Çocuk Psikolojisi

images Çocuk Psikolojisi

Çocuk-Ebeveyn İlişkisi

Çocukların gözü ve bakışıyla anı, zamanı görebilmek, du­rum ve olayları yorumlayabilmek farklı bir renk kazandırmak­tadır. Temiz ve saf olma ve düşünme, kolaylıkla inanma eği­limleri, çocukluk için temel özellikler olarak sıralanmaktadır. Taklide onay ve beğeni peşinde ilerleyen çocuklar, büyükle­riyle kurdukları iletişimle gelişim sağlamaktadırlar.

Özellikle çocuk için çevresinin öğreticiliği, etkili bir sosyal­leşme sağlamaktadır. Çocuk, sosyal rolleri ve içeriğini, değer ve inançları, ibadet ve pratiği, örnek ve rol modelleri izleyerek öğrenebilir. Bu dönem, çocuğun sosyal etkiye en aç ve açık olduğu dönemdir (Hökelekli, 2009).

Aynı zamanda sözel dilin güvenirliği çocuklar nezdinde yüksektir ve zihinsel gelişimle birlikte tutarlılığı ya da çelişki­leri de iyi bir şekilde yakalayabilirler. Dilde ebeveynin söyledi­ği bile onlar için kesin doğruluk ifade eder. Çocuk için refe­rans temel olarak ebeveyni ve kardeşleri, sonra akranlarıdır.

îlkin anahtar referans grup, anne babadır. Bilgi otoritesi olarak anne-baba kusursuz bir karizma olarak görülür, onların davranışsal örnekliği esas rol oynar. Burada önemli olan anla­tının eylemlerle uyumlu olması gerektiğidir. Çocuk itaatkarh- ğı ise istismar yerine doğru şekilde kullanılmalıdır. Aksi tak­dirde çocuğun güveni bir sarsılırsa ebeveynlerin geçişsel ta­nımlama rolünden dolayı diğer insanlara da inanmaz vc gü­venmez hale gelebilirler (Yavuz, 2012).

Anne-baba çocuğa göre idealize edilmiş bir konumda ol­duğundan dolayı etkileri de çok derin ve uzun süreli olmakta­dır. Bu yüzden çocukluk etkileri sonraki dönemleri de içine alan bir yaygın etkiye sahiptir. Ebeveynin her şeye gücü yeten, her şeyi bilen ve anlayan gibi mudak güç figürü olarak algı­lanması çocuğa gösterilen tutum ve yaklaşımları çocuğun abartmasına yol açabilir. Çünkü çocuk anne-babasını her da­im söyledikleri ve yaptıklarının çok bilinçli ve hatasız olduğu­na dair bir güçlü inanç geliştirmektedir. Bu yüzden çocukların ebeveynleriyle ilgili bu tarz abartılı hatta tanrısal nitelikler at­fetme eğilimleri hakkında bilgi sahibi olmanın gerektirdiği so­rumluluklar üzerinde de durmak gerekmektedir. Çocuğa öy­lesine ve düşünmeden yapılan bir muamele sıradan değil bile­rek ve kaşıdı olarak yapılmış gibi ağır tesirler uyandırabilir. Bu durumun gerçekliğini yani etkinin derin gücünü test etmek için şimdiki yetişkinlerin çocuklukta oluşturdukları anne- baba imajlarına bakılabilir. Hatta çocuklukta uygulanan yak­laşım ve sözlerin etkisinin hala sürdüğü yetişkinlerin ifadele­rinde sıklıkla yer almaktadır (Yavuzer, 2019).

Günümüz Şartlarında Çocuğun Gelişimi

Çocukların, çağın ve zamanın değişen çocuk rolleri bek­lentileriyle dini ve manevi değer erozyonu, materyalist bir dünya görüşü ve yaşam biçimi, maddiyatçı değerlerin öne çıkması, yaşam doyumu, ruh sağlığı ve mutluluğunu da etki­lemektedir. Günümüzde psiko-sosyal problemlerle başa çık­mada kullanılan ve yaşanan etkili dini manevi boyutun gös­tergesi olarak dini-manevi ifade, değer ve kavramların azlığın­dan, dindarlıktan ve manevi yönelimden uzaklaşıldığı, sekülerleşildiği, hatta maddiyatçı olunduğu belirtilmektedir.

