İnsan hür değildir; hür olan, eşek veya köpek…
Tam frensizlik ve alıkoyucu melekelerden yoksunluk mânâsına hayvanî hürriyet, hayvanda bile sınırlıdır ve ona pisliğini toprakla örttürecek kadar olsun, bir hicap zabıtası telkinedicidir!
İnsanda, aynı insan tarafından biri istiklâline kavuşturulacak ve başına taç konulacak, öbürü de zindana tıkılacak ve ayağına pranga vurulacak iki zıt hüviyet vardır: Ruh ve nefs… Ruh, hürriyeti, hakikate esir olmakta bulur, nefs ise onu her istediğini yapmak mânâsına alır.
Nefsin, tanrılık iddiasına kadar isteklerine pâyân yoktur. İnsan ruhunu, tek kum tanesini açıkta bırakmamış topoğrafyası diyebileceğimiz tasavvuf ölçülerine göre, insanda İlâhînura perde olarak yaratılan ve büyük marifete ermek için mutlaka yıkılması, eğilmesi, çiğnenmesi gereken nefs, nasıl fert plânında murakabe altına alınması zaruri bir nesne ise, misalimizin cemiyet plânına tatbikinde de, ma’şerî vicdana (toplum vicdanına) fertleri bağlayıcı bir mutlakiyet tanınması telkin edici bir keyfiyettir.
O halde, fert plânında ruha karşı nefs neyse, cemiyet plânında da ma’şeri vicdana karşı fert odur; ve mutlaka hakkı eksiksiz verilmek şartiyle sımsıkı bir disiplin cenderesi içinde kıskıvrak bağlı kalması, cemiyetinin bekası noktasından hilkat kanunu icabıdır.
Hürriyet için hürriyete talip milletler, kendi kendilerinin esiri olmaktan kaçarken, başkalarının esiri olmaya mahkûm…
Hürriyet bir gaye değil, vasıtadır ve gaye bir tarafa bırakılıp vasıta gayeleştirilemez. Demek ki, Allahın, Kur’anında «dinde ikrah yoktur» fermaniyle doğruladığı ve hakkını bahşettiği hürriyet, hakikate ermek için, canlıların havaya muhtaç olması gibi, vicdanlara vasıta kıymetinden ibarettir ve hakikate erilince, hürriyetin en büyük tecellisi, hakka esaretten başka bir şey değildir.
Hürriyetin tecelli ettiği her yerde hak bulunamada, hakkın tecelli ettiği hiçbir yerde hürriyet müdafaa dilemez. Hürriyetin –hak için- olmadığı yerdeki felâket, hürriyetin –sırf kendisi için- olduğu yerdeki felâketten büyük değildir. Yani zulme esaretle nefse esaret aynı belâ…
Her şeyle beraber hürriyetin de hakikati ve aslî kaynağı bizdeyken, tam bir vicdan istiklâli yolundan erilmiş, bir petek bal gibi mânası ve hendesesi içiçe, aslında muhteşem ve muazzam nizamımızı bozmak için bize hürriyet tuzağını kuranlar, hürriyetten anladıklarına zıt olarak başıboşluğumuzu sağlamaya bakmışlar; ve böylece, göğsümüze taktıkları, içyüzü gizli «hürriyet» madalyasiyle ruhumuzu esir etmeyi bilmişlerdir.
0 Yorumlar