İlim bize her şeyi vaat ediyor; güzel! Hattâ, 19. asırda ilmin dinin yerini alacağına inanan rahipler bile vardı. Bir Fransız rahibi, Ernest Renan “ilim bütün meselelerini halledecek insanların” diye itikad ediyordu, bir papaz olduğu hâlde… Ama yine 19. asır mütefekkirlerinden birinin bir sözü var. Rus mütefekkirlerinden Tolstoy demiş ki: “İlim şarlatan bir simyagerin yaptığı bir altın çubuğa benzer(Eskiden simyagerler vardı, malum Ortaçağ’da, nesneleri altına çevirmeye çalışıyorlardı). Böyle bir şarlatan simyacının yaptığı bir altın çubuğa benzer. Siz ilmi halka, insanlara yaymak istersiniz; okullar açarsınız;(televizyon marifetiyle, kitle iletişimiyle) kitaplarla bunu yaymaya çalışırsınız. Bir de bakarsınız ki, bu altın sikkelerle sahte (kalp) paralar basmışsınız; hiçbir şeye yaramıyor, insanlar bunların gerçek değerini gördüğü zaman, size minnettar olmayacak, size borçluluk duymayacaklardır.”
Birçok 20. yüzyıl mütefekkirleri bu batı teknolojisinin ve ilminin, sadece batıyı değil bütün dünyayı tehdit eden, tehlikeli bir güç hâline geldiğini farketmişlerdir. Meselâ, Cippola’nın “Ekonomi ve Nüfus” adlı kitabı. Meselâ, Christopher Caldwell’in “Ölen Bir Kültür Üzerine Düşünceler.” Meselâ, Spengler’in “Batının Çöküşü” veya Toynbee ’nin eserlerini “Medeniyet Yargılanıyor”u zikretmek mümkün. Bütün tarih filozoflarının üzerinde ittifak ettikleri bir hususiyet vardır; o da şu: batı kültürü ölen, can çekişen bir kültürdür. Ama batı kültürü, son üç asırdan beri, bir ma’nâda silahların gölgesinde diyeyim, kendi üstünlüğünü zorla bütün dünyaya kabul ettirmiş bir kültürdür.
Şahin Uçar,Kültür,Teknoloji ve Sanat Yazıları
0 Yorumlar