Yüce Allah’ın: “Yeyin, için, israf etmeyin” buyruğu ile ilgili olarak İbn Abbas şöyle demektedir: Yüce Allah bu âyet-i kerimede israf veya büyüklenme söz konusu olmadığı sürece yemeyi ve içmeyi helal kılmaktadır.
İhtiyaç gereği olan miktar ise -ki bu da açlığı susturan ve susuzluğu gideren miktardır- aklen de şer’an de mendup (teşvik edilmiş) dır. Çünkü, bu kadarı ile nefis muhafaza edilir (hayatta kalınır) ve duyular korunabilir. Bundan dolayı şeriatte visal orucu yasağı varid olmuştur. Zira visal, (iftar ve sahur yemeksizin günlerce oruç tutmak) hem bedeni güçsüz bırakır, hem de nefsi öldürür. İbadet etmeye takat bırakmaz. Bu ise, şeriatin yasakladığı aklın da reddettiği birşeydir. Nefsini ihtiyaç duyduğu kadarından alıkoyan kimsenin iyilik namına bir payt olmayacağı gibi, zühtten de pay sahibi olduğu söylenemez. Çünkü, aciz bırakmak ve zayıf düşürmek suretiyle kendisini mahrum etliği itaatleri işlemenin sevabı daha çok, ecri daha büyüktür.
İhtiyaç miktarından fazlası( nıyeyip içmek) hususunda iki farklı görüş vardır. Bunun haram olduğu söylendiği gibi, mekruh olduğu da söylenmiştir.
İbnü’l-Arabî der ki: Sahih olan da budur. Çünkü doyma miktarı beldeden beldeye, zamandan zamana, yaştan yaşa ve yiyecekten yiyeceğe farklı farklıdır.
Şöyle de denilmiştir: Az yemenin pek çok faydaları vardır. Az yiyenin bedenen daha sıhhatli, hafızasının daha güzel, kavrayışının daha açık, uykusunun daha az ve daha çabuk haraket edebilen bir kişi olması, bunlar arasındadır. Çok yemek halinde ise, mide gereksiz şeylerle doldurulur ve lüzumsuz şişirilir. Çeşitli hastalıklar bundan ortaya çıkar. O bakımdan az yemenin gerektirdiğinden çok daha fazla ilaca ihtiyaç duyulur.
Fakihlerden birisi: En büyük ilaç gıda miktarlarını aşmamaktır, demiştir. Peygamber (sav) da bu hususu tabiplerin sözlerine ihtiyaç bırakmayacak şekilde kalplere rahatlık veren bir ifadeyle şöylece dile getirmiştir: “Ademoğlu karnından daha köıü bir kap doldulmuş değildir. Ademoğluna sulbünü (iskeletini) ayakta tutacak bir kaç lokmacık yeter. Eğer mutlaka (çok yemesi) gerekiyorsa, (midesinin) üçte birini yemeğine, üçte birini içeceğine, üçte birini de nefesine ayırsın.” Bunu Tirmizî, el-Mikdam b. Madîkerib yoluyla rivayet etmiştir.[1]
İlim adamlarımı/ der ki: Eğer Bokrat (Hipokrat) bu paylaştırmayı işitmiş olsaydı, bu hikmetten hayrete düşerdi.
Nakledildiğine göre Harun er-Reşid’in oldukça maharetli hristiyan bir doktoru varmış. Bir gün Ali b. Müseyn b. Vâkid)’e şöyle sormuş: Sizin Kitabınızda tıp ilmî namına bir şey yoktur. Halbuki ilim iki türlüdür. Biri ed-yan (dinler) ilmi diğeri ebdan (bedenler) iimi. Ona, Ali b. el-Hüseyin şu cevabı vermiş: Yüce Allah tıbbın tamamını Kitabımızda yer alan yarım âyette hülasa etmiştir. Hristiyan doktor bu hangisidir diye sorunca O, şu cevabı vermiş: Bu yarım ayet, yüce Allah’ın: “Ycyin, için, israf etmeyin” buyruğudur. Hristiyan doktor şu cevabı vermiş: “Rasulünüzden tıbba dair bir şey nakledilmiyor.” Bu sefer Ali b. el-Hüseyn şu cevabı vermiş: Rasuluhah (sav) da tıbbı bir kaç kelimede özetleyi vermiş. Bunlar hangileridir diye sorunca, Ali şu cevabı vermiş: “Mide hastalıkların yuvasıdır. Koruma, her türlü tedavinin başıdır. Sen, her bedene alıştırdığın kadarını ver.” [2]Bunun üzerine hristiyan şu cevabını vermiş: Kitabınız da Peygamberiniz de Calinos’a tıp diye bir şey bı-rakmamtşur.
Derim ki: Denildiğine göre, hastanın tedavisi iki eşit bölüme ayrılır. Yarısı ilaçla tedavidir, yansı da perhizdir. İkisi bir araya geldi mî, hasta kişi iyileşmiş ve sıhhatine kavuşmuş kabul edebilirsin. İkisinden biri Lorcih edilecek olursa, perhizin tercihi daha uygundur. Zira perhizi terk ile birlikte tedavinin bir faydası olmaz. Ama ilaç kullanmamakla birlikte perhiz faydalı olur. Nitekim Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Her türlü tedavinin esası perhizdir.” [3][84]
Allahua’lem bununla kastedilen her türlü ilaca ihtiyaç bırakmayacağıdır. O bakımdan şöyle denilmişür: I lintlilerin bütün tedavileri perhizden ibaret -lir. Hasta olan kişi bir kaç gün süre ile yemekten, içmekten ve konuşmaktan uzak durur, sonunda iyileşip sağlığına kavuşur.[4]
2-Az Yemek Ve İçmekle Yetinmek, Mü’mininSıfatlarındandır:
Müstim, İbn Ömer’den şöyle dediğini rivayet etmekledir: JKâfir kimse, yedi bağırsakla ver. Mii’min ise tek bir bağırsakta yer.” [5]
İşte bu, Hz. Peygamberin dünyalıktan az ile yetinmeye, dünyada zühde ve yeteri kadarı ile kanaatkârlık etmeye bir teşviktir. Araplar, az yemekle övünür ve çok yemekten dolayı başkalarını yererlerdi. Nitekim şairlerinden birisi şöyle demektedir:
“Aşırı gitmeyecek şekilde yiyecek olursa, közde kızartılmış bîr ciğer parçacığı Yeter ona ve küçük bir bardak su ile kanar.”
Ummü Zer’ de İbnEbi Zer’ hakkında şunları söylemektedir: “Ve onu oğlağın kolu doyurur. ” [6]
Hatim eı-Taî de çok yemeyi yererek şunları “söylemektedir:
“Eğer sen karnına istediği şeyleri verecek olsan ve bir de fercine
Her ikisi birlikte yerilme (sebebi)nin en sonuna kadar seni götürürler.”
el-Hattabî der ki: Hz. Peygamberin: “Mü’min tek bir bağırsakta yer” buyruğunun anlamı: O, doymayacak kadar yer ve başkasını kendisine tercih ederek azığından başkasına birşeyler artırır, yediği kadarı ile de kanaat getirir, demektir. Bununla birlikte birinci açıklama şekli daha uygundur. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Hz. Peygamberin: “Kâfir ise yedi bağırsakta yer” buyruğunun umum ifade etmediği söylenmiştir. Çünkü, tanık olunan durum, hadisin umum ifade ettiğini kabul etmemize engeldir. Çünkü, bir mü’minden daha az yiyen bir kâfir bulunabilir ve kâfir İslâm’a girdikten sonra da yemesinde artış ya da eksiliş olmayabilir.
Bunun, muayyen bir kimseye işaret olduğu da söylenmiştir. Şöyle ki: el-Cahcah el-öıfarî, yahut Sümame b. Usâl, ya da Nadla b. Amr el-Gıfari, veya Basra b. Ebi Basra el-Ğifarî diye bilinen bir kâfir kişi (yahut böyle anılanlardan birisi) Peygamber (sav)’a misafir olmuş. Yedi koyundan sağılan sütü içmiş. Sabah olunca İslâm’a girmiş, bu seter tek bir koyundan sağılan sütü içmiş ve onu da bitirememiş. Bunun üzerine Peygamber (sav) bu hadisi irad buyurmuş. Buna göre Hz. Peygamber, şu (kâfir iken) demiş gibi olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Denildiğine göre kalbi tevhid nuru ile nurlamnca, bu sefer yemeğe, itaat edebilmek için gerekli gücü elde edebilecek vasıta gözüyle bakmaya başlar ve ondan ihtiyaç kadarını aldı. Küfür dolayısıyla kalbi karanlık iken, kâfirin yemesi İshal oluncaya kadar çokça otlayan bir hayvanın yemesi gibiydi. Sözü geçen bağırsakların hakikat anlamıyla kullanılıp kullanılmadığı hususunda da farklı görüşler vardır.
