Yetmiş Üç Fırka Yorumu

 ehlisunnet-mezhepleri Yetmiş Üç Fırka Yorumu

el-Pezdevî

Ebû’l-Yusr el-Pezdevî (ö. 493/1100), 421 yılında Türkistan’da Nesef/Pezde’de doğmuş; ilk tahsilini, Hanefi-Maturidi geleneği içinde babasından almıştır. Semerkant ve Buhara’da bulunmuş; bu arada Kadılık yapmıştır. Tahsili sırasında İmam Mâturîdî ve Eş’arî’nin eserlerini inceleme fırsatını bulmuştur. Eserlerinde çok kolay bir üslup kullanmasından dolayı (kardeşi Ebû’l-’Usr’un aksine) Ebû’l-Yusr adıyla anılmaktadır. Buhara ve Maveraünnehir’de önde gelen Hanefi-Maturidi bilginidir. Maturidiliğin sistemleşmesi ve yayılmasında ciddi katkı ve gayretleri vardır. 493 yılında Buhara’da vefat etmiştir.

Ehl-i Kıblenin görüşleriyle (mezheb) ilgili olarak, Ebû Mansur el-Maturîdî ve Ebu’l-Hasan el-Eş’arî, Kaderiyyeden el-Ka’bî ve yine böyle diğer bazıları gibi, eski âlimler (mutekaddimin), Makalat’larında, görüşlerini bir sayı ile sınırlamamışlardır. Ancak bazıları Hz. Peygamber’den rivayet edildiği üzere bunu yetmiş iki fırkaya hasrettiler: “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır; bunlardan biri hariç diğerleri nardadır.”

Lü’lüyat sahibi Mekhul Nesefî’nin bu konuda bir eserini gördüm; orada onları altı sınıfa ayırmıştır: Kaderiye, Cehmiyye, Revafız, Haruriyye, Cebriye ve Mürcie. Bundan sonra her sınıfı altı fırkaya bölmüş; böylece sayı 72’e çıkmış oldu. Mekhul’den başkaları da bazı tasnifler yaptılar ve farklı bir şekilde bölümlere ayırdılar. Ebu’l-Hasan el-Eş’arî ise bunları on sınıfa ayırmıştır…

Hz. Peygamber’in “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Onların biri hariç hepsi cehennemdedir” hadisi, hasr üzere değil, kesret (çokluktan kinaye) üzeredir. Nitekim Allah Teâlâ, şöyle buyurmuştur: “Onlar için ister af dile, ister dileme, yetmiş defa af dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir…” (Kur’ân 9: 80). Hasan Basrî’den (ra) de böyle rivayet edilmiştir. Akıllı kişiler ayeti böyle anlamaktadır. İhtilaflar yetmiş bine ulaşır ve bidatler her vakit artar. Mezhebin esasları ise altıyı gelmez…

el-Pezdevî, Ebû’l-Yusr 1963. Usulu’d-din, tahk. Dr. Hanz Peter Linss, Kahire, s. 241, 257.
Çeviren: Osman Karadeniz

—————– el-Bağdâdî

Abdu’l-Kâhir el-Bağdâdî (ö. 429/1037), tahminen 350 yıllarında Bağdat’ta doğ­muştur. İlk tahsiline babasının yanında başladı, sonra Nişabur’a giderek orada ta­mamladı. Nişabur’un işgali üzerine İsferayin’e gitmiş ve orada Ebû İshak İsferayini’nin derslerine devam etmiştir. Hocasının ölümünden sonra yerine geçerek ilmî tedrisata devam etmiş ve muhtemelen burada vefat etmiştir. Bu arada Horasan’da bulundu ve orada pek çok talebe yetiştirdi. Fıkıh ve kelam alanında derin bilgisi vardı.

