Günahın Küçük Ya Da Büyük Oluşunun Tespiti

images-12-300x179 Günahın Küçük Ya Da Büyük Oluşunun Tespiti

Küçük günahla büyük günah arasındaki fark tespit edilmek istendiğinde büyük günahlarla ilgili olarak ayet ve hadislerde beyan edilen mefsedetlere bakılır. Mefsedeti en az olan büyük günahtan daha az mefsedet içeren amel­ler küçük günah, daha fazla ya da eşit derecede mefsedet içerenler ise büyük günahtır.

Allah’a ya da Resulüne sövme, veya O’nlardan birini yalancılıkla suçla­ma, Hz. Peygamberi aşağılama, Kabeye pislik sürme, Kuran’ı çöplüğe atma fiillerinin her biri; Allah (cc) tarafından büyük günah oldukları açıklanmadı­ğı halde günahların en büyüklerindendir.

İffetli bir kadının ırzına geçecek kimse için kadını yakalayıp tutmak, ya da müslüman bir kimseyi, onu öldürecek kimse için tutmak günahların en büyüklerindendir. Bunların mefsedetinin, büyük günah olan yetim malı ye­mekten daha büyük olduğunda şüphe yoktur.

Müslümanları yok edeceklerini, kadın ve çocuklarını esir alacıklarını, mallarını yağmalayacaklarını, kadınlarına tecavüz edeceklerini, yurtlarını harap edeceklerini bile bile müslümanların zaaf noktalarını kafirlere bildir­mek günahların en büyüklerindendir. Zira sebep olduğu mefsedet, ordunun hareket edeceği zaman cihaddan kaçmaktan çok daha büyüktür; ki cihaddan kaçma büyük günahlardandır.

Yine bir kimseye onun öldürülmesine sebep olacağını bile bile yalan söylemek büyük günahlardandır: Halbuki bir kimseye bir tane hurması­nın alınmasına vesile olacak bir yalan söylemek büyük günahlardan değil­dir.

Allah (cc) yalancı şahitlik yapma ve yetim malı yemenin de büyük günah­lardan olduğunu beyan etti. Bu fiillerin sonucunda ortaya çıkan haksızlık önemli miktarda bir malla ilgiliyse bunun büyük günah olduğu açıktır. Söz konusu olan mal önemsiz bir şeyse bunun büyük günah olup olmadığı pek net değildir. Bu mefsedetlerden kaçınmak için bunlar da büyük günah kabul edilebilir. Nitekim bir yudum şarap içmekle mefsedet gerçekleşmediği hal­de bu da büyük günahlardandır. Ancak mallarla ilgili bu meselenin büyük günah olup olmadığı konusunda hırsızlık suçunun gerçekleşmiş olması için aranan miktar ölçü olarak benimsenebilir.

Hakimin hak olmayan bir şeye hükmetmesi de büyük günahtır. Yalancı şahit hükmün verilmesine sebeptir, aracıdır. Hakim ise bizatihi hükmü ve­rendir. Sebep olma büyük günah ise doğrudan yapma daha büyük günahtır. Buna şu durumu örnek verebiliriz: İki yalancı şahit, bir kimse aleyhinde öl­dürülme cezası verilmesi gereken adam öldürme suçunu işlediğine dair şa­hitlik yapar, hakim de bu doğrultuda hüküm verip davalıyı öldürüldüğü id­dia edilen kimsenin yakınlarına teslim eder ve onlar da adamı öldürürler. Halbuki hepsi şahitlik yapanların yalancı olduğunu bilmektedir. Bu durum­da yalana şahitlik büyük günah, hakimin davalı aleyhine hükmetmesi daha büyük günah, öldürülen kimsenin yakınlarının davalıyı öldürmeleri ise hep­sinden daha büyük günahtır.

İnceleyin:  Modern Bir Put: Hazcılık

Mefsedetlerin aynı derecede mi yoksa farklı derecede mi olduklarım tes­pit etmek zordur. Bunu ancak Allah’ın muvaffak kıldığı kimseler yapabilir. Mefsedetlerin özellikle birbirine denk olduklarını tespit etmek, farklı olduk­larını tespitten daha zordur. Maslahat ve mefsedetlerin derecelerini tespit et­mek ancak ilgili konuya açıklık getirmekle mümkün olur.

Bir şeyin büyük günah olduğunun ayet ve hadisle bildirilmesi, o şeyin di­ğer büyük günahlara denk olduğu anlamına gelmez. Resulullah şöyle bu­yurmuştur: “Kişinin ana babasına sövmesi büyük günahlardandır. Ashab (s.a.v.) dedi ki, ey Allah’ın Resulü kişi anasına babasına nasıl söver? Buyur­du ki, başka bir adamın babasına söver kendi babasına sövmüş olur, anasına söver kendi anasına sövmüş olur.” [29]

Hadiste ana babaya dolaylı olarak söv­menin büyük günah olduğunun belirtilmesi, doğrudan sövmenin daha bü­yük günah olduğu anlamına gelir. Hadis Buhari’de de şu şekilde geçmekte­dir: “Kişinin ana babasına lanet etmesi günahların en büyüğüdür. Sahabe, ey Allah’ın Resulü kişi ana babasına nasıl lanet eder diye sorar. Buyurdu ki; ki­şi bir başkasının babasına söver kendi babasına sövmüş olur, anasına söver kendi anasına sövmüş olur.” [30] Hz. Peygamber sövmeye nazaran çok daha kötü bir fiil olması hasebiyle lanet etmeyi günahların en büyüğü olarak zik­retti.

Resulullah (s.a.v.) ana babaya itaat etmemeyi de büyük günahlardan say­dı. Ancak ne derece itaatsizliğin büyük günah olduğu tartışmalıdır. Ana ba­baya itaatsizlik ve onlara ait haklarla ilgili güvenilir bir kaide bilmiyorum. Zira başkaları hakkında haram olan şey onlar hakkında da haram, başkaları için vacip olan şey onlar için de vaciptir.

Ana babasının emrettiği her şeyi yapması ya da yasakladığı her şeyi terk etmesinin evlada vacip olmadığı konusunda alimler ittifak etmiştir. Evladın ana babanın izni olmaksızın cihada çıkması haramdır. Zira evladın ölmesi ya da bir uzvunu kaybetmesi, hem onları geçim sıkıntısına sokabilir, hem de onlara büyük acı verir. Ana babanın evlatlarının hayatını ya da bir uzvunu kaybetmesi açısından tehlikeli gördükleri sair yolculuklar da böyledir. Ana baba nafaka, giyinme ve barınma ihtiyaçlarını karşılama hususunda aynı de­recede zayıf kabul edilir.

Bazı âlimler büyük günahların tespiti hususunda şöyle bir Ölçü benimse­mişlerdir: Nasslarda hakkında tehdit, had cezası ya da lanet bulunan şeyler büyük günahlardandır. Mesela arazinin sınırlarım değiştirmek bu konuda lanet söz konusu olduğundan büyük bir günahtır. Yine bir mümini katletmek hakkında tehdit ve lanet vaki olduğu için büyük günahtır. Yol kesip eş­kıyalık yapma, zina, hırsızlık ve namuslu bir insana zina iftirasında bulun­ma, haklarında had cezası vaki olduğu için büyük günahlardandır. Bu du­rumda hakkında tehdit, had cezası ve lanet bulunan şeylerle aynı derecede mefsedet içeren ya da bunlardan daha fazla mefsedet içeren şeyler de büyük günahtır.

İnceleyin:  Ehl-i Beyt’e Bakış Açımız-4

Şöyle bir soru gelebilir; fayda ve zararı olmayan yalan küçük günahtır, öyleyse Allah ve hafaza melekleri dışında iftira atılan kimse de dahil hiç kimsenin duymayacağı şekilde iffetli bir insana iftira niye had cezası gerek­tiren büyük günah olsun? Üstelik hiç kimse duymadığı için iftiraya maruz kalan için herhangi bir hoşnutsuzluk da söz konusu değildir. Gerçekten de bu durumda mefsedet olmadığı için had cezası gerektiren büyük bir günah söz konusu değildir. Bu şekilde iftira eden kimse ahirette açıkça iffetli insa­nın yüzüne karşı iftira eden ya da iftirayı insanlar arasında dile getiren kim­senin çarptırılacağı cezaya da çarptırılmaz. Sadece yalanında ısrar etmeyen yalancı kişinin çarptırılacağı cezaya çarptırılır. Şair şöyle demiştir;

Sana eziyet veren şey, onun senin yüzüne karşı söylediği sözlerdir

Arkandan konuşanların sözleri ise sanki hiç söylenmemiş gibidir.

Şair o kimseyi herhangi bir zarar ve rahatsızlık vermediği için hiç söyle-meyene benzetmiştir.

Şu da sorulabilir; iffetli kimsenin gıyabında ona iftira atan kişiye niye had cezası verilsin? Zira iftirayı duymadığından karşı taraf için mefsedet söz ko­nusu olmaz.

Buna şu şekilde cevap veririz: Had cezası gerekir, çünkü şayet iftira ka­dına ulaşırsa onun için sadece yüzüne karşı söylenmesinden daha kötü ola­caktır, insanların önünde iftira atılınca, insanlar o kimseyi hor görür, onun­la olan bağlarını koparır, ilişkilerini keserler. Bu tür iftiralar çoğu zaman yayılır ve iftira atılan kimsenin kulağına gider. Halbuki başka kimsenin ol­madığı bir yerde sadece kişinin yüzüne karşı söylenmesi böyle değildir. İn­sanoğlu da gıyabında namusuna halel getirecek şeylerin söylenmesinden hoşlanmaz. Ama başka kimsenin olmadığı bir yerde kişinin yüzüne söyle­nen iftiranın dil ile söylenmesiyle sadece kalpten geçirilmesi arasında pek fark yoktur.

Izzeddin Ibn Abdüsselam – Islami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri,syf.48-51

[29] Müslim, Kitabu’1-iman, 1 /92

[30] Buhari, Kitabu’1-edeb, 10/463

ilimdunyası.com

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir