Ruh bedenden ayrıldıktan sonra:
Eğer dünyada bir hak veya bir bâtıl kesbetmemiş ise kurtulanlardandır. O, ne azap görür, ne de nimetlere garkolur. Sâbîler ve deliler bu gruptandır.
Eğer vehmi, fasit ve hakka zıt olan inançlara saplanmış, ayrıca şeriate muhalif ameller işlemiş ise o, elem verici bir azabın içindedir.
Eğer yakinî delillere istinad etmemekle birlikte hak bir inanca sahip olmuş ise cennet ehlindendir.
Eğer hak bir inanca sahip olmakla beraber dünyanın müzahrafatı, zevkleri ve heva ve hevesiyle iştigal etmişse azaptadır. Ancak bu azap bâkî değildir. Uzun bir müddet sonra yok olur. Çünkü bu ruh esas olan şeye yani hak itikada sahiptir.
Eğer yakini delillere dayanan hak inançlara sahipse ve kemâl derecelerini bilecek kadar ilmi varsa; fakat şeriat yolundan çıkmış, hayır yoluna girmemiş ve ilmi ile âmel etmemiş ise bir müddet azapta kalır, daha sonra bu azap yok olur. Bâkî kalmaz. Bu insan ilmi sebebiyle ahirette saâdet derecesine ulaşır. Çünkü bu arızî haller, şehevî hislerin iktizasıdır. Bunlar ise sonunda yok olurlar.
Eğer ruha sezgi veya tefekkür yoluyla yakınî ilimler hasıl olmuş, ahlâkını güzelleştirmiş ve o şeriatin gerektirdiği şekilde amel etmiş ise onun için saâdette yüce dereceler ve kendisinde ayrılık bulunmayan bir vuslat vardır. Bu vuslat Allah-u Tealâ’nın cemâline nazar etmektir. Nitekim Allah-u TeâlaKur’ân-ı Kerim’de ; “O gün birtakım yüzler Rablerine bakıp parlayacaktır”buyurmuştur.
Aklı olan bir kimseye bu saâdeti elde etmek için çalışmak, bu saâdete engel olan şeylerden kaçınmak yaraşır.
İmam Gazali,Mearicul Kuds
0 Yorumlar