Bu yüzden psikolojik güçlülük ve sağlamlık ya da manevi güç­lülüğün gerçekleşmediği ilişkilerin tatmin edicilikten uzak ol­duğu tespiti önemli görülmektedir (Cenkseven – Akba, 2007).

Günümüzde, yüksek öz güven-saygı abartısı olarak “çocu­ğun tepemize çıkarılışı” İslam terbiyesi çerçevesinde de ele alı­nabilir. Dini-manevi gelenek ve uygulamalar, anne-baba say­gınlığı ve çocuğa şefkat ve merhameti gerekli kılmaktadır. Her iki boyutta da aşırı vurgu ve yönelimler aradaki iletişim ve et­kiye zarar vermektedir. Geleneksel pratikteki ebeveyne karşı sorgusuz sualsiz itaat algısı ne kadar eksik ise çocuğun sağlıklı sosyalleşmesini engelleyebilecek şımartıcı yaklaşımlar da hatalı görülmektedir. Çocuğa zarar verici şekilde değer görmesinde­ki abartılarda önce günümüzdeki aşırı bireysellik akımının et­kileri irdelenmelidir. Anne baba olarak fazlaca yalnızlaştık mı ki başarısızlıklarımızın ödünlemesinde abartılı bir yönelim oluştu? şeklinde sorgulamalar gelişmektedir. Neden eski za­manların vakur, mesafeli, saygın anne-baba rolleri yerle yek­san edildi de bu tür çocuk eğitimi sorunları oluşmaya başladı? türündeki arayışlar da gündeme gelmektedir (Aydın, 2021).

Çocukta Kanaat Algısı ve Davranışı

Günümüzün tamahkarlık/açgözlülük çağı olarak tanım­lamalarına yer verilmektedir. Yetinmeme ve sınırsız hazlarla buluşan çocukların özdenetim, özkontrol değer ve inançların gücü de zayıflamaktadır. Rızık inancı, imtihan bilinci, fanilik algısı ve emanet bilinci gibi değersel yaklaşımlar gelişmeyince kanaat etme ya da elindekiyle yetinme yaklaşımı gelişmemek- tedir. Özellikle sosyal karşılaştırma huzursuzluğu yaygın ola­rak görülen bir olgu olduğundan maddiyatçılığın sonuçları ağır olmaktadır.

Sosyal medyanın yanlış rol modellerinin gençleri materyalist bir kısır döngüye hapsetmesi alternatif bir çözümü perdelemek­tedir (Tam, 2020). Sadece çocuklar değil anne babanın da bu akışa sürüklenmesi sonucu gelecek nesillerin toplumsal değer ve yaklaşımlara karşı yozlaşma ve dejenerasyonu kaçınılmaz bir hal almaktadır. Benzer bir sonuç olarak ahlaki düşünmede gerile­me, dini düşüncede durağanlık, hayattan kopuk inancın etki­sizliği ve hayan okuyamayan ya da bağı kurulmayan inanç ve ibadetler, manevi anlam ve değerleri yok saymaktadır.

Hayatı değerlerle okumak yani değersel bir okuryazarlık gibi bir yaklaşıma karşı eğitimsel planlamalar için imkân ve firsadarm özendirilmesinin önemli etkileri olabilecektir. İnsa­nın dünyadaki amaç ve anlamına dair sınırlı değil nihai-ilahi çözümlemeler ve bakış açılarının çocukluktan itibaren kulla­nımı gösterilerek örneklikler artırılabilir.

Çocuklukta Dijital Bağımlılıklar

Çocuk ve oyun arasında yaşamsal bir bağ vardır. Bu bağ, onun öğrenme ve gelişimine yardımcı olmaktadır. Severek ve eğlenerek oluşan yaşantıların, iz ve etkileri de daha kalıcı ol­maktadır. Anlamını ve önemini zihinsel olarak kavrayamaya­cağı bir yaştaki çocuğun her alandaki eğitiminde duygu di- li/iletişimi sağlayıcı işlevi ile oyunlar oldukça etkilidir. Gerçek hayatın bir simülasyonu olarak oyunun çocuğu geleceğe ve beklenen rollere hazırlama işlevinden de söz edilebilir. Aynı zamanda anne-babasıyla olan etkileşiminde oyunlar daha ka­bul edilebilir bir imkan/fırsat oluşturmaktadır. Bu sayede hem çocuk kişilik gelişimini rol modellerle birlikte olarak kazan­makta hem de ailedeki mutluluğun somutlaşması gerçekleş­mektedir (Ünal, 2009).

İnceleyin:  Bugünün En Önemli Önceliği, Ailenin Yeniden İtibâr Kazanmasıdır...

Psikolojik olarak çocuk için fiziksel ve gerçek oyunlar ya­nında görsel/dijital oyunlar da çeşitli işlevlere sahiptir. Çocu­ğun kendi akranlarıyla kaynaşması-uyumuna ve onaylanıp kabul-sevgi görmesini sağlaması açısından tüm oyunların öneminden bahsedilmektedir. Kendi zamanının oyunlarını ebeveyn rehberliğinde çocuğun tanıması hatta oynama imkâ­nının verilmesi gerekli sosyalleşmeyi de sağlayabilir. Akranları arasında dışlanmaması ve yalnızlaşmaması için de aşırı koru­man yaklaşımlardan sakınmak gerekmektedir. Okul ya da ev dışı arkadaşlıklardaki iletişim konularını çoğunlukla dijital âlemin belirlediği bilinmektedir. Bu durum sadece çocuklar için değil diğer gelişim basamaklanndakiler için de geçerlilik göstermektedir. Dolayısıyla çocuğun günümüzde aşırı kısıt­lanması ve dış-disiplin/denetim ile yönetilmesi yerine sorunun anlaşılmasına yardımcı ifade ve yöntemler geliştirilmesi önem­lidir (Toran vd., 201Ö).

Dijital ekran bağımlılığı şüphesiz günümüzde görülen yaygın bir problemdir. Bu noktada süre sorununu çözmeyle ve öz-disiplin anlayışı ile daha etkili aşamalar kaydedilebilir. Çocuk hatta gençler için değerli görülen ya da zamanının bü­yük oranda geçtiği etkinlikleri hafife almadan birlikte ya da kişiye özgü planlamalar yapmak etkili bir çözüm olarak gö­rülmektedir. İrade ve sabır gücünü destekleyici ve sürekli bir suçluluk duygusu yaşamamasına yardımcı olacak yaklaşımlar çocuğun sağlıklı bir kişilik gelişimine katkı sunabilir.

Modern Ebeveyn Yaklaşımları

Çocukların ebeveynlerinden genellikle şikayetleri ya da tam tersi ebeveynin çocuklarıyla ilgili bazı sorunların günde­me gelmesi bu konuyu ilginç kılmaktadır. Sorun ve çözümün pratik önem ve etkisi doğrudan güncelliği hedeflemektedir. İnsanlar bilimsel bilginin kendi yaşamlarındaki karşılığına ba­karak değer vermektedirler. Eğer birtakım içinden çıkamadık­ları sorulara bilimsel araştırmalarla cevap bulamadıklarında ise alternatif ya da zarar verici yollara yönelme gerçekleşmektedir. Bu noktada ebeveyn-çocuk iletişimi gündelik zaman ve or­tamlarda bazı çatışmalara konu olabilmektedir.

Ebeveynlerin kendilerinin yapmaya çalıştığı görev ve so­rumlulukları bazen popüler zaman tüketicilere maruz kala­bilmektedir. Özellikle sanal medya görünümleri, kişilerin gözde ve görünür olmasının öncelik kazandırıldığı bir mecra­ya dönüşmektedir (Kalan, 2010). Trend olma ve öne çıkma eğilimi akımı, çocuk-genç grubu için olduğu kadar yetişkinler için de yaşamlarını kıyaslayabilecekleri referansları artırmak­tadır. Yetinmeme ve daha fazlasına sahip ölma moda haline gelen bir tutum olduğunda aile içindeki rol ve beklentiler de bundan nasibini almaktadır.

Günümüz ailesinde ilgi-sevgi ve sohbet gerçek ilişkilerde çok fazla görülmemektedir. Çocukların gelişiminde kendi ha­line bırakma, bireysellik, haz odaklı öneriler, rekabet ve yan- şın teşvik edilmesi şüphesiz psikolojik gerilimi artırmaktadır. Aile olmanın çocuklara karşı sıcak kabulü ve onayı, maalesef dış-sanal ortamdaki/medyadaki soğuk anlayışsızlığına dönü­şebilmektedir. özellikle çocukların tavizsiz rekabet ve yarışla karşılaştırma yapılarak onlardan yüksek başarı talebi, bazen anlayış eksikliği şeklinde yorumlanabilmektedir. Bu sayede yeterli iletişim kurulmuyor, dinlenmiyor, esneklik yok, örnek­lik, rol modellik yok ve herkes çok meşgul algısı topluma hâ­kim olmaktadır.

Sosyal ilişkiler açısından gençlerin idealize etmeye yatkın oldukların büyüklerin hataları da hayal kırıklıklarını derinleştirmektedir.Aynı zamanda gençler, büyüklerin daha uygun gelişim ve olgunlaşma göstermelerini beklemekte, eleştirel ve kırıcı, yargılayıcı, kaba, küçük düşürücü, kibirli, katı yaklaşımlardan haz etmemekte hatta dini söylem ve eylem tutarlılığıyla birlikte söylemlerde sorunlara tek çö- zümlü yaklaşımları da sevmedikleri belirtilmektedir.

Gençlerde Zaman Algısı ve Sosyal Medya Etkisi

Gencin neler yapmak istediği ile ilgili hedef belirleme sü­recinde daha çok akranları ve sosyal medya modelleri etkili olmaktadır. Her ne popüler hale gelmişse onun için yüksek bir tutku hızlıca gelişebilmektedir. Daha çok tercih edilen ve ilgi gösterilen şeyler genellikle bu dönem özelliklerinden öne çıkma ve dikkat çekme ile ilişkilendirilebilir. Özgür ve rahat bir yaşam arzusu, çocukluğun bağımlı niteliğinden kurtulma güdüsünü içinde barındırmaktadır. Sürekli anne-babasının kontrolü ve yönetimine maruz kalınan bir dönemden sonra istenen kişilik gelişiminde itiraz ve isyan normal olarak gö­rülmektedir.

Ebeveynin genç bireyi kabullenmesi ve saygı göstermesi ile ancak sağlıklı bir iletişime katkı sunulacağı söylenebilir. Zıt­laşma ya da çatışma sebebiyle aile içindeki huzurun tehdit al­tında kalması gerilim ve stresi artırabilir. Gencin nelere daha çok zaman harcadığı üzerine bakıldığında internetin sağladığı imkânla dijital bir dünyanın kapsamı görülebilir. Daha çok sosyal medyada yer alan ve bir süre toplumsallık gören hatta normal karşılanan moda ve trendler etkisini gençler arasında kolayca yaygmlaştırabilmektedir (Cao – Su, 2006). Bu akımlar belirli anlamda benlik algısı ve kişiler arası ilişkiseli ikte geçer* li/makbul bir dil haline gelmektedir. Şimdi ve hemen istekle­rin yerine gelmesi konusundaki talepler gencin yeni dönemsel özelliği olan geç kalmışlık güdüsü ile de ilgili olabilir. Geçmiş ya da gelecekle değil şu anın zevk ve keyfini yaşadığında mut­luluğun artması hatta sonraki aşamayı da hedefleyen yönelim­lerde dönemsel aceleciliğin bir etkisi olabilir.

Bu zamanı hızlandırma mekanizması, dijital görsellik- ler/gprünümler içinde gencin psikolojik durumunu anlamak, dönemsel birçok sorunun çözümünü içinde taşımaktadır. Örneğin gençlerde, yavaş seyreden ve sabır beklenen şeylerin sıkıcılığı ile dikkat ve odağın hızlıca değiştirmede zorlanmacı bir eğilim sıklıkla görülmektedir. Dikkat dağınıklığına çokça i vurgulanan zamanımızda sanal alışkanlıklarla nasıl başaçılolacağı sorusu önemli bir gündem haline gelmektedir. Ailede ya da okulda birtakım görev ve sorumlulukların kendi­sinden beklenen gencin kimi kaçınma ve uzaklaşma kimi de ebeveyni ile çatışma içinde kaldığı söylenebilir (Wang vd., 2019).

Ergenlik Dönemindeki İletişimde Ebeveyn Etkisi

Ergenlik dönemi, çocukluktan üst döneme geçişin yaşan­dığı ancak çocukluk dönemi özelliklerinin etkilerinin de görü­lebildiği bir çağdır. Her dönemsel geçiş birtakım psikolojik sorunlara yol açabilir. Gencin bu dönemde nasıl göründüğü ve algılandığı ile ilgili endişeler artışa geçmektedir. Aynı za­manda çocukken hissetmedikleri ve düşünmediklerinin farkı­na varılmaktadır. Gencin bu yeni döneme ayak uydurması bir sorun kaynağı iken diğer yandan bu değişimi çevresine, anne- babasına iletmesi ve ikna etmesi gereken bir durum da ortaya çıkmaktadır. Anne-babanın da elbette kendilerine ait birta­kım çözmeye çalıştıkları sorunları olabilir, özellikle ebeveynin çocuklarının yeni durumla adaptasyonundan haberi olması ve gerekli ilgi ve anlayışı göstermesi beklenmektedir.

