C.20, No.3, 849-868. https://dergi

park.org.tr/tr/download/article-file/806986

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir