Ebû Hanife şöyle dedi:
-Mütecaviz kimselerle, küfürlerinden dolayı değil, haddi tecavüzlerinden dolayı savaş et. Âdil zümre ve zâlim sultanla beraber ol. Fakat mütecavizlerle beraber olma. Cemaat ehlinde fasit ve zalimler mevcut olsa bile, onların içinde sana yardımcı olacak salih insanlar da vardır. Eğer cemaat zâlimler ve mütecavizlerden teşekkül ediyorsa, onlardan ayrıl. Çünkü Allah “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret edeydiniz.”(en-Nisa,97), “Ey mü’min kullarım, benim arzım geniştir. Ancak bana kulluk edin,”(el-Ankebut,56)buyurmaktadır.
Ebû Hanife şöyle dedi:
-Bize Hammad’ın İbrahim’den, onun da İbnuMes’ud’dan rivayet ettiğine göre (Allah hepsinden razı olsun) Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Bir yerde ma’siyetler zuhur edip onu değiştirmeye gücün yetmezse, oradan başka yere git, orada Rabbine kulluk et.” Ebû Hanife şöyle devam etti: Bana ilim ehlinden birinin Hz. Peygamber’in ashabından birisinden verdiği habere göre, Hz. Peygamber “Fitneden korktuğu yeri bırakıp, fitneden korkmadığı bir yere giden kimse için Allah yetmiş sıddîk ecri yazar.” (Bk. el-Buharî, el-Iman, 12; İbnuMace, el-Fiten, 16.)buyurdu.
Ebû Hanife şöyle dedi:
-“Bilmiyorum, Rabbim semada mı yoksa arzda mıdır?” diyen kimse kâfir olur. Keza “Allah arş üzerindedir” diyen de; “Bilmiyorum, arş semada mı yoksa arzda mıdır?” diyen de böyledir.
Allah’a dua ederken yukarıya yönelinir, aşağıya değil. Çünkü aşağının rubûbiyet ve ulûhiyet vasfı ile ilgisi yoktur. Nitekim hadiste şöyle rivayet edilir: Bir adam Hz. Peygamber’e siyah bir cariye getirdi ve benim üzerime mü’min bir köle azad etmek vacip oldu. Bu kâfi midir? diye sordu. Hz. Peygamber de cariyeye “Sen mü’min misin?” diye sordu. Câriye de “Evet,” diye cevap verdi. Hz. Peygamber “Allah nerede?” diye sorunca, câriye semaya işaret etti. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Bu câriyemü’mindir, azat et.” Buyurdu. (. Bk. Müslim, el-Mesacid, 33; Ebû Davud, es-Salat, 167.)
Ebû Hanife şöyle dedi:
-“Kabir azabını bilmem” diyen kimse, helake uğrayan Cehmiyye’dendir. Çünkü o, Allah’ın “Biz onları iki defa azaplandıracağız.”(et-Tevbe,101)-ki burada kabir azabı kastolunmaktadır- ve “Zâlimler, bundan başka azabauğrayacaklar.” (et-Tur,47)-Yani kabir azabına çarptırılacaklardır- âyetlerini inkâr etmiş olur. Eğer ‘Ben âyete inanıyorum, fakat tefsir ve te’viline inanmıyorum.” derse kâfir olur. Çünkü Kur’ân’da, te’vili tenzilinin aynı olan âyetler vardır. Eğer bunu inkâr ederse kâfir olur.
………………………
Ebu Hanifeye dediler; “Allah bütün insanları melekler gibi itaatkâr yaratmak isteseydi, buna kadir olur muydu? Bunu haber ver.” Eğer “Hayır,” diye cevap verirse, Allahı kendisini tavsif ettiğinden başkası ile vasıflandırmış olur. Zîra Allah Kur’ân’da: “Kullarının üzerine yegâne mutasarrıf O’dur.”(el-En’am,18), “O kullarının küfrüne razı olmaz.”(ez-Zümer,7) ve “O sizin üzerinizden size azap göndermeğe kadirdir.”(el-En’am,65.) buyurmaktadır. Eğer “kadirdir.” derse “Allah İblis’in itaat konusunda Cebrail gibi olmasını dileseydi, buna muktedir olmaz mıydı?” de. Eğer “Hayır,” derse kendi sözünü terketmiş ve Allah’ı sıfatlarından başkası ile vasıflandırmış olur. Eğer “Kulun zina etmesi, içki içmesi, namuslu insanlara dil uzatması Allah’ın izni ile değil midir?” diye söylerse “Evet,” denir. Eğer “O halde o kimseye niçin had cezası tatbik edilir?” derse: “Allah’ın emrettiği şey terkolunmaz,” denir. Çünkü o kimse kölesini kesse, bu Allah’ın dilemesi ile olur, insanlar da o kimseyi kötülerler.
Eğer kölesini azad ederse, insanlar da yaptığından dolayı onu öğerler. Bunların her ikisi de Allah’ın dilemesi ile vücuda gelir, o kimse bu fiilleri Allah’ın dilemesi ile işlemiş olur. Fakat kul Allah’ın dilemesi ile masiyet işlerse, işleyen kimsenin fiilinde ilâhî rıza ve doğruluk yoktur. “Niçin ona had cezası tatbik edilir?” sözü, onların prensiplerine göre fasit bir sualdir. Çünkü onlar bir çokmasiyetlerde de Allah’ın dilemesini kabul etmiyorlar. Ona göre içki içmek gibi bir fiilin haricinde had cezası gerekmiyor. Oysaki yaptığı bütün işleri Allah’ın dilemesi ile yapmıştır.
0 Yorumlar