Ehl-i Beyt’e Bakış Açımız-4

Ehl-i Sünnetin Ehl-i Beyt konusundaki tavrı nedir?

Ehl-i Sünnet’in bu konuda tavrını belirleyen şey “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden ancak kiri uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak diler”(el-Ahzâb/33) ve “Peygamberin müminler üzerindeki hakkı, onların bizzat kendileri hakkında haiz oldukları haktan daha fazladır. Onun eşleri de müminlerin anneleridir” (el-Ahzâb/6) ayetleridir. Yanı sıra Efendimizden (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) bize ulaşmış, Ehl-i Beyt’e hürmet edip haklarını gözetmemiz hususunda emir ve tavsiyelerin bulunduğu hadis-i şeriflerdir.

Daha önce geçen, Müslim’in Zeyd b. Erkam’dan, Tirmizî’nin keza Zeyd b. Erkam ve Câbir b. Abdullah’tan rivayet etmiş oldukları üç hadis, bunlardandır. Aynı şekilde Efendimizin (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) Ehl-i Beyt’i bir örtü ile örttüğüne dair rivayetler de bu cümledendir.

Yine bu cümleden olarak:

*Kureyşten bazıları Hâşim oğullarına farklı davranışlarda bulunup onlara ezâ-cefâ verince, Hazret-i Abbâs bu durumdan Hazret-i Peygamber’e (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) dert yandı. Bunun üzerine Nebî (aleyhissalâtu vesselâm)”Nefsim kudretiyle yaşayan Zât’a yemin olsun ki, sizi (Haşimoğullarını) Allah ve Rasûlü için sevmedikçe kişinin kalbine iman girmez” buyurmuştur. Bunu İmam Ahmed’in yanı sıra Tirmizî rivayet etmiş ve hasen-sahih olduğunu belirtmiştir.

*”Kureyşi öne geçirin, onları geçmeyin.” (el-Beyhakî, Marifetu’s-Sünen, es-Sünenu’l-Kübra, 3/121)

*”Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır. Allahumme! Kim ona dost olursa Sen de ona dost ol! Kim ona düşman olursa Sen de ona düşman ol!” (Müsned-i Ahmed 4/470, İbn-i Hibban, 2205)

*(Hazret-i Ali’ye hitaben) “Seni müminden başkası sevmez; münafıktan başkası da sana kin gütmez.”(Müslim 3/64, Tirmizî, Menâkıb, 3736)

*Hazret-i Ebubekir’in (radiyallahu anhu) söylemiş olduğu “Ehl-i Beyt’i husûsunda Efendimiz Muhammed’in hakkına riayet edin!” (Buhârî, menâkıb, 8/79) gibi gerek Râşid Hâlifeler’den gerek sahabe ve tabiînden bize ulaşmış olan, Ehl-i Beyte hürmet etme, haklarını gözetme, onlara karşı son derece iyi muamele göstermeye dair benzeri haberler Ehl-i Sünnetin Ehl-i Beyt’e olan yaklaşımını belirlemektedir. Zira Hazret-i Peygamber’in (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) ailesine, nesline, müminlerin anneleri olan eşlerine hürmet gösterip onlara karşı iyi davranmak, Efendimize hürmet etmenin, hakkını gözetmenin kapsamına dâhildir. Nitekim Efendimiz de ümmetini buna teşvik etmiş; salih seleflerimiz de bu yolda yürümüştür.

Dolayısıyla Ehl-i Sünnet, Rasûlullah’ın (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) Ehl-i Beyt’ini sevmekte, onları dost bellemekte ve Efendimizin (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) Gadîr-i Hum günü dile getirdiği “Ehl-i Beyt’im hakkında size Allah’tan korkmayı vasiyet ediyorum” (Müslim)şeklindeki emirlerini muhafaza etmektedir. Öte yandan Ehl-i Beyt’i Hazret-i Fâtıma ve on iki imamla sınırlayıp sahip olmadıkları günahsızlık sıfatını onlara vererek aşırıya kaçan Rafızîlerle; Ehl-i Beyt’i düşman belleyip onlara zulmeden Nâsıbîlerin yolundan ayrılmaktadırlar.

Ehl-i Sünnet ile Şiâ’nın Ehl-i Beyt’e dair inançlarında ne gibi farklar mevcuttur?

Ehl-i Beyt konusunda Râfızî Şiâ ile Ehl-i Sünnet arasında dinin temel inançlarıyla alâkalı esaslı birçok fark bulunmaktadır:

1-İlk olarak Ehl-i Beyt’in tarifi ve belirlenmesi hususundaki farka bakalım. Şiâ’ya göre Ehl-i Beyt, Ehl-i Sünnetin tarif ettiğinden başkadır. Ehl-i Sünnet’e göre mü’min vasfını taşıyan Haşim oğulları (İmam Şafiî ve İmam Ahmed’e göre Muttalib oğulları da buna dâhil) ve Efendimizin (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) zevceleri Ehl-i Beyt’i oluşturmaktadır. Buna göre kıyamete kadar Haşim ve Muttalip oğulları neslinden gelmiş, gelecek binlerce belki de milyonlarca müslüman Ehl-i Beyt kapsamına girmektedir. Şiâ’ya göre ise Ehl-i Beyt Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Ali, Hazret-i Hasan ve Hüseyin ile on iki imamın diğer fertlerinin oluşturduğu toplam onüç kişidir. Böylece Şiâ, Efendimizin (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) zevcelerini, amcalarını, Hazret-i Ali dışındaki amcazâdelerini, Hazret-i Fâtıma dışındaki üç kızını ve onların çocuklarını, Hazret-i Hasanın bütün çocuklarını, Hazret-i Ali’nin Hasan ve Hüseyin’den başka diğer dokuz erkek(1) ve onsekiz kız çocuğunu ve bunların çocuklarını, ayrıca Hazret-i Fâtıma’dan doğma Zeyneb ve Ümmü Gülsüm adındaki iki kızını ve bunların çocuklarını Ehl-i Beyt’ten çıkarmışlardır. Liste daha da uzatılabilir. İşte bu, Şiâ’nın Ehl-i Beytanlayışıdır. Peki, bu anlayışın delili nedir? Ne aklen ne de naklen buna dair hiçbir delil yoktur.

İnceleyin:  Haber-i Vahidin İtikatta Hüccet Değeri

2-Ehl-i Sünnet, Hazret-i Peygamber’in (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) hanımlarının”Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden ancak kiri uzaklaştırmayı ve sizi tertemiz yapmayı diler”(el-Ahzâb/33)ayetinde zikredilen Ehl-i Beyt kapsamına girdiğine inanmaktadır. Onların Müslüman kadınların en üstünleri ve müminlerin anneleri olduklarına inandıkları gibi, Kuran-ı Kerim’in diliyle aklanıp tertemiz kılınmış olduklarına ve de Allah’ın onları, yaratmış olduğu en yüce varlığın hanımı olma makamına seçtiğine iman etmektedirler. (En yüce salât u selamlar O’na ve eşlerine olsun). Nitekim Allah Teâlâ Ahzâb Sûresi’nin altıncı ayetinde “Peygamberin müminler üzerindeki hakkı, onların bizzat kendileri hakkında hâiz oldukları haktan daha fazladır. Onun eşleri de müminlerin anneleridir”; ve Nur Sûresi’nin altıncı ayetinde “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar. İyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışırlar. Bunlar, (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktır” buyurmuştur. Kezâ sahih bir rivayette Efendimize en çok sevdiği kişiden suâl edildildiğinde “Aişe” diye buyurmuştur. Soran kimse “Peki erkeklerden kimdir?” deyince de:”Babası (Ebu Bekir)”diye buyurmuştur. Bizler onun Sıddîk’ın kızı Sıddîka olduğuna inandığımız gibi Âlemlerin Rabbi’nin elçisinin en sevdiği kişi olduğuna da inanmaktayız. Gelin görün ki Şiâ onu zinayla, kötü olmakla suçlamaktadır. Babasından nasıl nefret ediyorlarsa, Hazreti Aişe de en nefret ettikleri insandır. Bununla da kalmayıp Hazret-i Peygamber’in (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) bütün eşlerini Ehl-i Beyt’ten çıkarmaktadırlar. Efendimizin eşlerini müminlerin anneleri yapan ve Temiz’in eşi olmalarından ötürü temiz zevceler olduklarını dolayısıyla iftiralardan müberra bulunduklarını ilan eden yukarıdaki iki ayet karşısında Şiâ’nın nerede durduğunu âh bir bilseydim!.. Bu iki ayeti okurken acaba ne hissediyorlar? Onları aklayıp temizledi, şanlarını yüceltti diye yoksa Allah’a mı kızıyorlar? Ya da O’na inanmıyorlar mı? Ve yahut Allah Teâlâ’nın onları güzel şekilde anmasının aksine, Hazret-i Peygamber’in hanımları hakkında benimsedikleri çürük inançlarına ve kendilerine mi kızıyorlar?

İnceleyin:  B-Selef-i Sâlihînin Sözlerinde Sünnetin Hüccet Değeri

3-Ehl-i Sünnet, Hazret-i Ali’nin ilk üç halifeden sonra bu ümmetin en üstün dördüncü ferdi olduğuna inanırlar. Ya da onu üstünlükte Hazret-i Osman’a önceleyen bazı mütekaddim Ehl-i Sünnet ulemasına göre ise Hazret-i Ali, Hazret-i Ebubekir ve Hazret-i Ömer’den sonra fazilette üçüncü sıradadır. Ayrıca onun halifelerin dördüncüsü olduğuna ve yönetim husûsunda dönemindeki ehil kimselerin seçimi ve ona biat etmeleri ile hilâfetinin gerçekleştiğine inanırlar. Bununla beraber, ne kadar üstün olursa olsun mâsum olmadığını, yanlışa düşebileceğini, emr-i ilâhîye aykırı hareket etmesinin mümkün olabileceğini söylerler. Bu söylediklerimizin delilleri hadis-i şeriflerde mevcuttur; ayrıca bu hususlarda ümmetin icmâ’ı da tahakkuk etmiştir. Ancak konuyla ilgili nasslara bu yazı sınırları içerisinde yer verme imkânımız bulunmamaktadır.

Şiâ’ya gelince, onlar Hazret-i Ali’nin diğer onbir imam gibi günahsızlığına ve Hazret-i Peygamber’den (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) sonraki gerçek halife olduğuna inanmaktadırlar. Yanı sıra, hilâfetin Hazret-i Ali’ye Allah tarafından verilmiş bir hak olduğunu savunurlar. Şiâ’ya gore Sahabe, bu hakkı zulümle gasbederek Allah’ın emrine karşı çıkmış ve bu yüzden fâsık veya kâfir olmuşlardır.

4-Ehl-i Sünnete göre Mehdî, Ehl-i Beyt neslinden âhir zamanda çıkacak ıslâh edici bir şahıstır. Diğer insanlar gibi doğar ve yaşar. Gözlerden gizli ve bir yerlerde saklanmış değildir. Kendisinden önce zulümle doldurulmuş dünyayı adâletle dolduracaktır. Şiîler ise Mehdi’nin Hasan el-Askerî’nin oğlu ve on ikinci imam olan Muhammed olduğunu savunurlar. Dört yaşında iken gözlerden kayboluvermiş; yaklaşık 1150 yıldan beri de insanlardan gizlenegelmiştir. Onun yeniden çıkmasını ve dünyayı ıslah etmesini beklemektedirler. Fakat tarihen sabittir ki, Hasan el-Askerî ardında bir çocuk bırakmadan vefat etmiş, bu yüzden mirasını kardeşi Câfer almıştır. Mehdî ve on ikinci imam diye inandıkları kişi aslında hiçbir zaman var olmamıştır, bir hayal mahsulüdür.

5-Ehl-i Sünnet, Ehl-i Beyt imamlarını fazilet sâhibi ve soylu kişiler olarak görmekte, onlara karşı hürmet beslemekte ve hukuklarını tanımaktadırlar. Onları Ehl-i Sünnetin imamları addettikleri gibi adâlet sâhibi olduklarını söyleyip onlardan ve onlar kanalından gelen hadisleri rivayet etmektedirler. Bu imamlardan oluşan senede altın silsile ismini vermekte ve bunu en sahih senetlerden saymaktadırlar. Kütüb-ü Sitte ve diğer hadis kaynaklarımızda onlardan gelen rivayetler az değildir. Temel hadis kaynaklarımızda hadis ulemamız genel mânâda Ehl-i Beyt’in, özel olarak da Ehl-i Beyt’e mensup bazı fertlerin faziletleri hakkında bölümler oluşturmuştur.Şiâ ise on iki imam hakkında aşırıya giderek onlara sahip olmadıkları vasıfları vermekte ve onların günahsız olduklarına inanmaktadırlar. Öte yandan, onlar hakkında asılsız haberler uydurmakta, akide ve mezheplerini temellendirdikleri iftira ve yalanları onlara dayandırmaktadırlar. Hâlbuki bu imamlardan Şiâ akidesini temelinden yıkan sahih rivayetler gelmiştir. Ehl-i Beyt imamlarının hepsi sabahenin faziletini, ilk üç halifenin hilâfetini ve Hazret-i Peygamber (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) katındaki yüce mevkilerini kabul etmiştir.

Muhammed Salih Ekinci
Dipnotlar

1- Bu dokuz erkek evlâdının isimleri şöyledir: Muhammed b. Hanefiyye, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Abbas, Câfer, Abdullah, Ubeydullah ve Yahya

Yusuf Aslan

Tarih talebesi ve ilme pek meraklı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir