Atatürk’ün “Nutuk”ta anlattıklarından anlaşıldığına göre, inkılâplar yapılırken din aleyhine bir takım uygulamalar olacağı yönünde, kamuoyunda çok ciddi kanaatler oluşmuştur. Hilafet ve şapka meselelerinde bu endişeler açıkça görülmüştü. Bunlardan biri de devletin bir dini olup olmayacağı şeklinde kendisine yöneltilen bir soruda görülmektedir.
“Türkiye Devleti’nin dini, İslam dinidir.” şeklindeki açıklamanın Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 2. maddesinin başında yer almasından çok önce, basın mensuplarıyla yaptığı bir sobbet sırasında, “Yeni hükümetin dini olacak mı?” şeklinde bir soru ile karşılaşır. Bu soruya karşılık, “Hükümetin dini olamaz, diyemedim.” açıklamasını yapan Atatürk: (Vardır efendim, İslam dinidir) demeyi tercih ettiğini ve ardından da “İslam dininde düşünce özgürlüğü vardır.” diye bîr yorumlama ihtiyacı duyduğunu söyler. Aynı gazeteci, “Yani devlet bir dine bağlı kalacak mı?” diyerek sorusunu tekrarlayınca da “Kalacak mı, katmayacak mı bilmem?” diye cevaplandırdığını söylemektedir. Nutuk’ta bu olayı anlattığı bölümün sonunu ise şöyle bildirmektedir:
“Kanunun gerek ikinci ve gerek 26’ıncı maddelerinde fazladan yer alan yeni Türkiye Devletı’nin ve Cumhuriyet rejimimizin çağdaş karakteriyle bağdaşmayan deyimler, inkılâp ve Cumhuriyet’in o gün için sakıncalı görmediği tavizlerdir.
“Millet, bu fazlalıkları. Teşkılat-ı Esasiye Kanunu muzdan ilk fırsatta kaldırmalıdır’”
Bu ifadelerin geçtiği “Nutuk”, CHP nin 2. Kurultayında Atatürk’ün 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında yaptığı konuşma olduğu ıçin 1919- 1927 seneleri arasını anlatmaktadır. Bu konuşmada zikredilen “fazlalıkların” kaldırılması arzusu, 10 Nisan 1928 tarihinde gerçekleşmiş ve “Devletin dini, Din-i İslam’dır’’ ibaresi anayasadan çıkarılmıştır. 1 Ocak 1929’da ise okullarda Arapça ve Farsça dersleri kaldırılmıştır.
Elbette ki. anayasada devletin bir dini olmaması, sıyaseten bir dinin kurallarına bağlı kalmamak şeklindeki laiklik anlayışına uygundur. Fakat milletleşmede din birliğinin bir rolünün olmadığı şeklindeki bir izah, genel yapıya uymamaktadır. Atatürk’ün, Türk milletini tanımlarken açıkladığı o yöndeki görüşü, işte bu gerçeğe aykırı düşmüştür.
Atatürk’ün 1930’larda Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu» mm kurulmasından sonra, o kurumların mensuplarıyla birlikte geliştirdiği Türk’ Tarih Tezi’’ ve “Güneş-Dil Teorisi” isimli izahlarındaki. “Brakisefal ve kimotrik (kafatası kısa, saçları dalgalı) ırkımız… Türkistan’dan asırlar boyunca çıkan… Aryen ismini de alan (homo aiptnus) Türk ırkıdır.(1)7 şeklindeki izahları, millet nazariyelerini o zamanlar revaçta olan ırk ve dil esaslı açıklama gayretlerinin ürünü olarak görmek gerekir. O görüşler içinde din birliğine yer verilmemiş,millet için bir takım antropometrik ölçüler ve dil esas alınmıştır.
Şu da var ki, o görüşlerden önce,’Türkiye halkına bakarak’ yaptığı ‘geniş alanda ve birleşmelerle oluşmuş Türk Milleti’ tanımlamasında da Boşnak,Çerkez,Laz gibi kavimlerin isimlerini saydığı halde din birliğine yer verilmemiştir.Hatta daha açık bir ifade kullanarak,Türk milletinin oluşumunda din birliğinin etkisi olmadığı;İslamiyetin Türkler üzerinde millî bağları gevşetmek, milli hisleri, millî heyecanı uyuşturmak şeklinde olumsuz etkileri olduğu şeklinde açıklamalar yapmıştır.
Kavimlerın birleşmesinden bahsedilince bu birleşmenin, hangi artlar altında ve hangi müşterek değerler üzerinden yapıldığını göstermek gerekir Aksi hâlde birleşmenin sebebi anlaşılamaz ki, bu da zihinlerde bir tarafın zorlaması olduğu şeklinde bir kanat uyandırabilir Atatürk, İslamiyet’in millet oluşturmada etkili olmadığını ispat etmek için şu örneği vermektedir:
“…bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de sairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi.”
Aynı açıklamaları içinde milletleşmede millî ahlakın, büyük bir önemi olduğunu belirtmektedir. Bu ahlak müşterek dinden kaynaklanmıyorsa, bahsettiği birleşmiş kavimlerde birbirininkine benzeyen bu ahlak anlayışı hangi kaynaktan gelmektedir?
Diğer yandan Türkçe konuşan fakat Müslüman olmayan Kıpçaklar, yine Türkçe konuşan Oğuzlarla (Selçuklularla) neden birleşmediler de aksine onlara karşı sürekli saldırılarda bulundular ve katliamlar yaptılar ? Aynı Kıpçaklar, Avrupa’da oraya göç etmiş olan ve yine Türkçe konuşan Peçeneklere neden saldırıp katlettiler?
Atatürk,Türk milletinin oluşmasında din birliğinin bir etkisinin olmadığını söylemekle millet için de laik bir yorum yapmış olmaktadır.Devlete aid bir mesele olan laikliğin millete de tatbik edilmesi, Şerif toplumu için sosyal bir pekiştirici ilkesi bulma ve türkler arasında sosyal şuuru yükseltmenin bir vasıtasını oluşturmaya duyulan ihtiyaçtı.Bu iki hususta İslam yetersiz görülerek, sadece şahsi bir meselesine indirgenmişti. “Yeni Türklerin şuuru”,Atatürkün sık sık vurguladığı ilim içinde kök bulacaktı. Hâlbuki ilmin milli kimliğin inşası ile ilgili herhangi bir formülü yoktu.(Şerif Mardin)
Hüseyin Dayı, Milliyetçiliğin Dinle Kavgası
0 Yorumlar