Hayati İnanç – Can Veren Pervaneler -2
Şâhidî derd ü belâdır şâhid-i aşk u velâ
Sebt-i da’vâ etmeye bürhâna gelmişlerdeniz
Bunu yazan adam eminim ciddi bir şey söylüyor: “Biz” diyor “Cenab-ı Hakkın ruhlara ilahi aşkı sunduğu o günde aldığıma aşk ile sarhoş olup öyle yola çıktık.”
“Elestu bi rabbiküm.”
“Kalu belâ.”
Ben sizin rabbiniz değil miyim?
Evet! Ya Rabbi.
Söz verdik ya, sözünde dur artık.
“Belâ” dedik, belâ bizimle birlikte geldi dünyaya, belasız gün yok. Bekleme… Olmayan bir şeyi beklersen üzüntü çekersin. Son durak cennet. Eee, bilette öyle yazıyor. Elestü meclisinden çıktık, cennete doğru gidiyoruz.
Çıkış belli, varış belli. Kim demiş meçhul asker? Yaptığı toprak belli, tuttuğu bayrak belli.
Ancaaak… Aşıklık adamlık “bela” dostluk için şahit lazımmış, delil devşirmek lazımmış ki o şahit delil bela çekmekle oluyormuş. Adı geçen bela ise dünyada bulunuyormuş, o yüzden dünyaya şöyle bir uğradık, işimizi halledip gidecegiz. Toplayın bavulları tren kalkıyor.
—————————————————————————-
Dide-i huffaş görmez afitabın rengini,
Oldu her pervanenin odlara yanmak pişesi.
Ey Hayali derd-i aşka herkes olmaz aşina,
Buma viran bülbülün gülzardır endişesi.
Hayâlî Bey
Dört uçan mahluk üzerinden bakıyor hayata.
Yarasa ışıktan korkar kaçar. karanlık mahzenleri mağaraları mekân tutar. Işıgı görmeye tahammül edemez asla. Pervane ise (küçücük bir kelebektir) ışıktan kaçmak şöyle dursun aleve girip yanmayı minnet bilir cana. Seve seve yanar, dona dona yaşamaktansa.
Herkes aşk derdine aşina olmaya ehil değil, nitekim baykuş viranede, bülbül gül bahçesinde konaklar. Herkesin makamı da ayrı mekânı da… Sinek karnını doyurmak için pisliğe konar, her deliğe girer çıkar, Anka kuşu Kaf dağının tepesinde yaşar. Rızkı gelir ayağına…
Bizim için en mühim gıda; annemizin sütüydü, peki peşine mi düştük? Hayır hiç zahmet çekmeden, akımlar ağzımıza. Rızk elbette gelecek, iyi de bu telaş niye o zaman?
—————————————————————————-
Dide-i huffaş görmez afitabın rengini,
Oldu her pervanenin odlara yanmak pişesi.
Ey Hayali derd-i aşka herkes olmaz aşina,
Buma viran bülbülün gülzardır endişesi.
Hayâlî Bey
Dört uçan mahluk üzerinden bakıyor hayata.
Yarasa ışıktan korkar kaçar. karanlık mahzenleri mağaraları mekân tutar. Işıgı görmeye tahammül edemez asla. Pervane ise (küçücük bir kelebektir) ışıktan kaçmak şöyle dursun aleve girip yanmayı minnet bilir cana. Seve seve yanar, dona dona yaşamaktansa.
Herkes aşk derdine aşina olmaya ehil değil, nitekim baykuş viranede, bülbül gül bahçesinde konaklar. Herkesin makamı da ayrı mekânı da… Sinek karnını doyurmak için pisliğe konar, her deliğe girer çıkar, Anka kuşu Kaf dağının tepesinde yaşar. Rızkı gelir ayağına…
Bizim için en mühim gıda; annemizin sütüydü, peki peşine mi düştük? Hayır hiç zahmet çekmeden, akımlar ağzımıza. Rızk elbette gelecek, iyi de bu telaş niye o zaman?
—————————————————————————-
Cihanda cennetü’l-me’va muvâfık yâr-i hemdemdir
Muhâlif şahsa yâr düşmek bu âlemde cehennemdir.
Münasip, uygun dostlarla, hasbi insanlarla bir arada bulunabilirsen dünya cenneti içindesin. Kıymetini bil.
Aksi de variddir. Dünyada cennetin ve cehennemin tezahürü bu kadar olabilir.
Karga da ötecek, bülbül de… Sen ne et eyle ibret almaya bak, ikisinin ötüşü de başka.
