…………
Talebe: Yemin ederim ki, bundan daha açık bir kıyas bilmiyorum. Fakat mü’min büyük günahları işlediği zaman, Allah düşmanı olur mu? Bunu açıklayın.
Âlim (r.a.): Mü’min tevhidi terketmediği müddetçe, bütün günahları da işlemiş olsa, yine Allah düşmanı olmaz. Zîra düşman, düşmanına buğz ve nefret besler, noksanlık izafe eder. Halbukimü’min, büyük günah irtikap etmesine rağmen, Allah’ı her şeyden daha çok sever. Keza mü’min, ateşte yakılması yahut da Allah’a kalbinden iftirada bulunması hususunda muhayyer bırakılsa; ateşte yakılmayı, Allah’a gönlünden iftira etmeye tercih eder.
Talebe: Eğer Allah, mü’mine her şeyden daha sevgili ise. niçinmü’min O’na isyan ediyor? Seven, sevdiğinin emrine isyan eder mi?
Âlim (r.a.): Evet; çocuk babasını sever, fakat bazan da ona âsi olur. Mü’min de böyledir, her ne kadar isyan etse de, Allah ona her şeyden daha sevgilidir. Şehvet, zahir ve galiptir, bir çok şiddetli arzular üstün geldiği için, mü’min Allah’a âsi olur. Bir sultanın işini yapan vazifeli kimse, işini terkederse karşılığında çeşitli işkenceler görür. Fakat serbest bırakılınca, eğer gücü yeterse işine döner. Keza kadın, doğum esnasında en büyük sıkıntılarla karşılaştığı halde, aradan zaman geçip iyi olunca çocuk istemesi bunun misalidir.
Talebe: Şehvetin galip gelmesi hususunu belirtiyorsunuz. Zîra, birçok âbid kişiler vardır ki, şehvet onları sarsmıştır. Fakat günahkâr mü’min, günah işlerken, işlediğinden dolayı hesaba çekileceğini biliyor mu? Bunu açıklayın.
Âlim (r.a.): Mü’min irtikâp ettiği günahı, azaba çekileceğini bilerek işlemez. Fakat işlediği günahı ya Allah’ın affedeceğini ümit ettiği için veya hastalık ve ölümden önce tevbe edeceğini umduğundan dolayı işler.
Talebe: Kişi azaba uğrayacağından korktuğu bir şeyi işlemeye teşebbüs eder mi?
Âlim (r.a): Evet, kişi kendisinden korktuğu yiyecek, içecek, harp, deniz yolculuğu vs. gibi şeylere yönelir. Eğer insan için, batmadan kurtulmak ümidi olmasaydı hiçbir zaman deniz yolculuğu yapmazdı. Yahut zafer ümidi bulunmasaydı, hiçbir zaman harbetmezdi.
Talebe: Doğru söylediniz. Ben kendimden biliyorum. Zararlı bir yiyecek yediğim zaman, pişman olup, bir daha o yiyeceği yememeye karar veriyorum, amma onu görünce de sabredemiyorum. Fakat acaba küfür nedir?
Âlim (r.a.): Küfrün ismi ve açıklaması vardır. Küfür, inkâr ve yalanlama manâsıyla açıklanır. Küfür, Arapça bir kelimedir. Araplar, küfür kelimesini, inkâr mânâsınakoymuşlardır.AllahuTaâlâ da kitabını Arapça inzal etmiştir. Meselâ, bir kimsenin diğerinde, birkaç dirhem alacağı varsa, zamanı gelince alacak-borç muamelesi bitirilir. Eğer, borçlu borcunu kabul edip de ödemezse alacaklı Arapçada “mâlatanî=benden mühlet istedi” der, fakat borçlu borcunu red ve inkâr ederse “kâferenî=inkâr etti” der ve bir önceki kelimeyi kullanmaz. Keza mü’min de red ve inkâr etmeksizin, bir farizayı terkedince günahkâr olarak isimlendirilir. Eğer, farizayı inkâr ederek terkederse, bu takdirde kâfir ve Allah’ın farzlarını inkâr eden kimse diye isimlendirilir.
Talebe: Kişinin inkâr ettiğinden dolayı, inkarcı; tasdik ettiğinden dolayı tasdik edici, günah işlediği için günahkâr, iyilik yaptığı için de iyi diye isimlendirilmesi doğru ve bilinen bir şeydir. Fakat, acaba tevhidi benimseyen ve fakat Hz. Muhammed’i inkâr ediyorum, diyen kimsenin durumu nedir? Bunu açıklayın.
Âlim (r.a.): Bu vâkî olmaz. Eğer olursa o kimseyi Allah’ı inkâr eden, Allah’ı bildiği iddiasında yalancı kimse sayarız. Onun, Hz. Muhammed’i inkâr etmesi ile, Allah’ ı inkâr ettiği neticesine ulaşılır. Çünkü Allah’ı inkâr etmiş olan, Hz. Muhammed’i de inkâr etmiş olur. Allah’ın inkârı, Hz. Muhammed’i inkârı cihetinden dolayı değildir. Nitekim Hristiyanlar, tek olan, evlât edinmeyen, Allah’ı inkârlarından dolayı onun, üç ilâhın üçüncüsü olduğunu iddia ettiler.
Keza Yahudiler, hiçbir şeye muhtaç olmayan, lütfunu esirgemeyen, benzeri olmayan, mülkün sahibi Allah’ın fakir, eli bağlanmış, Uzeyr’in de Allah’ın oğlu olduğunu ve Allah’ın insan şeklinde bulunduğunu iddia etmişlerdir. Ateşi ilâh edinenler, güneş ve aya secde edenler de bu durumdadır. Oysaki Kur’an’da “Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler.”(el-Ankebut,47),”Öyle değil, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem kılmadıkça, verdiğin hükümden dolayı hiçbir sıkıntı duymayıp teslim olmadıkça îman etmiş olmazlar.”(en-Nisa,65)buyurulur. O halde Allah’ı bilen ve fakat Hz. Muhammed’i inkâr eden kimsenin, Allah’ı inkâr ettiğine, Hz. Muhammed’i inkârı ile istidlal ederiz. Meselâ bir adam 20 kafiz (18 Kg’lık bir ölçü) ağırlığındaki bir yükü taşıyabileceğini iddia eder, biz de onun iki kafizi bile taşımaktan aciz kaldığını görürsek; iki kafizi taşımaktan aciz kalan kimsenin yirmi kafizi taşımak hususunda daha çok aciz kalacağını anlarız.
Bunun gibi, “Ben Allah’ın hak olduğunu biliyorum, fakat şu insanın onun mahlûku olduğunu kabul ve ikrar etmiyorum,” diyen kimsenin, iddia ettiği konuda yalancı olduğunu hemen anlarız. Çünkü o kimse Allah’ı hakikaten bilip, ona inansa idi, bütün her şeyin O’nun mahlûku olduğunu da bilirdi. Keza yakınından aynı mesafede; yanan bir kandil ile, yanmakta olan büyük bir ateş bulunan kimse, kandili gördüğünü ve fakat yanan koca koca odunları görmediğini iddia ederse, onun yalancı olduğunu anlarsın. Çünkü kandilin yandığını gören kimsenin, yanmakta olan kocaman ateşi daha çok görmesi icabeder.
Ebu Hanife – Alim ve-l Muallim
0 Yorumlar