İnceleyin:  Kemal Sayar - Ruhun Derin Yaraları ''Alıntılar''

Aile okulu seminerleri ile önce anne-baba iletişimi yani aile içi problemlerin çözümlenmesinde eşler arası ilişkiler esas alınmalıdır. Ebeveyn-genç arasında kendi dönem özellikleri açısından farklılaşmaların etkileri göz önünde tutulması gere­kir. Anne-baba ergenin sahip olduğu yaş döneminin özellikle­rini anlamaya çalışarak, ergenin yaşadığı değişimleri gözleye­rek iki karşı karşıya kalmış neslin iletişimini daha iyi anlayabi­liriz.

Genellikle ergen ve gençlerin tanınmadığı ya da anlaşılma­dığı vurgulanır. Ancak ana-babanın da problem ve sıkıntıları­nı dikkate almak hatta bu konuda genç evladan bilgilendir­mek gerekebilir. Her ne kadar bu ilişkide anlayış göstermesi beklenen ebeveynler olsa da gençler de karşısında hep beklen­tilerinin, muhataplarının gelişimsel dönem özelliklerini tanı­mak isteyebilir, belki de bu gerekebilir. Çünkü karşılıklı anla­yış ancak, birbirlerini daha iyi tanıyan taraflar arasında müm­kün olabilir. Dolayısıyla karşılıklı bir şey yapılacaksa iki tara­fın da birbirini tanımaya istekli olması gerekir (bkz. Saygılı, 2010).

Anne-baba arasındaki iletişim de belki öncelikle ele alına­rak açıklanmalıdır. Çünkü anne ile baba arasındaki çatışma ve tartışmalar ergenle kurulacak iletişimi de etkilemektedir. Bu yüzden önce anne-baba arasında çözümler, birbirlerinden beklentiler, soru ve sorunlar çözümlenmeye çalışılmalıdır. Eş­ler arasında ev içinde mesele olan konular-çözüm yolları- bi­çimleri ve çocuklara yansıması aile içindeki herkesi ilgilendi­ren bir durumdur. Bu konuda eşlerin kendilerini ifade eder­ken anlayış ve empati içeren yaklaşımları tercih etmeleri, ço­cuklara da örneklik gösterecektir. Yetişkinler örnek olamadık­ları konular ve sorunları varken çocuk-gençle doğru bir ilişki- iletişim kuramazlar. Bu etkili de olmaz. Eşler arasında sağla­nacak olan sevgi, saygı ve anlayışın gençlere de sunulacak ileti­şim mesajları ve tarzları öğretici olmaktadır.

Ayrıca çocukluktan itibaren karar ve tercihlerinin sonuçla­rından sorumlu olduklarını uygulamalarla anlatabildiğimizde, bireysel gelişim sağlıklı ve olumlu bir sûrece girebilir. Kişilik olarak inisiyatif alabilen, yenilik ve yaratıcılık becerileri geliş­miş, kendi ayakları üzerinde durabilen kişilerin, kendi geli­şimlerinde farklılıklar görülmektedir. Gençlere kendi kararla­rım alırken istişare ve rehberlik sağlanmalı ve sonuçlarından sorumlu oldukları söylenmelidir. Bu sayede ebeveyn bağımlı­lığı yerine bağımsız-ilişkisel kişilik, benlik gelişimi sağlanmış olur. Burada gençlerin kendini tanımasına yardımcı olmuş olarak destek olunması önemlidir. Ayrıca genç bu sayede dü­şer, kalkar, danışır, araştırır, hata yapar, günah işler fakat ken­disini rahadıkla gözleyebilir ve dersler çıkarabilir. Başkaları görecek ve ne diyecek diye değil kendisi olarak ne istiyorsa, onu gerçekleştirmenin mutluluğu ve sahiciliği yaşanabilecek­tir. Böylelikle sahici, otantik olanın değerli, yapmacık ve gös­terişin, riyanın, ikiyüzlülüğün çirkin şeyler olduğu da benim- senebilecektir (Hökelekli, 2009).

