Deve İdrarının İçilmesi Hakkındaki Hadis-1: Edip Yüksel’e Cevap
Edip Yüksel: Zalim sultanları, valileri ve kumandanları peygamberin hayatından örnekler ile desteklemek için “Peygamber şair kadını iki atın üzerine koyup ikiye yardı” veya “Şifa için deve sidiği içmelerini tavsiye ettiği kişiler çobanını öldürünce onları yakalatıp gözlerini kızgın çivilerle oydu” gibi hadisler uydurdular. (1)
Cevap: Hadisteki müsle uygulaması mensuh olmakla birlikte hadisten çıkarılan en önemli sonuç kısasın meşruluğudur. Yani Edip’in iddia ettiği gibi hadis zalim sultanın zulmüne bahane oluşturmuyor. Hadis için en fazla şunu diyebiliriz: Birisi haksız yere diğerinin gözünü çıkarırsa kendi gözü de kısas olarak çıkarılır. Yani zalim sultan önce karşındakinin böyle bir saldırganlığını bekleyecek. Ondan sonra karşılık verebilecek. Bu zulmün ve zalimin tabiatına ters bir mesele.
Maide 45: Orada onlara: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara ödeşmeyi emrettik….Bu çeviri Edip’in. Buna göre hadisin içeriğini neden yadırgıyor? Önce onlar Allah Resulü’nün (s.a.v.) çobanlarını aynı şekilde öldürmüşlerdi.
Resulullah (s.a.v.) tarafından yapılan müsle kısas olarak gerçekleştirilmiş, daha sonra mutlak olarak yani kısas olarak da olsa yasaklanmıştır. Müsle yapan birisi ölümü hak etmişse kendisine müsle yapılmaz sadece öldürülür. Eğer öldürülmeyi hak etmemişse şu ayetten dolayı kısas olarak müsle yapılır: “…Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralamalarda kısas olunur..” (2)
Edip Yüksel: Muhammed bir işkenceci değil, kibar, hoşgörülü ve şefkatli bir liderdi (3:159; 6:54; 21:107; 68:4). Deve sidiğini ilaç olarak önerdiği hikayesi son derece şüphelidir (7:157). Böyle bir şeyi önermiş bile olsaydı, bu onun sadece yetiştiği kültürü ve ilaçlar konusundaki bilgi yoksunluğu yansıtacaktı. (3)
Edip Yüksel: Sevgili Peygamberimize bir şekilde isnat edilen bu ağır iftiraları yazmaya başlamadan önce “Yazmaya bile utanıyoruz!”, “Haşa!”, “Tenzih ederiz!” gibi cümleler kurmak, yerinde olacak gibi görünüyor:….24.Muhammed Peygamber şifa niyetine deve sidiği içermiş, içtirirmiş. (Buhari, Müslim, Nesai, Tirmizi, Ebu Davud, İbn-i Mace) (4)
Tenkit: Görüldüğü gibi birinci alıntı ile 2. örtüşmüyor. Birinci de 2 ihtimalli bir yorum varken 2. de hadisin iftira olduğu sonucuna ulaşılmış. Acaba Edip, birinci kavl ile 2. arasında hadis üzerinde derin analizler ve araştırmalar mı yapmış ki fikrini değiştirmiş? Öyle olmadığını hem o hem de biz çok iyi biliyoruz. Bu duruma göre son alıntıya cevabımız Edib’in birinci yaklaşımını önüne getirmektir. Yani bu hadisin Allah Resulü’nün (s.a.v.) yetiştiği kültür ve bölgeye ait bilgi birikiminin bir ifadesi olma ihtimalini nasıl yok sayıyorsun?Biz böyle düşünmesek te Edip’in perspektifine, -aşağıdaki “entel” gibi-“entelektüel zekasına” yansıyan böyle olmalıydı. Bizim itikadımız farklıdır zira, Ehli sünnet, Allah Resulü’nün vahiyle veya içtihadıyla (Ehl-i sünnetin bazısı bunu kabul etmez) konuştuğuna inanır.
Edip Yüksel, Kuran dışı vahyi kabullenmekte zorlanıyorsa önündeki “makul” seçenek; bu tavsiyelerin örfe, bölgesel ve tarihsel koşullar muvacehesinde tedavi yöntemleri hususundaki birikime ve tecrübe edilmiş reçetelere, toplumun hafızası ve deneyimlerine atıf olmalıydı. Herhangi bir mücbir sebep yokken doğrudan hadisi inkar etmenin ne anlamı olabilir? O nedenle kendi pozisyonu açısından 2. si değil birincisi daha tutarlıdır. Aynı paralelde bir alıntı yine bir hadis tenkitçisinden:
Enbiya Yıldırım: Hz. Peygamber’in sahip olduğu bilgilerin önemli bir kısmı Arap geleneğinin binlerce yıllık ürünüydü. Cahiliye döneminde bitkisel yollarla tedavi oldukça yaygındı. Bu sebeple Hz. Peygamber’in tıbbi reçeteleri veya telkinleri kendisinin buluşları olan ve önceden bilinmeyen şeyler değildi; eski Arabistan tıbbının bir parçası idi. Örneğin balla tedavi, hacamat, dağlamak; rukye; sarımsak, soğan, kimyon, kereviz, hardal, çemen, enfiye, çörek otu gibi bitkilerin tedavide kullanılması yanında dişlerin sağlıklı korunması için arak ve bazı ağaçları fırça olarak kullanmak, göz iltihabı için ismid ve diğer sürme çeşitleriyle tedavi olmak, lavman (hukne), yaraların tedavisinde zakkum kullanmak bilinen tedavi usulleriydi. Cüzzam, sedef, humma (sıtma) maruf hastalıklardı. Sünnet olmak da çok yaygın idi.(1)Bölgenin birikimi yanında, belli oranda, güney-batı İran’daki Cundişapur’daki tıp eğitim ve öğretiminin sunduğu bilgiler de Arabistan’da uygulanmaktaydı.(2)
Hz. Peygamber’in bulunduğu muhitte -Haris b. Kelede gibi (3)- tabii tıbbı uygulayan pek çok halk doktoru vardı. (4) örneğin Resulullah hastalanan Sa’d’ı ziyaret eder ve tedavisi için doktor çağrılmasını ister. Çağrılan Haris b. Kelede hurma ezmesiyle sütün karıştırılarak bulamaç halinde yedirilmesini ister, uygulama sonunda Sa’d iyileşir.(5) Aynı şekilde Hz. Peygamber hastalanan Ubeyy b. Ka’b’a tabip gönderir, o da onu dağlar. Hz. Aişe de sahip olduğu geniş tıp bilgisini Hz. Peygamber’in hastalığında her yandan gelen tabiplerin tedavi için önerdikleri ve kendisinin de uyguladığı tedavi yöntemlerine bağlamıştır.(6) Bu rivayetleri bir arada düşündüğümüzde bölgede oldukça fazla sayıda tabii tıbbı uygulayan halk doktoru bulunduğunu anlıyoruz.(7)
Hz. Peygamber’in diğerleri kadar olmasa bile başka milletlerin uygulamalarından ve tecrübelerinden de istifade ettiğini görüyoruz. Örneğin bir hadiste şöyle geçmektedir: “Emzikli kadınla cinsel ilişkiyi yasaklamayı düşünmüştüm ancak, Rumlarla Farslıların bunu yaptıklarını (ve çocuklarının zarar görmediğini) görünce vazgeçtim.”(8)
Dolayısıyla, Hz. Peygamber’in uyguladığı veya tavsiye ettiği metotların kendisinin icat ettiği yöntemler olduğu söylenemez.(9)Onun uygulamaları ve tavsiyeleri uzun tecrübelere dayanmakla birlikte sistematik bir denemeye dolayısıyla tabii kanunlara istinat etmeyen, insanların bedenlerine göre testleri yapılmamış ve önemli kısmı bedevi Arap tecrübelerine dayalı şeylerdi. Bu sebeple bunların ilahiliğinden söz edilmemesi gerekir. Ayrıca bu tür bilgileri Hz. Peygamber’den nakleden sahabenin olağanüstü bir şey naklediyormuş, yeni bir durummuş gibi bir tavır içinde olmamaları, bunların bilinen hususlar olduklarını göstermektedir. Dolayısıyla bunlar Hz. Peygamber’in hayatını en ince ayrıntısına kadar anlatmaya çalışan sahabilerce doğal olarak aktarılmış bilgilerdir.
Hz. Muhammed’in uyguladığı veya uygulattığı yöntemlerin veya bunlarla ilgili tespitlerinin ilahiliği söz konusu olmadığına göre, bunların her zaman doğru olmayabileceği, en azından tetkike muhtaç olduğu ve kendi zamanıyla kayıtlı kalabileceği söylenebilir. Mesela deve idrarıyla tedavi… gibi.
————
1- Bkz. Ali, el-Mufassal fî Târîhi’l-Arab. VIII/390-418. Aynı şekilde, (sıhhati üzerinde tartışmalar olan) Hz. Peygamberin hastalanan bir guruba tavsiye ettiği, develerin idrarlarını içerek tedavi olmaları yöntemi de(Bkz. Buhârî, Hudûd, 17, Rakam: 6804) Hz. Peygamberin başlattığı bir uygulama değildir. Çünkü cahiliye şairi Lebîd b. Rebia el-Amirî’nin şiirinde geçtiğine göre, onlar develerin bevillerini tedavi için kullanıyorlar, bazen da hastaların içmesi için kaynatıyorlardı. Bkz. Lebîd, Şerhu Dîvâni Lebîd, s. 116’dan nakleden Ali, a.g.e.,: VIII/397. Beyhakî de midede su birikmesi durumunda develerin bevillerinin içildiğini nakleder. Bkz. Ma’rife, III/370-1.
2- Bkz. Fazlur Rahman, İslam Geleneğinde Sağlık ve Tıp, s. 61.
3– Pek çok bölgeyi gezen, Fars bölgesinde geleneksel tıp bilgisini öğrenen ve çok sayıda tedavi yöntemini uygulayan -son derece birikimli bir insandı. Bkz. İbn Ebî Useybia, Uyûnu’l-Enbâ, s. 145.
4– O dönemdeki halk doktorları ve uygulamaları için bkz. İbn Ebî Useybia, a.g.e., s. 145.
5- İbn Ebî Useybia, a.g.e., s. 145; Karabulut, Tıbb-ı Nebevi Ansiklopedisi, 1/312 (İbnu’s-Sunnî, et-Tibbu’n-Nebevi, vr. 316’dan). Yine Haris b. Kelede’nin “Kan çoğalınca çıkarmak gerekir.” dediği nakledilmiştir. Bkz. İbn Ebî Useybia, a.g.e., s. 147. Hz. Peygamber de aynı gerekçeyle (Tirmizî, Tıb, 12, Rakam: 2053); İbn Mâce, Tıb, 22, Rakam: 3486), baş ağrısı nedeniyle (Buhârî, Tıb, 15, Rakam: 5701) ve attan düşmesi sonucunda incinen ayağını tedavi ettirmek için ayağından (İbn Mâce, Tıb, 21, Rakam: 3485) hacamat yaptırmıştır. Bunların hepsinde, fazla kanı çıkarmak suretiyle tedavi olmayı hedefliyordu.
6– Bkz. Musned, VI/67.
7 –Araplarda uygulanan tedavi metotlarıyla ilgili olarak bkz. Câhız, el-Bursân ve’l-Havlân, s. 53-5.
8- Müslim, Nikah, 24 (Rakam: 140).
9- Bkz. İbn Haldun, Mukaddime, III/1143-4; Hamidullah, İslam Peygamberi, II/779 vd.; el-Mufassal fî Târihi’l-Arab, VIII/381 vd.; Fazlur Rahman, İslam Geleneğinde Sağlık ve Tıp, s. 48: Denizkuşları, Kuran-ı Kerim ve Hadislerde Tıb, s. 9-12. (5)
Değerlendirme: Hadisi reddetmede henüz Edip Yüksel seviyesine ‘ulaşamamış’ Enbiya Yıldırım, doğrudan inkar etmiyor ama nübüvvetin ilahi bağlantısını içinde taşıyan Tıbb-ı Nebevi kavramı yerine Allah Resulü’nün (s.a.v.) beşeriyetini ön plana çıkaran, toplumun tıbbi birikimi ve hastalıklar için deneyimlediği çareler manasına indirgiyor.
Yani ehl-i sünnet Allah Resulünün (s.a.v.) vahiyle konuştuğunu kabul ederek ondan gelenleri Tıbb-ı Nebevi olarak vahiyle ilişkili olan bir bağlama yerleştirirken, Enbiya Yıldırım bunun ilahiliğini/vahiyle irtibatını reddederek halk hekimliği şeklinde beşerileştirmekte; Edip Yüksel ise tümden reddetmektedir. Burada iki tarafın görüşü peygamber tasavvurunda ve özellikte beşeriyeti noktasında düğümlenmektedir. (6)
Bu durumda Edip’e şunu sorarız: Asgari bir görüş olarak, halk hekimliği ihtimalini reddedecek argümanınız nedir? Yukarıda verilen bilgiler çerçevesinde bakarsak; Hz. Peygamberin hastalanan bir guruba tavsiye ettiği, develerin idrarlarını içerek tedavi olmaları yöntemi de (Bkz. Buhârî, Hudûd, 17, Rakam: 6804) Hz. Peygamberin başlattığı bir uygulama değildir. Çünkü cahiliye şairi Lebîd b. Rebia el-Amirî’nin şiirinde geçtiğine göre, onlar develerin bevillerini tedavi için kullanıyorlar, bazen da hastaların içmesi için kaynatıyorlardı.
***
(1) http://19.org/tr/sahih-hadis-nasil-uydurulur/
(2) http://ravzaimutahhara.blogspot.com.tr/2015/12/ksasn-infaz-usulleri-ve-ksas-yalnz.html
(3) http://19.org/tr/manifesto-turkish/
(4) http://19.org/tr/sahih-hadislere-ornekler/
(5) Enbiya Yıldırım, Hadis Meseleleri, s. 84-86
(6) bkz: Allah Resulü’nün (s.a.v.) Beşeriyetine Dengeli Bakış
Yazının 2.ve 3.bölümü için bknz:
2-http://ravzaimutahhara.blogspot.com.tr/2016/05/deve-idrarnn-icilmesi-hakkndaki-hadis-2.html
3-http://ravzaimutahhara.blogspot.com.tr/2016/05/deve-idrarnn-icilmesi-hakkndaki-hadis-3.html