Sevgi insanın elinden tutarsa en zor işler bile kolaylaşıverir. O yüzden şerefli bir aşkın peşinden koş, çünkü güzellik kazananlar en nihayetinde o güzele varır. Aşk güneşine erişmek için uğraş her daim, çünkü o güneşin her bir ışını insanı çok yükseklere taşır. Gökteki güneş nasıl şebnemleri buharlaştırıp bulutların üstüne çıkarıyorsa o güneş de seni toprağın üstünden alıp göklere taşır.
Âşık dediğin yana yana bir aşk kandiline döner, sevgilisinin yüzünün nurlarıyla yoldaşlık eder.
Allah’ı görmek istiyorsan uzaklara gitme, öncelikle kendine gel. Zaten Allah aşkını kendine kanat edinenler için yakınla uzak birdir. Peygamberimiz de aşkı sayesinde en sevgilinin, Allah’ın katma çıktı, onunla kavuştu.
Miraç gecesi kapkaranlık bir geceydi, sevgilinin simsiyah saçları gibi etrafa safa dağıtıyordu. Taze sümbüllerin kokusu tüm dünyayı süslemişti, gökte de yer yer karanfiller açılmıştı sanki. Miraç gecesi öyle bir geceydi ki ruhlara safa veriyordu; gözün karasının makbul olması gibi kapkaranlık bir geceydi Miraç gecesi. Bu karanlık rahmet gölgesine işaret ediyor, akla sevgilinin kara saçlarını getiriyordu.
Ama mana gözüyle bakanlar için bu karanlık ışıktı. Bu karanlık basiret ehlinin gözlerine sürme ve cilaydı.
İşte böyle bir gecede Cebrail, yanında Burak[1] olduğu hâlde yıldırım hızıyla peygamberimize geldi. Burak, o gece peygambere tıpkı Allah aşkı gibi kanat oldu. O Burak ki peygamberlerin dualarına benzer, ölenlerin canları gibi bir lahzada Allah katına çıkıverir. Güzel ameller de Burak’a benzer, insanı çabucak muradına erdirir. Peygamberimiz nereyi aklından geçirse Burak hemencecik oraya giderdi, bu açıdan kâmil akim doğanına benzerdi.[2] Peygamberimiz nereyi düşünse, hatta belki daha düşünmeden, Burak oraya gidiverirdi.
Cebrail peygamber efendimize “Ey irfan sultanı, buyur, Arş’ı gez,” dedi. “HakTeala seni katında yücelerden yüce kıldı. Durma, gidip Allah’ı gör, muradına er.”
Burak nur, peygamber efendimiz nur, nûrun alâ nûr[3] oldular. Zaten güneş dediğimiz o Burak’ın izini yansıtan bir aynadır.
Burak seher yeli gibi bir esişte Mescid-i Aksa’ya vardı. Peygamberimiz, bir ordu gibi toplanmış bütün peygamberlere, evliyalara ve ermiş kullara imam oldu. Sonra bir rahmet bulutu gibi göğe ağdı, o gece Hakk’ın rahmeti yağmur gibi yağdı.
Göklerde kimler, hangi mahluklar varsa kalpleri geniş, ferah, mutlu hâlde peygamberimizi bekliyordu. Yıldızlar göz kesilmiş, sağa sola bakıyordu; sanki nergis misali gözlerini yollara dikmişlerdi. Derken peygamber efendimiz gökyüzüne güneş gibi doğdu, Burak’ın ayak sesleri felekleri doldurdu. Gökler resulün nurundan şevke geldi, felekler döne döne zevke geldi.
Şu yetim inciye(4) bakın, nasıl da miraca çıktıl Gökkubbe- nin tacını süsleyen eşsiz bir mücevher oldu. Dört unsurun(5) taklarından adım adım geçerek yedi kat göğe çıktı, Arş’a vardı. Arş öyle muazzamdı ki havada direksiz sütunsuz asılı duran yedi kat gök Arş’ın yanında ancak kapı halkası gibi kalıyordu. Peygamberimiz aşk gözüyle bakıp Arş’ı baştanba- şa gördü. Burak’la Illiyyin’den(6) de yükseğe uçtu. Sır âlemleri gözüne açıldı.
Peygamber efendimiz Miraç gecesi o dokuz zırhı(7) ok gibi geçti, imkân dünyasının peçelerini kat kat açarak mümkünatın da ötesine ulaştı. O kadar yüksekteydi ki bir süredir nokta kadarcık görünen yeryüzü artık hiç görünmüyordu. O güneş, atılmış ok gibi Sidre ağacının başından aştı.(8) Arada manevi yakınlık varsa, yar ne kadar uzak olursa olsun âşığıyla birliktedir. Genab-ı Hakk kendini peygamber efendimize açtı, böylece peygamber efendimiz çıktığı yere geri dönmüş oldu.
