Düşmanların Zararlarından Kurtulma Hakkında
Düşmanların zararlarından kurtulma üç şekildedir: Eğer mümkünse önce kendisiyle anlaşarak olur, eğer bu olmuyorsa birilerinin aracılığıyla olur. Sonra İkincisi, eğer verdikleri zarar dini bir yolla savul-muyorsa muhitinden uzaklaşıp kaçınarak olur. Sonra üçüncü olarak da zulme ve bir erdemsizliğe başvurmadan zorla ve kökünden sökerek zarar defedilir. Bu üçüncüsü, bazı şartlara bağlıdır, bunun zulüm ile olmaması lazımdır. Buna, onların doğaları itibariyle kötülüğe meyyal olup ıslahlarının kabil olmaması ve başka bir yoldan düzelmelerinden ümidin kesilmesi halinde başvurulur. Bir de düşmanları üstün geldiğinde kendisine yapacaklarının, kendisinin onlara edeceğinden daha beter olduğunu bilmesi ve onların kendisi hakkında bir iyilik istemediklerini görmesi halinde buna başvurur. İkincisi, onları zorla yola getirmede mesela ihanet gibi bir rezilet işlememek şartıdır ve icbari yolun dünyada ve âhirette vahim bir sonuç doğurmamasıdır.
Eğer bu şartları sağlamakla birlikte düşmanlarım başka bir düşmanıyla savmak mümkünse onları buna havale eder. Hz. Ali (r.a.) şöyle söyler: “İyiliğin karşılığı iyiliktir ve iyiliği ilk yapan daha şereflidir; kötülüğün karşılığı ise kötülüktür ve kötülüğü ilk yapan daha zalimdir.” İmam Malik ise şöyle der: “Kötüye, kötüyle mukabele idrakin tamlığındandır.” Şair der ki:
“Asile güzellik edersen ona sahip olursun Adi kimseye güzellik edersen onu asi yaparsın,
Kılıç gereken yere hoşgörü koymak kötüdür Kılıcı ıslak yere koymak gibi.”
Şu da bilinmelidir ki, düşmanlar arasından hasetçinin yaşantısını nimetler, erdemler ve öfkesini gerekli kılan ama rezilete varmayan tartışmalar ortaya koyarak bozmak lazımdır, ancak onun şerrinden sakınmalıdır, çünkü onun kötülüğü hiç eksik olmaz.
[Makam ve yetkinlikte denk olan emsâtın] üçüncüsü, ne dost ne düşman olanlardır. Bu itibarla müellif bunları aradakiler sözüyle tanımladı. Birbirinden farklı türleri olması hasebiyle bunlara yapılacak muamele de çeşitlidir. Bunlara bağışta, yani ikramda bulunmak ve tümüne, yani ortada olanların hepsine güzellikle mukabele etmek lazımdır. Ortada olanlardan kendini büyük görene aynıyla mukabele etmek gerekir, zira mütekebbire kibirli davranmak sadakadır. Eğer onlara böyle davranılmazsa kibir ve gururları artar, yollarının iyi olduğu vehmine kapılırlar, insanların kendilerine hürmet etmek zorunda olduğunu zannederler. Onlara büyüklenerek davranınca, yaptığı davranışlardan uzaklaştırılırlar ve fiilinin kötülüğünü görürler ve belki bu sayede onu yapmazlar. Hz. Peygamber (a.s.): şöyle buyurmuştur: “Kibirli, kibrini unutuncaya kadar ona kibirli davran!'(A.Hanbel,Müsned,XIX,376)
Bunlar arasında samimi olanlara güzellikle davranmalıdır, onlarla güler yüzle ilişki kurmalı, iyi karşılamalı ve sözlerine kulak vermelidir. Uyumlu olanlara da iyi davranmalıdır. Müellif bunlarla ara bulmaktan bereket uman kimseleri kastetti. Böylelerini överek ve onlara güzellikler yaparak hürmet etmeli, onların yoluna uymalı ve onlara benzemelidir.
Onların yolu ne de övülesi bir yoldur. Fakat ahmaklarınki böyle değildir. Bunlara aldırış etmemeli ve kendileriyle bir arada olmamalıdır. Ahmaklıklarına ve cefalarına incinmeden, üzülmeden ve ciddiye almadan alaycılıklarına karşılık vermekten de uzak durmalıdır. Bir şair şöyle der:
“Kerem gösterip alçağa sövmekten yüz çevirmek,
Ona sövgüden daha ağır gelir.”
Bir başka şair de şöyle demiştir:
“Asil insanın ayıbını örterim; onu kaybetmemek için
Çirkefe sövmekten de yüz çeviririm, onurumu muhafaza için.”
Şerhu-l Ahlak-i Adudiyye – Taşpürülüzade Ahmed Efendi
Müellif:Adudüddin el-Îcî’