Hazret-i Mevlânâ; birçok cepheleri olan bir varlık. Ancak bütün cepheleri ile tek varlık. San’at sahasında bir san’atkârı lâyıkiyle anlamak için, onun bütün cephelerini idare eden ve onu bir vahdet hâlinde gösteren hâkim ve temel karakterini bulmak lâzımdır. Çün- ki, nazarî olarak insan uzviyyeti nasıl bir vahdet ve âhenk içinde hareket ediyorsa, mânevî hüviyeti de aynı […]
Mevlânâ, insanın iç dünyasındaki iç huzursuzlukların çoğunun ihtiraslarından kaynaklandığına işaret eder. Uykunun, hırsı gidererek insanları rahatlattığını belîrten Mevlânâ, gecenin bu yüzden rahmet vesilesi olduğunu ifade eder.406 Mevlânâ, erken yaşlarda ıslâh edilmeyen hırsın, zaman geçip yaşlandıkça insanı daha elîm trajedilere sürükleyeceğini ve zavallı duruma düşüreceğini belirtir. Hırs-ı pîrînin insanı ne hâllere düşüreceğini vurgulamak amacıyla, yaptığı makyaja […]
Konya… Oğuzlar’ın ilk hakikî sükûnete kavuştuğu şehir. Bursa’ya varan menzil, İstanbul’a akan ırmak. Davud-i Kayserî’nin su içtiği pınar, Molla Fenarî’nin feyz aldığı kaynak, Şeyh Galip’in mirî malı, Dede Efendi’nin nağmelerini devşirdiği hayali. Uluğ Keykubad’ın karargâhı; akıl ve adaletin nizam-ı âleme dönüştüğü, bilgi ve eylemin buluştuğu ilk yer [—idi]. Oğuzlar ‘bağdaş kurup’ Konya’yı kurdular; çünkü “şehir […]
İslam sanatlarında gerçekliği aşma düşüncesiyle aşk arasındaki ilgi, bir bakıma, gerçeklik kaygısıyla trajik arasındaki ilginin yerini alır. Aşk’ta hamleler, trajikte düzenli bir gelişme, yani olaylar serisi vardır. Gerçekçilik illiyet (causalité) ilkesini de beraberinde getirdiği için, belirli bir yönde gelişen olayların arasında zorunlu bir sebep netice münasebeti düşünülür. Bu yüzden kahraman kaçınılmaz sona varmak zorundadır. Oluşun […]
0 Yorumlar