Hakikat anlamında olup tıp ve teşrih (anatomi) bilginlerince bilinen isimleri olduğu söylendiği gibi, bunlar obur kimsenin kendileri sebebiyle yemek yediği yedi sebepten kinaye olduğu da söylenmiştir. Böyle bir kimse ihtiyaç duyduğu için, aldığı bir haber dolayısıyla, koku alması, görmesi, dokunması ve tatması dolayısıyla ve daha çok yiyeyim düşüncesiyle yer.
Şöyle de açıklanmıştır: Bu, yedi bağırsağı olan kimsenin yediği kadar yemesi anlamındadır. Mü’min ise yemekten çabuk et çekmesi bakımından yalnızca tek bir bağırsağı olan kimse gibi yer. Böylelikle, kâfir ile yediği yedi bölümün yalnızca bir bölümünde ortak yer (yedide biri kadar yer), kâfir ise ondan yedi kat fazla yer, demektir.
Bu hadiste geçen bağırsak mide anlamındadır.[7]
3-Yemek Yeme Adabı:
Bu husus açıklandıktan sonra şunu bil ki, insanın yemekten önce ve sonra ellerini yıkaması müstehapur. Çünkü, Hz, Peygamber şöyle buyurmuştur: “Yemekten önce ve sonra abdest berekettir.” [8]
Bu, Tevratta da böyledir. Bunu, Zâzan, Selman’dan rivayet etmiştir.
Malik ise, temiz elin yıkanmasını mekruh görürdü. Ancak, hadise uymak daha uygundur.
Sıcak mıdır, soğuk mudur bilmeden bir yemek yememelidir. Çünkü, eğer yemek sıcaksa bundan eziyet duyar. Rasulullah (sav)’dan da şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Yemeği soğutunuz. Çünkü sıcak bereketsiz olur.” Bu hadis sahih bir hadistir’ [9]el-Bakara Sûresi’nde daha önce geçmişti.
Yemeği koklamamak da adaptandır. Çünkü bu, hayvanların işidir. Bunun yerine canı çekerse ondan yer, hoşlanmasa onu bırakır. Aç gözlü sayılmasın diye de lokmalarını küçültür ve çokça çiğner. Başında “Bismillah” der, sonunda “elhamdülillah” der. Elhamdülillah derken onunla beraber oturanlar yemeklerini biıirmemişse sesini yükseltmez. Çünkü sesinin bu şekilde yükselmesi onların yemek yemelerine mani olabilir.
Yemek adabı pek çoktur. Bunlar onların bir bölümüdür. Bir diğer bölümü de yüce Allah’m izniyle Hûd Sûresi’nde C11/69. âyetin tefsirinde) gelecektir.
İçmenin de bilinen bir takım adabı vardır. Bunlar, yaygın olduklarından dolayı onlardan söz etmiyoruz. Müslim’in Salıih’inde de İbn Ömer’den Rasulullah (sav)’ın şöyle buyurduğu kaydedilmekledir: “Sizden herhangi bîr kimse yemek yiyecek olursa sağ eliyle yesin, İçecek olursa da sağ eliyle içsin, Çünkü şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer. [10]
4-İsraftan Kaçınmak:
Yüce Allah’ın: “İsraf etmeyin” buyruğu, çok yemek suretiyle israf etmeyin demektir. Buna göre israf çok içmekte de sözkonusu olur. Bunların fazlası mideye ağırlık verir, insanın Rabbine hizmetini aksatır. Nafile hayırlardan payına düşeni yerine getirmekten alıkoyur. Eğer bunu da aşarak üzerine vacib olanı yerine getirmekten engelleyecek noktaya gelirse, bu sefer bu fazla yeme ve içme ona haram olur. Yemesinde ve içmesinde israfa kaçmış olur.
Esed b. Musa, Avn b. Ebi Cuhayfe’den, o da babasından (Ebu Cuhayfe’den) şöyle dediğini rivayet etmektedir; Oldukça yağlı bir etle tirit yedim. Peygamber (sav)’a geğire geğire giıtim. Şöyle buyurdu: “Ey Ebu Cuhayfe şu geğirmeni kes. Çünkü, dünyada insanlar arasında en çok doyan kimseler kıyamet gününde en uzun aç kalacak kimselerdir.” [11] Bundan sonra Ebu Cuhayfe, dünyadan ayrılıncaya kadar karnım dolduracak kadar yemedi. Sabah (öğlen) yemek yedi mi akşam yemezdi, akşam yedi mi, sabah yemezdi.
Derim ki: İşte Mz. Peygamberin: “Mü’min, tek bir bağırsakta yer” buyruğunun anlamı bu olabilir. Yani, imanı tam olan, kâmil olan böyle yer demektir. Çünkü,müslümanlığı güzel olan, imam kemale eren -Ebu Cuhayfe gibi-bir kimse, sonunda karşılaşacağı ölümü ve ondan sonrasını düşünür. Bu, dehşetli hallerden korkup çekinmesine sebep olur, bütün armalarını yerine ge-ürmesine engel teşkil eder. Doğrusun en iyi bilen Allah’tır.
İbnZeyd der ki: “İsraf etmeyin” buyruğu, haram yemeyin demektir. Şöyle de denilmiştir: Canının çektiği her şeyi yemen israftandır. Bunu da Enes b. Malik Peygamber (sav)’dan rivayet etmiştir, îbnMace de bunu Sünen’in-de kaydetmektedir.[12]
Yine şöyle denilmiştir: Doyduktan sonra yemek de israftandır. Bütün bunlar ise mahzurlu şeylerdir.
Lokman oğluna şöyle demiştir: Yavrucuğum karnın tokken üstüne yemek yeme. Çünkü böyle bir şeyi köpeğe dahi aıman, senin onu yemenden hayırlıdır.
Semure b. Cundub, oğlunun ne yaptığını sormuş, ona: Dün tıka basa yedi, diye cevap vermişler. O, tıka basa mı yedi diye sorunca, evet dediler. Bu sefer şöyle dedi: Eğer ölmüş olsaydı onun cenaze namazını kılmazdım.
Şöyle de açıklanmıştır: Cahiliye döneminde Araplar, haccettikleri günlerde yağlı yemezler ve az yemekle yeu’nider, çıplak olarak tavaf ederlerdi. İşle onlara: “Her mesciddezinetinizi alın, yeyin, için, israf etmeyin.” yani, size haram kılınmamış şeyleri haram kılmak suretiyle israf ederek haddi aşmayın, denildi.
(1)-Tirmizi, Zühd 47: İbnMâce, Etime 50; Müsned, IV, 132,
[2] Hadis olmayıp Arap ya da Arap olmayan tabiplerden birisine ait bir sözdür. Geniş bilgi için bk. Şevkânî. el-Fevâidu’l-Meemua. s. 155; d-AcluniKeşfu’l-Hafâ, II, 214.
[3][84] Hadisi tespit edemedik.
[4][85] İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 7/320-321.
[5][86]Buhâri, Et’ime 12; Müslim, Eşribe 182 185; Tirmizi, e’time 20; İbnMace, e’time 3; Da-rimi, Et’ime 13; Muvatta, Sifnuın-Nebiy 9: Miisned, I], 21, 145, 257…
[6][87] Buhari. Nikah 82; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe 92.
[7][88] İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 7/321-323.
[8][89] Farklı lafızlarla, aynı manada, EbûDâvûd, Etime 11, zayıf olduğu kaydıyla; Tirmizi, Etime 39: ravilerinden Kays b. Ebi’r-Rabı’in zayıf olduğu kaydıyla; Müsned, V, 441 (bunun da senedinde sözü geçen K:ıys var).
[9][90] Hâkim, el-Mûstedrek, IV, 118: el-Heysemi, Mecsau’z-Zevaid, V, 20.
[10][91] Müslim, Eşıibe 105, I Of); Ebu Dûvud, Etime 19: Tirmizi, Et’ime 9: İbnMâce, Etime ; Dariıni, Kıyame 9; Muratta’, Sıfatu’n-Ncbiyy 6: Müsııed, II, 325, 349
İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 7/323-324.
[11][92]Tîrmizi, Sıfat-ul Kıyame 37: İbnMâce, Etime 50.
[12][93]îbnMâce, Etime 51.
[13][94] İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 7/324-325.
0 Yorumlar