Hayati İnanç – Can Veren Pervaneler -3
Fatih Sultan Mehmed
Senin teninde değmeden gelen yağmuru istemem,meltemi istemem.
Sana yanmayan yıldızı, semalarda istemem
Bülbüller söyleyecekse, seni söylesin
Senden okumayan bülbül olsa dinlemem.
Özlemim sen olacaksan,yansın yüreğim
Sılası sen olmayan gurbeti istemem,vatanı istemem
Senden gayri bir aşkla kül olursa kalbim,bu kalbi istemem,
Sonu sen çıkmayan yönü istemem,yolu istemem
Kalbini fethedecekse,geçerim bin Sina’yı birden,
Yoksa neyime bu fethi istemem, Mısır’ı istemem, cihanı istemem.
Ben sultan Fatihin,önündeyim İstanbul’un,
Yakarım bu şehri,yüzünde bir tebessümün için.
Ben senin ümmetinim,
Sensin benim Efendim,
Senden gayrı, senden başka,
Efendi istemem sevgi istemem.
—————————————————————————-
N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-i Rusûlün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Bahtîyâ durma yüzün sür kademine o gülün
1.Ahmed Han
Ne olaydı, tacım gibi devamlı başımda taşısaydım,
O peygamberler şahının mübarek ayak izini.
Çünkü o ayağın sahibi peygamberlik bahçesinin gülüdür.
Ey Ahmed, durma, o Gül’ün ayağına yüzünü sür.
—————————————————————————-
Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Her merhemi her yâreye merhem mi sanırsın?
Ziya Paşa
Önce hastalığı teşhis eyle; ancak ondan sonra deva için çareler ara. Her merhemi her yaraya iyi gelecek mi sanırsın?(Eğer öyle sanırsan aldanırsın!)
—————————————————————————-
Yadında mı doğduğun zamanlar?
Sen ağlar idin gülerdi âlem;
Bir öyle ömür geçir ki olsun
Mevtin sana hande halka matem.
Lâ Edrî
Doğduğun günleri hatırlıyor musun? Sen ağlar idin, gülerdi âlem…
Bir öyle ömür geçir ki, olsun mevtin sana hande, halka mâtem… Hande tebessüm demek, gülümseme demek…
Mevt, ölüm demek… Öyle bir ömür geçir ki, ölürken sen gül, arkadakiler ağlasın!
Ölen niye güler, ne zaman güler?.. Gözünden perdeler kalkar, Cenneti görür. Cennetteki köşklere gözünü diker, Allah’ın kendisine verdiği imkânları görünce tebessüm eder, ruhunu teslim eder. Neden?.. Cennetteki makamını gördü. cennetlik olduğunu gördü. aşk ile şevk ile gidiyor. Dünya da neymiş, arkasına bile bakmıyor. Cenneti gördü, Cennetin güzelliklerini gördü, gülerek gidiyor.
Bu sefer arkadakiler ne diyecekler?
Hüngür hüngür, seller gibi yaşlar akıyor. Neden?.. “Bir mübarek insan öldü, aramızdan ayrıldı, biz ne yapacağız şimdi?” diye başlayacaklar ağlamaya…
Yâni öyle bir ömür geçirmeli ki, âhirete göçerken insan gülerek gitmeli, arkadakiler ağlamalı!.. Varsın onlar ağlasın…
—————————————————————————-
Nev’iyâ lâzım değil olmak filân ibn-i filân
Ma’rifet kesb eyle tâ bir âdem ol âdem gibi
Nev’izâde Atâyi
Filânın oğlu filân olmak hüner değil.
Faydalı ilim edin, öğrendiklerine uygun yaşa; bunu da gösterişsiz ve yalnız Allah için yap ki; adam gibi adam olasın.
Kimin oğlu veya kızı olduğun değil, kim olduğun mühim; kim olduğun da; yani iyi mi yoksa kötü mü olacağın, kiminle olduğuna bağlıdır. Karganın dostu kargadır, bülbülünki bülbül. Kötü insanlarla düşüp kalkarak, iyi insan olmak zor değil, imkânsızdır.
—————————————————————————-
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbub-i Hüdadır bu
Nazarğah-ı ilahidir Makâm-ı Mustafa’dır bu.
Mürâât-i edeb şartıyla gir Nabî bu dergâha
Metaâf-i kutsiyândır bûse-gâh-ı enbiyâdır bu.
Şair Nâbi
Edepsizlik yapmaktan çok sakın, burası Hudâ’nın/Allah’ın sevgilisinin şehridir.
Burası, Allah’ın rahmetle nazar ettiği, Muhammed Mustafa’nın makamıdır.