Gençlerde Dini Sosyal Çevre İhtiyacı

Dini anlayış ve yaşantının oluşumu gelişimi ve korunması açısından sosyal çevre önemlidir. Bilgi kaynağı, duygu, tecrü­be ortamı ve inancın onaylanma işlevi yönleri boyutlarıyla

Sosyalilişkiler ve çevre gereklilik gösterir. Dinle ilgili dene- yiınsel bilgiyi çoğunlukla sosyalleşme sayesinde ediniriz. Sos­yalleşirken, diğer insanlarla etkileşirken, inançların içerik ve biçimlerini de öğreniriz. Duygusal tepkileri sosyal bir ortamda daha yoğun yaşarız. İnanç ve davranış, ahlak, amel ve ibadet­leri grup, arkadaşlık ve cemaat halinde ya da içinde teyit etme, onaylatma, doğrulatmayı edinir ve sürekli, kararlı ve emin olmayı benzerlikler üzerinden gerçekleştiririz.

özellikle gençlerin modellere ve bireysel kalmayan çoğun­luk tarafindan tekrar edilen ve pekiştirilen somut örnek, or­tamlar olarak dini-sosyal çevrelere ihtiyaçları da vardır. Bir si­nerji, bir grup ruhu, hizmet, fedakarlık, diğerkâmlık ve nefs kontrolü ile irade gücü sağlayacak sosyalliğin gücüne yönelik gençlerde duygusal eğilimler görülmektedir (Kim-Spoon vd., 2012).

Paylaşılan bir inanç, ideal, hedef ve ibadet gibi ortak ben­zerliklerin birey-genç üzerindeki etkisi güçlü olmakta ve hare­ket, aktiflik, birlikte olmak enerji ve motivasyon, plan ve di­siplin sağlamakta ve tek başına yapamadığını yapabilmek için sosyal kolaylaştırma ve hızlandırma işlevi etkin hale gelmekte­dir. Hatta sosyal bir dayanışma içinde kişinin morali düzele- bilmekte, kendi benliğinin yargılayıcı sesini daha az dinle­mekle birlikte, çeşitli etkinliklerle negatif enerjiyi atıp ve kali- te-nitelik gelişebilmektedir.

Çeşitli toplumsallıklar içerisinde bireysellik gerilese de top­lumsal uyumun huzur vermesi ve anlam ve amaç duygusunu güçlendirmesi, verilen görevleri yerine getirerek öz saygıyı ar­tırması, kişinin kendisini daha değerli hissedebilir hale gelmesi mümkün hale gelebilir. Sosyal çevre içinde belirli bir uyum süreci işlediği için duygu ve düşüncelerin dengelendiği, normal ya da sağlıklı ruh seviyesini/halini yakalar hale gelinebile­ceği söylenebilir. Sonuç olarak kişinin çevresi sayesinde yetkin ve yeterli modelleri bulma imkânına kavuştuğu ve davranışı­nın rehberlik gereksinimi de karşılanmış olduğu görülmekte­dir (bkz. Kulaksızoğlu, 1999).

Ayrıca birlikte olmayla sosyal rollerin kazanımı sağlanır ve yalnızlığın negatif etkisinden uzak şekilde kriz ve problemlerle başetme becerisi imkânı da bulunmuş olabilir. Hatta bu saye­de yalnızlık duygusunun hafiflemesiyle, birlikte bulunmak ve paylaşmayla kişinin diğer işlerinin de olumlu yönde gelişmesi daha mümkün hale gelmektedir.

Topluluk içinde ve dışında olmanın kıyası yapılabildiğin­de, fayda ve avantajlar göz önüne alındığında, risk ve fayda değerlendirmesi de yapılabilir. Gruba bağlanma ve sorumlu­lukları üstlenmeyle kişide karakter ve olgunlaşma görünürle­şebilir. Bencillik ve narsisizmden, şüphe ve tereddütlerden nispeten uzaklaşılıp belirsizlikten kurtulma ve kesinlik duygu­su ile kimlik duygusu kazanma imkânı da gelişebilmektedir. Aynı zamanda birtakım dezavantajın oluşabileceği ihtimali üzerinde durulduğunda, birey olma sürecinde grupların üye­lerine karşı çok fâzla tolerans göstermediği de görülmektedir, özgür irade ve sorumluluk üstlenme gibi temel insani ihtiyaç ve eylem serbestliğinde ise gruplarda genellikle bir güvensizlik hâkimdir.

Abdulvahid Sezen – Yeni Bireysellikler ve Din,syf:51-66

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir