Peygamberler Arasında Üstünlük Yok Mudur ?

indir-22 Peygamberler Arasında Üstünlük Yok Mudur ?

Hz. Peygamber’in diğer peygamberlerden üstün olmadığına yönelik bir anlayış, bazı kesimlerce dile getirilmektedir. Bu kesimler, Hz. Peygamber’in aşırı övüldüğünü, buna gerek olmadığını, onun da diğer peygamberler gibi olduğunu ifade etmektedir. Oysa övgüye değer olanı övmek, bir vecibedir. Allâh’ın övdüğünü övmek, bir gerekliliktir. Hz. Peygamber övülmeyecek de başka kim övülecektir?  Diğer taraftan, üstünlük, akılla bilinebilecek bir şey değildir. Allâh ve Resûlü bir şeyi efdal kılarsa, üstün kabul ederse bizde onu öylece kabul ederiz. Hiçbir kişinin, hiçbir mekânın, hiçbir zamanın kendinden menkul bir üstünlüğü olamaz. Falan kişi, filan mekân, zaman daha fa­ziletlidir diyebilmek için nas ile tayine ihtiyaç vardır.

Bu çerçeve içerisinde meseleye baktığımızda, önce Allâh’ın bazı peygamberleri diğerlerine üstün kıldığını görürüz:

“O Peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Allâh on­lardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiş­tir. Meryem oğlu Isâ’ya açık mucizeler verdik ve Rûhu’l-Kuds ile onu güçlendirdik”. (Bakara, 253)

“Gerçekten biz peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık Dâvûd’a da Zebûr’u verdik”. (İsrâ, 55)

Burada âyeti “Biz kimi peygamberlere farklı özellikler verdik” şek­linde anlayıp peygamberlerin birbirinden üstün olmadığını, her bir pey­gamberin çeşitli yönlerden bir diğerinden sadece farklı özelliğe sahip olduğunu dile getirenlerin bulunduğu hatırlatılmalıdır. Doğrusu bu da mümkün bir yorumdur. Ancak kural gereği lafzın zahirinde bir prob­lem yoksa tevîle başvurulmamalıdır. Dolayısıyla âyette geçen tafdil, üstün ktlmak anlamına gelir. Zaten üstünlük, ayırıcı ve farklı bir özel­liğe sahip olmayı gerektirir.

Yine akla “Biz Allâh’tn peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayır­mayız” (Bakara, 285) âyeti gelebilir. Buna göre, peygamberler arasında bir ayırım söz konusu değildir. Oysa bundan maksad şudur: Peygam­berlerin bir kısmını tasdîk, diğerlerini tekzîb ederek aralarını tefrik et­meyiz. Biz, hepsini peygamber olarak kabul ederiz. Yukarıdaki âyetler ise risâlet yönünden değil, onlara verilen ayırıcı özellikler ve hususi fa- ziletler yönünden bir üstünlüğü ortaya koymaktadır.

Bir diğer husus da aklen “Peygamberleri niçin yarıştırıyoruz?” şeklin­deki bir itirazın yapılabilmesidir. Oysa biz yarıştırmıyoruz, Allâh dedi­ğini kabul ediyoruz, o kadar. Allâh da yarıştırtmıyor. Zira Allâh, sadece o peygamberlerin kıymetini tescil etmektedir. Şöyle düşünelim: Günlerden cuma; aylardan ramazan, gecelerden kadir gecesi faziletli bir gece olsun; ki öyledir. Bizler bu gün ve geceleri yarıştırtmış mı oluyoruz? Şayet cuma değil de perşembe olsun dersek, yarıştırma yaparız. Çünkü bunu aklımız­la ileri sürmüş oluruz. Tabii niye cuma olmasın da perşembe; Ramazan olmasın da Şevval olsun deme hakkımız yoktur; aynen peygamberlerde olduğu gibi. Biz onları yarıştırtmayız. Allâh ve Resûlü ne kadar demişse o kadarını deriz. Tafdil de aklın yeri yoktur. Bu gecelerin, günlerin fa­ziletini tayin eden Allâh ve Resûlü’dür. Allâh ve Resûlü’nün tayin ettiği fazilette bize düşen teslimiyet ve kadir kıymet bilmektir.