Nâbî, bu dergâha, hürmet ile edebini takınarak gir.
Meleklerin tavaf ettiği, peygamberlerin eşiğini öptüğü yerdir burası.
—————————————————————————-
Dôst bî-pervâ felek bî-rahm u devran bî-sükûn.
Derd çok hem-derd yok düşmen kavî tâli’ zebûn
Fuzûli
Dost pervasız, felek acımasız, zamanın da dur durağı yok. .. Dert çok, dert ortağı yok, düşman kuvvetli, talih düşkün… Ne yapsın bu insan?
—————————————————————————-
Bir şûlesi var ki şem’i cânın
Fânûsuna sığmaz âsumânın
Şeyh Gâlib
Can mumunun öyle bir alevi var ki; gökkubbe denen fanusa sığmaz!..
—————————————————————————-
Bana yer verdiler saff-ı niâlinde harâbâtın
Başım eflâke erdi gün gibi âlî-cenâb oldum
Hayâlî Bey
Aşıklar meclisinde en son safta yer bulabildim. Ama orada bulunmakla başım göklere değdi, güneş gibi feyz-feşân oldum. Ön saftakinin yüceliğini var sen tasavvur et’.
–—————————————————————————
Söz bilirsen söyle, senden ibret alsınlar.
Söz bilmezsen sükut eyle, seni adam sansınlar
Lâ Edrî
Her yerde her şeyi söylemek mecburiyetinde değilsin. Hakikaten işe yarar sözün varsa konuş, dinleyenler de bir şeyler öğrenip faydalansınlar. Hazırlıklı değilsen o mevzuda bir şeyler bilmiyorsan sus ki foyan meydana çıkmasın, ne kadar cahil olduğun anlaşılmasın. O zaman sen de rahat edersin insanların arasında.
—————————————————————————-
Cümleler doğrudur sen doğru isen.
Doğruluk bulunmaz sen eğri isen.
Yunus Emre
Bütün insanlar doğru olurlar, sen doğru insan olursan.
Sen iyi olursan herkes iyi olur, dürüst biri olduğunda da dürüst… Yok, sen bir terslik, yanlışlık yaparsan, insanları kırar, incitirsen başkalarından da iyi insan olmayı bekleme. Onlar da sana kötü muamele ederler. Bu dünya etme, bulma dünyasıdır. Her şey senin elinde. Ne ekersen onu biçersin.
Ne doğrarsan çanağına o gelir kaşığına…
—————————————————————————-
Gülü vermen için, gülü vermem mi gerek.
Haydi gülüm gülüver de, gülü vereyim.
Havâce
Neşeli olmak, gülmek için illa da birilerine gülmek lazım.Haydi, ey sevdiğim; sen de bana gül ki, ben de sana gülebileyim, seni neşelendirip huzur ve saadete kavuşturayım.
Açar elbet kerem bâbın kapatdıkca kapatmaz ya
Benim Hakk’a münâcâtım değil bir rızk için hâşâ
Hudâ Rezzâk-ı âlemdir rızıksız kul yaratmaz ya|
Her hacâlat âdeme su’i karîninden gelir
Izzet-ü zillet mekâna hep mekîninden gelir
Istikamet, müstakim-ül hâle dîninden gelir
Müstakim ol Hazreti Allah utandirmaz seni
(Said Paşa)
Mey o mey âlem o âlem îşret ol îşret değil
(Yenişehirli Avni)
Şikâyet etme Hak’tan halka her hâle rızâ göster
Sen Allah’tan başkasına ihtiyacını sunma, gına göster. Belaya sabretmez de şikâyetlenirsen, yakınırsan. Allah’ı kullarına şikâyet etmiş olursun.Kimi kime şikâyet ediyorsun. 0. sana bir nimet verdi. O, nimet de acı suretinde sana geldi. O, böyle takdir etti. Sen ahlanırsan ne olur. Allah’ı şikâyet etmiş olursun. Hakiki dostunu, dostluğu şüpheli olanlara şikâyet etmiş olursun.
Felek bî-hûde hâr-ı huşkden gül-berg-i ter vermez.
Nâzeninim sâye-i hâr-ı gül-i dîbâ seni,
Ey sevgilim, üzerinde gül deseni bulunan kumaştan yapılmış bir elbise giymişsin, ama ben korkuyorum. 0 elbisenin üzerindeki gül resminin dikeninin gölgesi, tenini incitecek diye üzülüyorum.Dikkat buyurulsun. Bu nasıl bir nazenin tendir ki incitecek olan kumaş değil, kumaştaki gül değil, o gülün dikeni de değil, o dikenin gölgesidir. Güzelliğin tasviri ancak bu kadar olur.
Keştî-i mihnet-zeden bahr-i serâb üstündedir
Sebük magzâna âkıl âkile dîvânedir dünyâ
Aşık Ömer
Ne semte kullanırsan at felek eyler sen âhır mat
Mücerret zehr ile kat kat dolu peymânedir dünya,
Sen ne kadar usta satranççı olursan ol. Atı nereye sürersen sür, fili nereye sürersen sür, neticede mat olacaksın. Bu dünya seni sonunda mat eder. Ustadır yani. Aynı zamanda kat kat zehirle dolu bir kadeh gibidir. Eninde sonunda sahibini imha eden, ona acımayan bir tabiatı vardır. Merhametsizdir. Ondan merhamet umulmaz.
Şirâr- ı mekrine yanma yüzüne güler inanma
Sen anı âşinâ sanma sakın bîgânedir dünyâ
Insanın üstüne hile kıvılcımları atar, dikkat et de yanma. Yani tedbirli ol. Onun hilelerine, süslerine, motinerine, nakışlarına sakın aldanma. Yüzüne güler, ona da inanma. Sahtedir o gülücükler. Arslan avını gülerek yer malúm. O tebessüme itimat olunur mu? Aynı onun gibi sen de dünyayı tanıdık. dost, aşina zannetme. Bigânedir, ilgisizdir, merhametsizdir.
Harâb-ender-harâb olmuş yatur virânedir dünyâ” /Âşık Ömer
Bu dünya otel gibi bir yerdir. Gelir yatar gidersin. Sonra başkaları gelir gider. Sahiplenip de boşu boşuna gönlünü bağlama. İnsan ayrılacağı yere âşık olur mu hiç? Akıllı insan üzerine basar geçer. Bu dünyayı bir basamak olarak görür. Ona tutulmak aklın kıt olmasına delâlet eder. Ona akl-ı maâş derler. Olması gereken akıl ise akl-ı muâddır. Yani hep geçerli olan, mezara kadar değil de kıyamete kadar geçerli olan akıldır. Bu dünya üst üste yapılıp yıkılmış bir yer gibi. Bir göçüntü gibi, bir virane gibi.
Her günü bir kadr ider tâkib, her sebti ehad
Seyl-i mevt etdikte berbâd ömrü, baht etmez meded
Böyle âteş-meşreb olma hâk olur bir gün cesed
Müstakim ol Hazreti Allah utandırmaz seni
Diyarbakırlı Said Paşa
Akıllı insan, işinin iyi gittiğini görüp gururlanmaz. Kâmil akıl sahipleri yukarıya çıktım diye gururlanmaz. Her günün bir gecesi vardır. Her cumartesinin bir pazarı vardır. Ecel seli gelip de ömrü berbat ettiği zaman, bahtın sana yardımcı olmaz. Böyle ateş tabiatlı olma, bir gün cesedin toprak olur. Sen doğru olursan, Allah seni utandırmaz.
Cevre mahrem olmayan ihsâna olmaz âşinâ.
Şemseddin Sivasî (1520-1597)
Derdi olmayan dermanı tanımaz.Aşk derdine düşmeden, derman tanıyamaz ki insan görünce.Aslında dert sana dermanla tanışman için veriliyor.Ne diyordu Niyazi Mısri Hazretleri:
Dermân aradım derdime
Derdim bana dermân imiş
Bürhân aradım aslıma
Aslım bana bürhân imiş
Biz aleme bir yâr için âh etmeğe geldik..’
Yenişehirli Avni
(Dünyaya gelişimiz ne mevki ve makam, ne de mal ve mülk peşinde koşmak için…
Biz buraya bir sevgili için âh etmeye geldik, o kadar…)
Kendi kirpiğim olupdur bana gözüm dikeni’
Gözlerindeki kirpikler bile sevgilinin cemâline bakmasına engel teşkîl etmektedir, diken gibidir hatta. Şu dengeye bir bakın sevgili okurlar:Sevgilinin kirpikleri cana batan oklardır, müjgândır. Vasfında kelimeler yetersiz kalır, söylenecek söz bitmez ama âşık kendi kirpiklerinden bahsederken onu diken diye tavsif eder, diken diye adlandırır vesselam. Tabii bu aşkın gerektirdiği, mecbur kıldığı tevâzunun bir görünüşü ise de aynı noktadan hareketle bâzen de şairlerimiz şöyle deyiverirler.
Sohbetinden âr edip ey gül beni terk etme kim
gül olur efsürde terk-i sohbet-i hâr eyle geç
Muazzam bir nükte. Ey sevgili benim sohbetimden utanıp da benden uzakta kalma, gerçi gözlerim diken gibidir, ben diken gibiyim daha doğrusu. Ben diken gibiyim, sen ise erişilmez güzellikteki gülsün ama benden ayrı kalmak sana da yaramaz. Bilirsin ki dikenlerinden ayrılan gül perişan olur, dağılır gider.
Feyz bir bahr-i keramettir, sözüm dür dânesi
Nutk bir tuti-i hoş-gûdur, derunum lânesi
Eşk bir sahba-yı ateşdir gözüm peymânesi
Ye’s bir mihmân-ı gamdır, hâtırım kâşânesi
Dağ bir murg-ı semenderdir, ten ateşhânesi
Aşk bir şem’i ilahidir, benim pervânesi
Şevk bir zencirdir gönlüm anın divânesi.
Şeyh Galib
Kalp, en kıymetli cevherlerin gizli olduğu bir hazinedir. Ve her hazine bir viranede saklıdır. Beden de o hazinenin saklandığı viranenin ta kendisidir. Bedenimle viraneyim, kalbimle hazineyim. “Gerçi virâne isen genc-i mutalsamsın Sen” çünkü beden paha biçilmez bir hazineyi taşır o da Ruh’dur, kalp’tir… Sen manevi tarafınla insansın. Ölen hayvan olur, âşıklar ölmez dememiş miydi Hazreti Yûnus…
Bu bir zîbâ revişdir âkıl ol dîvâne sansınlar
(Taşlıcalı Yahya Bey)
[Kalp gözüyle görenlerden ol, dışarıdan câhil sansınlar seni. Husûsî ve güzel bir gidiştir şu ki; sen akıllı ol da seni deli sansınlar.]
Deli olmadan veli olunmazmış.
’Müsterîh ol ’Kâf-ı temkîne çekil “Anka gibi’
Sinek gibi olma rızık işinde. Tereddütlü olma. Ne bulurum ne yerim diye çöplüklerde dolaşma. Müsterih ol. Anka kuşu gibi temkin kâf’ına çekil. Hani şu adı var kendi olmayan Kaf dağına. Rızkın seni zaten kovalıyor, kaçamazsın istesen bile. Garanti olmayan bir şey var; Son nefes! Garanli olunanı bırakıp garanti olmayanın peşinde koşma.Eskilerin deyişiyle, teklif edileni unutup tekeffül edilende ömür harcama.
‘İğtı’nâm eyle hayatı ehlî derde hem-dem ol
Çünkü bak mazileri görmektesin rü’yâ gibi’
Hayatı ganîmet bil. Ele geçen servet gibi yani. Çok kıymetli ama her dakikasının kıymetini bil. Nasıl bil? Dert ehli olanlarla beraber otur kalk. Gamsızlarla değil.
Yaparsan bir fenâlık hâzır ol ‘ayn-ı mücâzâta
Lihâzâ müstâkîm ol inhimâk etme huzûzâta
Eğer kîsende pâren var ise sarf eyle hayrâta
Şu nushi dinlemezsen dûş olursun çok beliyyâta
Sakın bir dîdeyi ağlatma handân olmak istersen
Dokunma hâtır-ı mûra Süleymân olmak istersen
Yani; bir iyilik yapınca, hiç merak etme karşına çıkar. Kötülük yaparsan da bulursun tabiî. Yani bil ki ektiğini biçeceksin. Şu kadar var ki kötülüklerinin karşılığı bire bir gelir de iyiliklerine en az on kat karşılık bulursun. Tüccar akıllı olmalı. Üçüncü mısrada, doğru yoldan sakın ayrılma diyor; hazlara aldanma. Bize bazı şeyler lezzetli gelir ya hepsinin bir sebebi ve hikmeti vardır. Neslin ve hayatın devamı içindir. O lezzete takılıp da bala düşen sinek gibi olma yani.Marifetnamede İbrahim Hakkı hazretleri dünyayı anlatırken şöyle der: Dünya bala benzer içine düşen sineğe. Devamında ise; ihtiyaçtan fazla paranı hayırda sarf et; yoksa ya yersin, biter gider ya da miras bırakırsın başkaları paylaşır. Hayra sarfet, hep senin olsun. Akıllı ol. Yiyip bitirmek, bire bin elde edebileceğin tohumu bir öğünde pişirip yemek kadar ahmakça bir iş olur. İnsan utanır sonra. Pişman olur ve ah! der.
Pendini gûş eylegil mûrun Süleymanlık budur
0 Yorumlar