Buhârî, İbn Ömer’in şöyle dediğini nakletmiştir: “Abdullah b. Ubeyy b. Selûl vefat edince oğlu Abdullah, Resûlullâh’a geldi. Resûlullâh da ona kendi gömleğini verdi ve onu bunun içinde kefenlemesini emretti. Sonra da onun üzerine cenaze namazı kıldırmaya kalktı. Bu esnada Ömer, Resûlullâh’ın elbisesini tuttu ve ‘Bu bir münafık iken ve Allah seni onlar lehine mağfiret istemekten nehyetmiş iken sen bu adam üzerine cenaze namazı mı kılacaksın?’ dedi. Resûlullâh ‘Allâh beni muhayyer kıldı yahut Allâh bana haber verdi de ‘onlar için istiğfar et veya etme. Onlar için yetmiş kere istiğfar etsen de Allâh onlara asla mağfiret etmeyecektir’ buyurdu’ dedi ve ‘ben yetmişin üzerine artıracağım’ buyurdu”.(Buhari,Tefsir (9 Tevbe),13)
Süleyman Ateş bu rivâyeti şöyle eleştirmektedir:
“Bu çeşit varyantları olan rivayet, çelişkilerle doludur. Evvela Hz. Ömer’in henüz münafıklar üzerine namaz kılmayı men eden âyet inmeden önce ‘Allâh seni münâfıklar üzerine namaz kılmaktan men etmemiş miydi?’ dediği söyleniyor. Bu âyet, Peygamber, münâfık üzerine namaz kıldırdıktan sonra inmiş ise, Hz. Ömer’in Peygambere ‘Allâh seni…’ demiş olması makul değildir. Çünkü henüz namaz kılmayı men eden âyet inmemiştir… 80. âyette Peygamber’e Allâh’ın münâfıkları affetmeyeceği bildirilmiş iken onun ‘Ben yetmişten fazla istiğfar ederim belki Allâh affeder’ demiş olması da muhtemel görülmez. Çünkü Peygamber âyetin anlamının belli bir sayı değil, kesinlik ifade ettiğini, Allâh’ın münâfık ve kâfirleri affetmeyeceğini bildirdiğini bilir”.(1)
Şunu hemen belirtelim ki, Süleyman Ateş’ten önce de bu hadîse itiraz edenler olmuştur.(2)
Ateş’in eleştirisinin ise iki noktada yoğunlaştığı görülmektedir. Sırasıyla bunları değerlendirelim:
1-Bir kere, münâfıklar üzerine namaz kılmaktan nehiy vârid olmadığı ve Abdullah b. Ubeyy zahiren Müslüman olduğu için Resûlullâh böyle bir namazı kılmıştır.(3) O halde, Hz. Ömer’in sözü ne anlama gelmektedir? Kurtubî buna çeşitli cevaplar verir:
a-Aklına böyle bir düşüncenin gelmesi muhtemeldir. Zira Hz. Ömer, Resûlullâh’ın beyan ettiği gibi, “ilham olunan kimselerdendir”. Kur’ân’ın bazı âyetlerinin onun düşüncesine muvafık olarak indiği de bilinmektedir. Bu da böyle bir durumdur.
b-“Onlara istiğfar et veya etme’’(Tevbe,80) âyetinden böyle bir mana çıkarması muhtemeldir.
c-Hz. Ömer’in “Müşrikler için af dilemek, ne peygambere ne de inananlara yaraşıl”(Tevbe,113) âyetini böyle anlaması ve bunu münâfıklara hamletmesi muhtemeldir. Zira bu âyet, Mekke’de inmiştir.(4)
2-Onlar için istiğfar dile veya dileme, onlar için yetmiş kere istiğfar dilesen bile Allâh onları affetmeyecektir” âyetinde geçen ev=veya bağlacının ne anlam ifade ettiği noktasında bir müşkil gözükmektedir. Bu bağlacın tesviye için olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi tahyir için olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır. Tahyir manası alındığında rivâyetlerle uyum içinde olduğunu söylemek mümkün olacaktır. Buna göre, âyetin manası, “dilersen istiğfar et, dilersen istiğfar etme” olmaktadır. Rivayetlerden anlaşıldığına göre ise Hz. Peygamber istdğfar etme yolunu tercih etmiştir.
Dolayısıyla, Hz. Ömer’in mezkûr bağlacın tesviye manasında olduğunu anlayarak Hz. Peygamber’e rivâyetteki sözleri söylemesi muhtemeldir. Ayrıca Hz. Ömer’in bu sözleri sarfetmesinde dinde göster diği sertlik ve aşırı hassasiyetin de payının bulunduğu inkâr edilemez.(5)
3-Son olarak böyle bir namazın bir tebliğ siyaseti olarak kılındığı da söylenebilir. Hz. Peygamber, yetkiyi elinde bulunduran Abdullah b. Ubeyy’in oğluna ikram olsun diye babasının namazını kıldırmış olabilir. Şüphesiz bunda onun kavmini İslâm’a ısındırma ve onların zararlarını defetme gibi bir maslahat bulunmaktadır. Bu nedenle istiğfarın fayda verebileceğini tercih ettiği söylenebilir.
Ancak Dahhâk’ın da belirttiği gibi, Hz. Peygamber, Tevbe Sûresi’nin 80. âyetiyle kendisine verilen ruhsatı kullandı. Sonra ise “Onlara i istiğfar etsen de etmesen de eşittir, Allâh onları affetmeyecektir”(Münafıkun,6) âyeti nâzıl olarak bu ruhsat ortadan kaldırılmış oldu.(6)
Burada Ahmed b. Abdulaziz b. Mukrin’in görüşünü zikretmek uygun olacaktır. Şöyle der: “Allâhu a’lem doğru olan şudur: Hz. Peygamber, istiğfar ile istiğfar etmeme arasında muhayyer bırakıldı. Fayda vermeyeceğini bildiği halde istiğfar etmeyi tercih etti. Âyetten yetmişin üzerinde istiğfar etmenin kişiye fayda vereceğini asla anlamadı, düşünmedi. Bunun delili, Hz. Peygamber’in bizzat şu sözüdür: ‘Muhayyer bırakıldım ve (istiğfarı) tercih ettim. Yetmişten fazla istiğfar etmekle onun affedileceğini bilseydim, yetmişten fazla istiğfar dilerdim’.
Bu ifadede, Hz. Peygamber’in âyetten yetmişten fazla ziyadenin kişiye fayda vereceğini anladığı yoktur. Bu ifade, Hz. Peygamber’in yetmişten fazla istiğfar etmekle etmemenin eşit olduğunu kesin ve sarih bir şekilde beyan buyurduğunu gösterir. Onun için, faraza yetmişten fazla istiğfar fayda verseydi, artırabileceğini söyledi. Ama fayda vermeyeceğini bildiği için öyle yapmadı. Âyette ise itiğfardan nehiy yoktur. Bilakis âyet, istiğfar etmek ile etmemenin eşit olduğunu ifade etmektedir. Hz. Peygamber’in fayda vermeyeceğini bildiği halde istiğfarı tercih etmesi, ancak yaşayanlarla alakalı bir maslahattan dolayıdır; oğluna şefkat, akrabasının gönüllerini hoş tutmak vb. gibi. Hz. Peygamber’in âyetten tahyiri anlamasına gelince, bunda problem yoktur. Âyet, tahyir konusunda açıktır. Buna benzer başka âyetler de vardır. Onlarda da söz konusu olan nehiy değil, tahyirdir. Mesela, ‘Kâfirleri korkutsan da korkutmasan da birdir. Onlar inanmazlar. ’ (Bakara, 6) Âyette maksat, Hz. Peygamber’in korkutmaktan nehyedilmesi değildir. Mana şudur: Onları korkutsan da korkutmasan da aynıdır. Bununla birlikte Hz. Peygamber’e başka âyetlerde aleyhlerine hüccet kaim olsun diye onları inzar etmekle emrolunmuştur. Benzer başka âyet de vardır. Böylece, Hz. Peygamber’in istiğfar etmekle etmemek arasında muhayyer bırakılmayı anlamasının bu âyetlerdeki gibi olduğu ortaya çıkmaktadır”.(7)
————–
(1)-Tefsir,IV,121,122
(2)-İbn Hacer’in belirttiğine göre Buhari Şarihi Davudi,kelamcılardan Bakıllani,Cüveyni ve Gazzali bu hadisi tenkid etmiştir.Bknz;Fethul Bari,IX,233-235
(3)-Zamehşari,el-Keşşaf,Beyrut,ts.2,206
(4)-Kurtubi,El Cami’li-ahkami’l Kuran,Kahire,1961,VIII,219.Ayrıca bknz;İbn Adil ed Dimeşki,el-Lubab fi ulumi-l kitap,(thk.Adil Ahmed Abdulmevcud,vd.),Beyrud,1998,163
(5)-İbn Hacer,Fethul Bari,IX,233-235;Ayni,Umdetu’l Kari,XV,202.
(6)-İbn Adil ed Dimeşki,age,X,157
(7)Bk.Ahmed b.Abdulaziz b.Mukrin,el-Ahâdîsu’l-müşkile el-vâride fi tefsî-ri’l-Kur’anil’l Kerim,s;622-6223)
——–
Yavuz Köktaş – Kurana Aykırı Görülen Hadisler
0 Yorumlar