İnceleyin:  Dört büyük İmâmın ve diğerlerinin,İmâmı Azam'ı medihlerini bildirir

Bu sebeple “üstad” ve “kelamcıların hücceti” gibi ünvanlarla anıldı. Pek çok alanda ilim tahsil eden Bağdadi, özellikle kelam, mezhepler tarihi, fıkıh, edebiyat ve matematik gibi konularda üstad kabul edilir. Bir taraftan ders okuturken, diğer taraftan da kendinden sonra gelecek olanların istifade edeceği kıymetli eserler yaz­dı. Ehl-i Sünnet yolundan ayrılan fırkalara cevaplar vererek onların bozuk fikirlerini çürütmeye çalıştı. el-Fark beyne’l-fırak ve Usulu’d-din adlı eserleri kendisinin bu ko­nudaki geniş bilgisini gösteren en meşhur eserleridir. Bunlara ek olarak şu eserleri de kaydedebiliriz: Te’vilü Müteşabihi’l-ahbar, Fedayihu’l-Mutezile, Fedayihu’FKerramiy- ye, Mi’yar-un-nazar, el-Milel ven-nihal, et-Tahsil fi usul-il-fıkh, en-Nasih ve’l-mensuh ve Nefyü halkı’l-Kur’ân. Özellikle Kaderiyye gibi bazı fırkalara karşı yazılan reddiyeleri kaydetmesi, kelam ve mezhepler tarihi açısından önemlidir. Ancak bütün bunlann yanında Bağdadi, fırkaların görüşlerini aktarırken ve onlara karşı yönelttiği eleşti­rilerinde aşırıya gittiği, bazı müelliflerin gözünden kaçmamıştır. Her şeye rağmen Eş’ariliğin sistemli bir ekol haline gelmesinde Bağdadi’nin payı büyüktür. Bu nedenle Kelam alanında dikkati çeken bazı fikirleri vardır.

—————————-

Ümmetin bölünmesiyle ilgili hadisin birçok isnadı vardır. Bu hadisi sa­habeden birçoğu rivayet etmiştir.

İlk dört halifenin, kendilerinden sonra ümmetin fırkalara bölüneceğini; bunlardan yalnızca bir fırkanın kurtuluşa ereceğini ve diğerlerinin ise dün­yada sapıklığa düşüp ahîrette de perişan olacağını söyledikleri rivayet edil­miştir…

İslam’a nispet edilen Makalat sahiplerinden aklı başında olan herkes bilir ki, Nebi (sav) yerilen, yani cehennemlik fırkalardan, dinin aslı üzerinde bir­leşmekle birlikte fıkhın teferruatı hakkında ayrılığa düşen fıkıhçıların mez­heplerini demek istememiştir…

Şu bir gerçek ki Nebi (sav), yerilen fırkalardan söz ederken, kurtuluşa eren fırkaya ancak aşağıdaki konulardan birinde aykırı düşen sapık görüş sahiplerinin fırkalarını ortaya koymuştur. Bunlar, adalet ve tevhid, va’d ve vaid, kader ve istata’a (yapabilme gücü), hayır ve şerrin takdiri, hidayet ve dalalet, irade ve meşiet, rü’yet ve idrak… veya Yüce Allah’ın sıfatları, isimleri ve vasıfları, adalet ve zulüm (ta’dil ve tecvir), peygamberlik ve şartları ile Re’y ve Hadis ehlinden olan Sünnet ve Cemaat Ehli’nin bir esas üzerinde birleştikleri ve kaderiyyye, Havaric, Revafiz, Neccariyye, Cehmiyye, Mücessime ve Müşebbihe gibi sapık görüşleri savunanlar ve bu sapık fırkaların yo­lunda yürüyenlerin üzerinde ayrıldıkları konular ve benzerleridir. ’Adi, tevhid, kader, istitaa, rü’yet, sıfatlar, adalet ve zulüm, peygamberliğin şartları ve imamet hakkında ayrılığa düşenler, birbirlerini gerçekten küfürle suçlarlar.

İnceleyin:  Amelî mezhepler nelerdir?

Böylece Ümmet’in yetmiş üç fırkaya ayrılacağı hakkında rivayet edilen bu hadis, bu tür ayrılıklara işaret ediyor şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa bu hadis, fıkıh önderlerinin helal ve haram hakkındaki hükümlerin teferruatına ait ayrılıklarına işaret etmemektedir. Üstelik onların fer’i hükümler hak- kındaki ayrılıklarında, birbirlerini ne küfürle, ne de sapıklıkla suçlama söz konusudur…

Anlattığımız fırkaların tamamı, böylece yetmiş iki fırka eder. Onların yir­misi Ravafiz, yirmisi Havaric, yirmisi Kaderiyye, onu Mürcie ki bunun üçü Neccariyye, Bekriyye ve Dırariyye’dir, Cehmiyye ve Kerramiyye… böylece yetmiş iki fırka eder.

Yetmiş üçüncü fırka, Sünnet ve Cemaat Ehli’dir… Onlar, ancak fer’i hü­kümlerden doğan helal ve haram hakkında anlaşmazlığa düşerler; ama an­laşmazlığa düştükleri şeylerde ne dalalet, ne de sapıklık vardır. Onlar ’kur­tuluşa ermiş fırka (el-fıkat’n-naciye)’dır…

 

el-Bağdâdî, Abdulkâhir 1979. el-Fark, çev. E. R. Fığlalı, İstanbul: Kalem Yayınlan, s. 9-10, 26.

Bize Yön Veren Metinler,Cilt.1

Derleyen:Alev Alatlı

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir