Hayat içinde belirli bir süre işlerin iyi gitmesi, şimdiye değin her şeyin yolunda olması, sürecin doğru olduğunu göstermez. Bu, tıpkı, uzun bir süre havada uçan kişinin, yere düşünceye değin, her şeyin yolunda olduğunu varsaymasına benzer; ama önünde sonunda ön-görüsüzlükten, yere çakılır, çakılacaktır.
Tıp’ta bir hasta, ilâçla tedavisi olanaklı değilse, ameliyat edilir; ancak her ameliyat, bir nazariyata dayanır. Nitekim, tarih boyunca, günümüzde de, tıp biliminin eğitiminde, nazarî olarak başlandığı, akabinde ameliyata yani tatbikata geçildiği bilinir. Aynı biçimde, yüksek bir gökdelenden aşağıya sağ-salim atlayacağına ya da değişkenlere ilişkin hiçbir dikkati olmaksızın uçabileceğine inanan kişinin davranışındaki en büyük sorun, yaptığı işe ilişkin bir nazariyata, bakış açısına sahip bulunmaksızın ameliyata, uygulamaya kalkışmasıdır. Ameliyat süresince her şey iyi gidebilir; ancak sonuç, nazariyata dayanmadığından ölümdür. Hayat’a ilişkin olgu ve olaylarda da durum benzer biçimde yürür; bir süreliğine iyi devam eden süreç, yasaların ihmaline dayandığından, sonuç olarak aslî yüzünü gösterir; yasanın işlevi en ağır biçimde son noktayı koyar. Daha önceki Anlayış yazılarında da dile getirdiğimiz üzere, nazarî ilimlerdeki tefekkür ve fikir arasındaki ilişki ile amelî ilimlerdeki tedebbür ve tedbir arasındaki ilişki paraleldir.
Her bir terimde, tertip, düzen anlamının içkin olması bir yana; tedbir, kısaca, eylemin sonucu düşünülerek üretilen fikir demektir. Hayat’ta dikkat, tedbir’in şiddetiyle doğru orantılıdır. Bilindiği üzere, trafik kazası kişi için bir kere vukû bulur; ancak kişinin tedbiri süreklidir. Benzer biçimde, Hayat ilişkilerinde, toplumsal olgu ve olaylarda da, tedbir süreklidir. Ancak, her tedebbür bir tefekküre, her tedbir de bir fikre dayanırsa, ön-görü olanaklı olur. Hayat’ta, toplumsal olgu ve olaylarda, bir noktadan nazar edilirse (nokta-i nazar) manzara, iyi, doğru ve güzel olur. Tersi durumda, nazarsız sürecin belirli bir süre iyi gitmesi, sonucun, -yasalar işlevlerini her halükârda icra edeceğinden- manzarasız olmasını doğurur. Hayat’ta, toplumsal olgu ve olaylarda nazarın meşruiyetini ne sağlar? Nokta-i nazar’ın noktasının insan olması; tersi her durum ise savaştır, felâkettir.
Türkiye’deki, Hayat’a ilişkin, -zâten Tabiat’a aldırdıkları yok-, toplumsal olgu ve olayların ele alınış tarzına gelince, hem halkımız hem önderlerimiz, sürecin keyfini çıkartıp “şimdiye değin her şey yolunda” demekle meşguller… Ya ön-görü? Yalnızca ilmin bir nokta olduğunu kabul edenler içindir.
İhsan Fazlıoğlu,Kendini Aramak
0 Yorumlar