Gönlünde hû narası peydahlandı efendimizin. O hâldeyken tek gerçek maksat olan Allah’a doğru yürüdü. Yeri, göğü, Allah’tan gayrı ne varsa her şeyi bir kenara bıraktı. Fenayı terk edip bekayı buldu. Zaten Allah’tan gayrisinden vazgeçmedikçe rabbimizin cemali görünmez.
Allah’ın cemali zatının aynası olarak peygamberimize tecelli etti. O Allah ki Bâtın’dır, Zâhir’dir, Hû’dur, Evvel’dir, Ahir di r, Hû dur.[9] Bu anlattıklarımın anlamı suret diline sığ- maz. Bu koca derya göz ucuyla tabir edilemez. Birlik sırrının macerası duyulmaz, cananın şivesi taklit edilmez.
Uzun bir serviye benzeyen peygamber efendimiz muradına erip de Allah’a kavuştuktan sonra alçakgönüllülük göstererek tekrar batan güneş gibi yeryüzüne indi. Gelirken yanında Allah katından armağanlar getirdi.[10] Miracını anlatınca ashab-ı kiram çok mutlu oldu. Ahmed’in[11] elif gibi dosdoğru kadim dostu, Mekke’nin ileri gelenlerinden ve ashab-ı kiramın en büyüğü olan Hazreti Ebu Bekir bu mutluluk dolayısıyla, sabah güneşi üstüne vurunca açılan bir gül gibi gülüp açıldı, mutlu oldu. Hazreti Ömer, peygamber efendimizin makamının bu kadar yüksek olduğunu öğrenince ona o kadar bağlandı ki en değerli ikinci sahabesi oldu. Hazreti Osman ise sanki Allah’ın güneşi gökten yere inmiş gibi sevindi, gözünün nuru arttı. Son olarak peygamber efendimiz Hazreti Ali’ye de keşf-i esrar[12] yeteneğini hediye etti.
Sevgiliye duyulan arzu ve onunla yaşanan kavuşmaların hakkı için, yârin yüzüne duyulan iştiyakın hakkı için, îdris ve Isa peygamberlerin yüceliğinin hakkı için, Nuh ve Musa peygamberlerin başlarından geçenlerin hakkı için, Taha ve Yasin Surelerinin faziletinin hakkı için, nebilerin sonuncusu peygamber efendimizin hakkı için sen bu Yahya kulunu sana kavuşmaktan mahrum etme ey Hayy ve Kayyum[13] olan Allah’ım! Onu bu ayrılık âleminden kurtar, canı sen cananına kavuşsun! Cihanın efendisi peygamberimizin yüzü suyu hürmetine sen bu Yahya’nın eksiklerini yüzüne vurma. Günahlarını affet, suçlarım bağışla; sana yakışan neyse onu yap.
Dukaginzade Taşlıcalı Yahya Bey – Yusuf İle Züleyha,syf:27-31
Dipnotlar:
1.Hazreti Muhammed’in miraca çıkarken bindiği kanatlı at.
[2] Taşlıcalı, istendiğinde her yeri insanın gözünün önüne getiren hayal gücünü yırtıcı doğan kuşuna benzetiyor.
[3] Nur üstüne nur, ışık üstüne ışık. Harika, mükemmel, daha ne olsun vesaire anlamlara da gelir.
4.Buradaki yetim aynı zamanda benzersiz, eşsiz, biricik demektir.
5.Bilindiği üzere ateş, su, toprak, hava.
6.Kur’an’da anılan ve iyilerin amel defterlerinin bulunduğu yer. Bazı mü- fessirlere göre cennette, bazılarına göre göğün yedinci katında olan yüksek makam. Bazı dil âlimlerine göre îlliyyin bir mekân değil, en yüksek mertebedeki kullardır. (Bkz. îslam Ansiklopedisinin ilgili maddesi.)
7.Göğün katları bazı rivayetlerde dokuz olarak bildirilmiştir. Taşlıcalı belki de Arş’ı ve illiyyin’i de ekleyerek dokuz kat demiştir
8.Sidretül Münteha,Miraç gecesi peygamberimizin yanında ilahi sırlara mazhar olduğu göksel ağaç.
9.İçerideki de dışarıdaki de odur. O, O’dur. Baştaki de sondaki de odur. O, O’dur.
[10] Bu armağanlar beş vakit namaz, Bakara Suresi’nin son iki ayeti (Âme- nerrasûlû) ve şirk üzere ölmeyenlere şefaat etme yetkisidir.
[11] Hazreti Muhammed.
[12] Yani işlerin iç yüzüne vakıf olma, eşyanın ve olayların künhünü bilme kabiliyeti.
[13] Hayat sahibi ve sonsuza dek kaim kalacak olan.
0 Yorumlar