Kur’ân-ı Kerîm’de, hasâis dediğimiz sadece Hz. Peygamber’e has özellikler mevcuttur. Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

O,bir insan olmanın yanında aynı zamanda son peygamberdir, (Ahzâb, 40); risâleti evrenseldir, (A’râf, 158; Enbiyâ, 107) (Ahkâf, 29; Cin, 1-13); hanımları mü’minlerin anneleridir, (Ahzâb, 6); geçmiş-gelecek günahları affedilmiştir, (Fetih, 1-2); kendisine inanılması noktasında peygamberlerden söz alınmıştır,(Ali İmran,81);kendisine Kevser’in verildiği müjdelenmiştir, (Kevser, 1); ganimetler helâl kılınmıştır, (Enfâl, 1); âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir, (Enbiyâ, 107); onun özellikleri Ehl-i Kitâb tarafından bilinmektedir, (Bakara, 89,146); getirdiği dînin korunması teminatı verilmiştir, (Tevbe, 33); İsrâ ve Mi’râc Ona hastır, (İsrâ, 1; Necm, 1-18); çeşitli zamanlarda melekler bizzat yardım etmiştir, (Âl-i İmrân, 13, 122-123); kendisine itâat, aynı za­manda Allâh’a itâat anlamına gelmektedir, (Nisâ, 80); âhirette şehâdet ve şefâat-ı uzmâ hakkı verilmiştir, (Bakara, 143); Makâm-ı Mahmûd’la taçlanmıştır, (İsrâ, 79); ümmeti, ümmetlerin en hayırlısı kılın­mıştır, (Âl-i İmrân, 110) -bu nokta önemlidir, ümmeti en hayırlı olan bir peygamberin, kendisi de herhalde en hayırlı olmalıdır; hayatına ve beldesine yemin edilmiştir, (Hicr, 72; Beled, 1-2); kendisine ve ümme­tine, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi lutfedilmiştir. (Kadr, 1-5)

İnceleyin:  Şu Modern Klişe Gerekçeye Odaklanın Bence!!

Ayrıca, Allâh’ın diğer peygamberlerden, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e inanıp ona yardım edeceklerine dair söz alması (Âl-i İmrân, 81); Resûl-i  Ekrem (a.s.) ile konuşanların seslerini yükseltmelerinin yasaklanması (Hucurât, 2); öteki peygamberlere hem Allâh Teâlâ hem de ümmetleri kendi isimleriyle hitap ettikleri halde (Bakara, 35; Mâide, 110; Hûd, 32; Meryem, 12), Allâh’ın Hz. Muhammed (a.s.)’e ismiyle değil “Ey  Nebi” (Enfâl, 64; Ahzâb, 1), “Ey Resûl” (Mâide, 67; Talâk, 1) gibi sıfatlarla hitap etmesi; sahâbîlerin birbirlerine seslendikleri gibi, Resûlullâh (a.s.)’a seslenmelerinin men edilmesi (Nûr, 63); Kur’ân’da sadece Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatına yemin edilmesi (Hicr, 72), onun  faziletleri olarak kabul edilmiştir.

Hadîslere baktığımızda Hz. Peygamber’in tüm insanların en faziletlisi  olarak Allâh tarafından tayin edildiği anlaşılır. Onlardan bir kaçı şöyledir:

Enes (r.a) anlatıyor: Resûlullâh (a.s.) buyurdular ki: “İnsanlar (Kıyâmet günü) diriltilecekleri zaman, kabrinden ilk çıkacak olan benim. Onlar Rabb’lerinin huzuruna geldiklerinde onlar adına konuşacak be­nim. Kurtulmaktan ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) on­lara ben müjdeleyeceğim. O gün, Livâul-hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Rabb’imin katında Âdemoğlunun en değerlisi ben ola­cağım. Bunu öğünmek için söylemiyorum. ”

Ebû Sa îd el-Hudrî anlatıyor: “Resûlullâh (a.s.) buyurdular ki: Kıyamet gününde, ben, Âdemoğlunun efendisi olacağım. Elimde Li­vau-l hamd bulunacak; bunu öğünmek için söylemiyorum. O gün Âdem ile diğer peygamberler sancağımız altında olacak. Kabri ilk açılacak kimse de ben olacağım. Bunu da öğünmek için söylemiyorum”.(Tirmizi,Menakıb,1;İbn Mace,Zühd,37)

Ebû Hureyre anlatıyor: Resûlullâh (a.s.) buyurdular ki: “Kıyâmet gününde Âdemoğlunun efendisi ben olacağım. Kabri ilk açılacak kim­se ben olacağım. İlk şefâat isteyen, şefâat etmesine izin verilip şefâati ilk kabul edilen de ben olacağım”. (Müslim, Fezâil, 3; İbn Mâce, Zühd, 37.)

Übeyy b. Kâ’b anlatıyor: Resûlullâh (a.s.) buyurdular ki: “Kıyâmet günü geldi mi ben peygamberlerin imâmı, hâtibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok.”(Tirmizi,Menakıb,3)

Câbir b. Abdullah anlatıyor: Resûlullâh (a.s.) buyurdular ki: “Ba­na beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiç­birine verilmemiştir.

Her peygamber, sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kırmızılara Acemlere ve siyahlara (Araplara) da gönderildim.

Bana ganimetler helâl kılındı. Halbuki benden öncekilerden kim­seye helâl değildi.

Yer bana pâk ve mescid kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar.

Ben, bir aylık mesafede olan düşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum.

Bana şefâat (etme yetkisi) verildi.”(Buhari,Teyemmüm,3,Salat,56,Humus 8)

Huzeyfe b. el-Yemân anlatıyor: Resûlullâh (a.s.) buyurdular ki: “İn­sanlara karşı üç şeyle faziletli (üstün) kılındık:

Saflarımız meleklerin safları düzeninde kılındı.

Arzın tamamı bize mescid kılındı.

Toprak bize, su bulamadığımız zaman, tahûr (temiz ve temizle­yici) kılındı.”(Müslim,Mescid 4)

Ebû Hureyre anlatıyor: Resûlullâh (a.s.) buyurdular ki: “Her pey­gambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir. Ama bana verilen (mucize) ise vahiydir ve bunu bana Allâh vahyetmiştir. Bu sebeple Kıyâmet günü, diğer peygamberlere nazaran etbâı en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum.”(Buhari,Fezailu’l Kur’an,1,İ’tisam 1;Müslim,İman 239.)

 

Bunlar açıkça Hz. Peygamberin diğer peygamberlerden üstün olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Hz. Peygamberin, kendisinin diğer peygamberlerden üstün tutulmasını yasaklayan hadîsleri de vardır. Mesela;

İnceleyin:  Akıl-vahiy çatışması (mı?)

 

İbn Abbâsin nakline göre, Hz. Peygamber, Yûnus Peygamberi kastederek şöyle buyurmuştur: “Hiçbir kulun ‘Ben Yûnus b. Metta’dan hayırlıyım’ demesi uygun değildir”.(Buhari,Enbiya 35;Müslim,Fezail 166)

 

Ebû Hureyre’den nakledildiğine göre bir Yahudi, “Mûsâ’yı bütün insanlardan üstün kılan Allah’a yemin ederim ki” deyince, bunu duyan Ensâr’dan biri “Resûlullâh aramızda yaşarken sen bu sözü nasıl söylersin?” diyerek ona bir tokat attı. Bu olay Resûlullâh’a anlatılınca “Peygamberlerin birini diğerinden üstün tutmayınız” buyurdu. ”.(Buhari,Enbiya 35;Müslim,Fezail 159)

Kadî Iyâz’a göre, bu hadîslerin yorumu hakkında bazı görüşler ileri sürülmüştür. Şöyle ki;

Resûlullâh’ın kendisini diğer peygamberlerden üstün tutmayı yasaklaması, Âdemoğlunun efendisi olduğunu

a-Allâh’ın kendisine bildirmesinden önceydi. İşte bunun için ashâbına “Benim  diğer peygamberlerden üstün olduğumu söylemeyiniz” buyurdu. Çünkü peygamberlerin birbirinden üstün olduğunu söylemek İlâhî bir bilgiyi gerektirirdi.

b-Tevazu sebebiyle böyle söylemiştir. Büyüklenmeyi ve kendini beğenmeyi yasaklamak istemiştir. Bu görüş itiraza müsait bir görüştür. (Kadî Iyâz, burada, itiraz noktasını açıklamamıştır. Bize göre, bir sebebin de tevazu olması mümkündür. Bu şekilde üm­metine -kendisi böyle bir nimete sahip olduğu halde övünmemesiyle- tevazuyu öğretmek istemiştir)

c-Peygamberimiz, bazı peygamberleri küçümsemeye meydan ver­memek için onların bir kısmını diğerlerine üstün kılmayı yasakla­mıştır. Özellikle Yûnus (a.s.)’ın bazı tavırları hakkında Kur’ân’da açıklamalar yapıldığı için onun yüksek mertebesini bilmeyenlerin kendisini küçümseyebileceği düşüncesiyle bu yola başvurmuştur.

d-Peygamberimiz, peygamberler arasında nübüvvet ve risâlet bakı­mından bir üstünlük bulunduğunu söylemeyi yasaklamıştır. Çün­kü bütün peygamberler, peygamber olmak bakımından birbiri­ne eşittir. Üstünlük, ahlâk ve amelleri güzelleştirmede, Allah yo­lunda gösterilen gayretlerin mertebelerinde, insanlarla güzel ge­çinmede söz konusudur. Peygamberlik görevi bakımından değil, peygamberlerin şahısları arasında üstünlükten söz edilebilir.(Şifa-i Şerif Şerhi,Y.Kandemir,1,475-476)

Hz. Mûsâ olayıyla ilgili şu da söylenebilir: Hz. Peygamber, ashâbının bu tür tartışmalar içinde olmasını arzu etmemiş, “peygamberleri birbirinden üstün tutmayın” buyurarak olayların büyümesini engelle­mek istemiştir. Bu yorum, son maddeyle uyum içindedir. Allâh Resûlu hem nübüvvet bakımından herkesin Allah’ın peygamberi olduğu­nu vurgulamış hem de olayların daha da büyümesine mani olmuştur.

Son olarak Kadî Iyâz’ın temas etmediği bazı yorumlara yer verelim.

Âyetler, peygamberler arasında üstünlüğün olduğunu ortaya ko­yuyor. Hadîsler ise kişinin hevasına ve kendi aklına dayanarak peygamberler arasında üstünlük görmeyi yasaklıyor. Dolayısıy­la, delîle dayalı olarak üstün görmekten nehiy yoktur.

Bu konudaki âyetler, Allâh’ın bazı peygamberlerini bazısına üs­tün kıldığını haber vermek içindir. Hadîslerdeki nehiy ise in­sanların peygamberler arasında üstünlük görmelerine yönelik­tir. Dolayısıyla nehiy, hususi olarak insanlar içindir. Hiç kim­se peygamberler arasında üstünlük göremez. Sadece Allâh mahlûkâd arasında dilediğini diğerine üstün kılar.

Yavuz Köktaş – Kurana Aykırı Görülen Hadisler

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir