Tehzîb-i ahlakta genç kızların zayıf bünyelerine ve nazik ruhlarına uygun dînî ve dünyevi ilimler, ev işleri öğretilmelidir. Şu kadar ki, riyâzî ilimlere ihtiyaçları yoktur. Canım, bir kadının mühendis, kimyager, yahud inşaatçı olması şart mı?
Hayvanların ömürleri kısa, hayatları gayrı medenî olduğu için anneye pek ihtiyaçları yoktur. Bu kadarı herkese malumdur. Onlara nisbeten insanın ömrü uzun ve kendisi bidayette kendini idare etmekten acizdir. İleride göreceği bunca vazifelerle mükellef olacağı için de terbiyeye son derece muhtacdır. Halbuki çocuk terbiyesi hakkında bilgi kendi başına bir ilimdir. Kızlara bu öğretilmeli. Şübhesiz baba iâşe ve nafakayı temin etmek için dışarıda çalışmak mecburiyetindedir. Terbiye vazifesi ise kadınlara yüklenir. İşte bunu öğrenmelidirler. Zaten yaratılışta erkek bu vazifeyi görmekten acizdir. Evvelden dediğimiz gibi, kadının bedeni zayıf, mukavemet gücü kısır olmasına rağmen bu terbiyeyi göstermek hususunda kadın erkekten çok üstün bir kabiliyete sahibdir.
Zaten onların meziyeti bu husustadır. Nitekim insan çocukluğu zamanında, altı yaşına varıncaya kadar iradesi yok ve idraki zayıftır. Çocuk bu devrede bir taraftan sûretlerden müteessir olur, diğer taraftan vehmî ve hayalî korkular içerisindedir. Bir ateş parçasını görünce aklıyla elini ona uzatır. Eli yanarken de atmayı bilmez, ağzına koyar. Hele süt devrinde daha fazla terbiyeye muhtacdır. İşte çocuğu bu zaafiyetten kurtaracak, şimdiki hayatı için ona kabiliyet kazandıracak ilk muallim annedir. Demek bu vazifeyi görmek için genç bir kızın anne olabilmeye yararlı olması lazımdır. Çünkü vazifesi çocuk yetiştirmektir. Yemek pişirmek, kap- kacak temizlemek, ev temizliği, nakış ve dikiş gibi sanatları öğrenmelidir. Bir insanın kabiliyeti ancak buna müsaiddir, kaldı ki bir kadının bunları öğrenmesi üstün bir meziyettir. Kızlara bu meziyeti kazandırmak İçin topluma ve ferde büyük vazifeler düşmektedir. Şiir, edebiyat, Kur’an ve kendilerine uygun ilim öğrenmeleri lazımdır. Fakat fitneden de korunmaları şarttır.
Bir erkeğin şekâveti kendi nefsine mahsustur, amma bir kadının şekâveti cemiyete bulaşır, bir bela olur. Kadın erkek nev’inin sükun bulması için yaratılmıştır. Bünyesi zayıf ve ruhu nazik olduğu için de kadın tek başına cinnî ve Insî şeytanların tuzağından kendini kurtaramaz. Allah korusun fitne tuzağına girerse, onun girdiği şekâvet, uğradığı zulüm, yine netice İtibarıyla erkek nev’ine tesir eder. Yani kadının şekâveti, erkeğin toplumun ve devletin şekâvetidir. İşte“Biz de: Ey Âdem, demiştik, hiç şübhesiz ki bu (şeytan) senin de zevcenin de düşmanıdır. Bu sebebie sakın o sizi cennetten çıkarmasın. Aksi takdirde (çıkarırsa din ve dünya maişetini temin etmek hususunda) zahmete düşüp şakî olursun.” [Tâhât 17] buyrulan ayet-i kerîme, kadının günahı yüzünden erkeğinin şakî olmasını tasrih buyurmuştur.
Bakınız ki “O senin de zevcenin de düşmanıdır. Sizi cennetten çıkarmasın.” mealindeki cümle-i tayyibelerde olan hitab her ikisinedir, amma zahmete düşmek ve şekâvete uğramak erkeğe yüklenmektedir. İşte buna işareten “Zahmete düşersin ve şakî olursun.” buyruluyor. Eğer kadın nev’inin şekâveti erkeklere aid olmamış olsaydı, “Zahmete düşersiniz ve şakî olursunuz.” buyrulurdu. Demek zahmete düşmek ve şekâvete uğramak yalnız kadına aid olmayıp, bilakis kocasına, babasına, soy sopuna ve toplumuna bulaşır. Örf de böyle hüküm etmektedir. Karısı fuhuş yapana k….d denilir. Bu kasdettiğimiz manaya kâfi delildir. Şu halde “zahmete düşmek ve şekâvete girmek” cezası Âdem’e daha fazla yüklenmektedir. Bundan şunları anlıyoruz:
1 -Erkek cihad yapmak, din ve dünyevi maişetini temin etmek, evin haricinde iş görmek için yaratılmıştır, kabiliyeti buna müsaiddir.
2-Kadın evin dahilî işlerinde, özellikle nesli çoğaltmak ve çocukları terbiye etmek için yaratılmıştır. Fıtraten buna kabiliyetlidir.
3-Kadın sabah erkeğini işe sevk eder, akşam işten, sokaktan, yaramazlıklardan eve çeker. Bunun için memuredir.
4-Evde hazinedarlık yapar. Cinnî ve insî şeytanlardan beyinin mal, mülk ve namusunu, ayrıca ırzını hıfzeder. Bunda vazifelidir.
5-Kadın evden uzaklaşırsa, uzaklaşması fıtratına yakışmayan bir hal olur. Şübhesiz uzaklaşması takdirinde bunca vazifeleri görme kabiliyetini kaybediverir. Eğer bir de zulme uğratılırsa, mazlumluğu sahibinin gazab kuvvetini tahrik eder. Böylece zahmete ve birçok cinayetlere girmeye mecbur kalacaktır. İşte kadının şekâvetinin erkeğin şekâvetine sebeb olması budur.
Kadının evde çocuk terbiyesinden başka kocasına yapacağı bütün yardımlar kendisine farz olmadığı için hakkında cihad sayılmaktadır. Nitekim Peygamberin baldızı Esmâ diyor ki:
“Zübeyr’in ev hizmetini görüyordum. Bir atı vardı ona bakıyordum.Amma bana at bakıcılığından daha güç bir hizmet yoktu. Ona ot veriyor, tımarını yapıyor ve bakıyordum.” Sonra Esmâ’ya bir hizmetçi verildi. Esmâ diyor ki:
“Artık bu hizmetçi beni at bakıcılığından kurtardı. Zübeyr’in nafaka işini de üzerimden attı.”
Derken bir adam geldi ve:
“Ey Abdallah annesi, ben fakir bir adamım, senin evinin gölgesinde ma! satmak istiyorum” dedi. Esma ona: “Ben sana müsade edersem Zübeyr buna razı olmaz. Öyleyse sen gel de bunu benden Zübeyr’in gözünün önünde iste.” dedi. Arkacığından adam gelerek: “Ey Abdallah annesi, ben fakir bir adamım, senin evinin gölgesinde mal satmak istiyorum.” dedi. Esma: “Medine’de benim evimden başka bir yer bulamadın mı?” dedi. Bunun üzerine Zübeyr ona: “Sana ne oluyor ki fakir bir adama (malını) satmaya mani oluyorsun.” dedi. Artık (adamcağız) kazanmaya başlayıncaya kadar (orada mal) sattı.
Esmâ diyor ki: Ben bu cariyeyi ona sattım, parası kucağımda iken Zübeyr yanıma girdi ve: “Onu bana hibe et.” dedi. Ben: “Onu tasadduk ettim.” dedim.
Bu hadîs’in şerhinde Nevevî şunları söylemiştir: Bütün bunlar, iyilikten ve insanların alışageldiği mürüvvetlerden sayılırlar. Kadın bu sayılan hususatta kocasına hizmet eder. Ekmek yapar, yiyecek pişirir, çamaşır yıkar ve diğer işleri görür. Bunların hepsi kadın tarafından bir teberru ve kocasına bir iyiliktir. Amma bunlardan hiçbiri kadına vacib değildir. Hatta hiçbirini yapmasa günahkâr olmaz. Bu işlerin hepsini kocasının görmesi lazım gelir. Hiçbiri hakkında kadını ilzam ve mecbur etmesi helal olmaz. Kadın bunları ancak ve ancak bir teberru olarak yapar ki güzel bir âdettir. İslamın ilk zamanlarından bugüne kadar kadınlar bu âdet üzerinden devam edegelmişlerdir. Kadına ancak iki şey vacib olur: Kendini kocasına temkin ve teslimi, bir de onun evinden ayrılmaması.
Ibnu Kayyim diyor ki: Kocasının izni olmaksızın evin dış tarafında bile bir kadın misafir kabul edemez. Yani duvarların ve şaibeli yerlerin koruyuculuğunu da yapar. Meğer ki töhmet altına girmez ise evin etrafını korumaya mecbur değildir. Şübhesiz onun koruması demek, kavgaya girmesi demek değildir. Gelen gidenden sahibini haberdar eder.
Binaenaleyh kadın nev’inin reisi ziraatçi ise çift sürmekten geldiğinde hayvanların yemlerini verir ve istirahatini temin etmeye çalışır, ki bu onun en büyük yardımıdır. Sanatçı ise kadın bedenî temizliğinde ona yardım eder, alet ve edevatlarını hazırlar. Beyi tüccar ise fikir olarak ona yardım eder. Ayrıca hepsinde, evdeki temizlik ve sair işlerinde yardım etmesi, -İmam Nevevî’nin buyurduğu gibi- farz veya vacib değildir, ancak sevab ve cihaddır. Çünkü hayvanlarının yemlerini vermesi, ağır aletleri kaldırıp taşıması fıtratına uygun vazife değildir. Binaenaleyh, kadının tarlada çalıştırılması, fabrikada çalıştırılması fıtratına ters düşen ağır tekliflerdir ve hakkına tecavüzdür. Demek kadının vazifesi, nesli çoğaltmak, beyine moral vermek ve çocuklarını terbiye etmektir. Tâkati dışında hiçbir zaman ona iş yüklenilmez. Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:
*“Muhakkak bir adam eşine bakar, o da ona bakarsa Allah Teâlâ da rahmetle onlara bakar. Tokalaştıkları zaman (küçük) birçok günahları parmakları arasında dökülür.” Bu hadîs-i şerîfe binaen ulemâ şöyle demektedirler. Erkek şefkat ve merhametle, kadın itaat ve bağlılıkla birbirlerine bakarlarsa, yardım için birbirinin şehvetini tahrik ederlerse ve tarafeyn zinadan korunmayı niyet ederlerse, onların bu halleri günahlarını döktürür. Şu halde evlilik ve hayat şirketi lezzetten başka da birçok hikmetleri taşımaktadır. Özellikle erkeklerin onlara şefkat etmeleri ve fıtratlarına uygun olmayan işlerde çalıştırmamaları tavsiye olunmaktadır. Nitekim,*“Şübhesiz Allah kadınlar hakkında size hayr yapmanızı emreder. Çünkü onlar annelerinizdir, kızlarınızdır, teyzelerinizdir (ve hala- larınızdır). Görüyorsunuz, ehli kitabdan birisi eli ipliği tutmaz (küçük yahud hasta veya yaşlı olmaktan dolayı çalışmaya güç bulamadıkları için) eş edindiği arkadaşından yüz çevirmez.” buyrulan hadîs-i şerîfte kadınlara özellikle şefkat etmek emr buyrulmaktadır.
Demek her iki nevi de birbirine libastırlar. Ona göre hüsn-ü muaşeret lazımdır, iş böyle olunca, genç kızların altı ilmi tahsil etmekten başkasına, zayıf bünyeleri ve nazik ruhları müsaid değildir:
1 -Dinden ihtiyaç kadar ilkönce öğrenmelidirler.
2-Evin işini görecek kadar bilgiyi elde etmeleri gerekir.
3-Çocuk büyütmek, terbiye etmek bilgilerini öğrenmeleri gerekir. Kadın hakkında bunlar en büyük ve en mühim vazifelerdir.
4-Hayat şirketinden ibaret evliliğe devam etmek için iki eş hukuklarını öğrenmek gerekir. Ahlaktan bir parça, ilmihalden bir parça öğrenmek kâfidir.
5-Nakış ve dikiş ilimlerini bilmek güzeldir.
6-Namus ve haysiyet dairesini korumak ve cemiyete yararlı olmak için ebelik, doktorluk yani tıb ilmini öğrenmek de kadın hakkında fazilettir. Ancak bunları da öğrenmek esnasında namus ve iffetinin korunması farzdır. Dikkat edilsin ki vacib-l ale-l-kifâye yahud faziletleri kazanmak için namaz terk edilmez, örtünme terk edilmez. Çünkü namazı terk etmek dîni, örtünmeyi terketmek de ahlakı ihlal eder. Nitekim bir hadîs-i şerîfte:*“Onları balkonlara (yani dışarıya) salmayın. Ve yazı yazmayı da onlara öğretmeyin.” buyrulmuştur.(1) Yani, onların hakkında dışarıya çıkmaları mekruh ve saymış olduğumuz ilimlerin dışında ilmi tahsil etmeleri de mekruhtur.
Kurtubî diyor ki: “Kadın hakkında yazı yazmak mekruhtur.” Zevâcir ve Fetevâ-i Hadîsiyye adlı eserlerinde İbni Hacer de aynısını söylemektedir. Nizam-i Hükûmet-in-Nebeviyye adlı eserin müellifi bu hadîsin üzerinde özellikle durmuştur. Diyor ki: Kadınların yazı öğrenmeleri tenzîhen mekruhtur. Yukarıdaki hadîs-i şerîf sahihtir. Şu halde yazı öğrenmekten sakındırmak, ilmi öğrenmekten sakındırmayı gerektirmemektedir. Yazı yazmaksızın da kendileri lüzumlu olan bilgileri öğrenebilirler. Hayrete şayan ki, bazı âlimler, devletin korkusundan bu hadîsi inkar etmektedirler. Demek istiyorlar ki kadın mühendis de olsun ve saire. Halbuki birçok ulemâ hadîsi nakletmiştir ve üzerinde durmuşlardır. Bu hususta ileride izah gelecektir.
Bu hadîsi her ne kadar Hafız Zehebî Hazreti Ayşe’den gelen rivayetin senedinde Abdulvahhab bulunduğu sebebiyle mevdû’ gördüyse de, Hâkim’in dediği gibi yine de Hazreti Ayşe’den gelen başka senedlere göre bu hadis sahihtir. İbnu Hacer Heytemî hadîsin hasen olmasını takrîr etmiştir. Beyhakî, üç senedden birinde hadîsin mürsel olduğunu açıklamıştır, bu itibarla hadis mürsel ise de hasendir. Mürsel hadis ise, Hanefîye göre de hüccettir.
KADINLARA FAZLA İLİM ÖĞRETMENİN ZARARINI BÜYÜK FEYLESOFLAR DA İTİRAF ETMEKTEDİRLER
Meşhur Jul Simon şöyle der: 1848 tarihleri civarında kadınların tah- silsizliğinden ve yetiştirilmemesinden bütün AvrupalIlar şikayet etmekte bulunurlardı. Çalıştılar, kadınları cehaletin kuyusundan çıkarttılar. Cehaletten kurtulunca da feryad ettiler. Çünkü onlara talim, tefrit derecesinden ifrat derecesine vardı. Şöyleki halihazırda insanlar kadınların ev işlerinde beceriksizliğinden ve talimin vermiş olduğu kötü semereden şikayet etmektedirler. Halihazırda kadınlara mutlak ilmin talimi, onları erkekleştirmiştir. Ey Fransızlar, kadının kadın olarak kalması gerekir. Aksi takdirde erkekler de kadınlaşırsa, bu insanı başka bir insan mı idare edecek? Şu halde hayat şirketinin dengeleştirilmesi lazımdır. Bir kadın ev işini bilmelidir. Halihazırda birçok insanlar evlilik hayatını kerih görmektedirler. Derim ki, bunlar evlilik hayatının ne olduğunu kavraya- mamaktadırlar. Erkek ve kadının haricî ve dahilî vazifeleri taksim olunursa bu bunalım ortadan kalkacaktır.
Allah Teâlâ erkek ve kadını iki nevi’ olarak yaratmıştır, sahalarını belirtmiştir, her birisine kendi sahasında çalışmak kabiliyetini vermiştir; ayrıca vazifelerini tayin etmiştir. Erkek ve kadın kendi vazifelerini bilmekle kendi sahalarında çalışırlarsa bundan üstün bir hayat olamaz.
Jiem Feriro da şöyle der: Bugün tarih 1895. Avrupa’da fabrikalarda sanayi müesseselerinde çalışan birçok kadınlar evlilik hayatından yüz çeviriyorlar. Bunlar kendilerine üçüncü cins diye ad takmışlardır. Sebeb şudur: Bunlar erkeklerle beraber kala kala hisleri kadınlıktan erkeklik hissine dönüşmüştür. Kendi hilkatlerine uygun çalışmadıkları için halleri malîhûlya’ya benzer. Bunlardan kimisi kendini ihtiyacsız zanneder, kimisi de çalışacak yer bulamadığı için cemiyete yük olmaktadır. Böylece cemiyet şaşkınlık ve hayrete düşmektedir. Zannımca kadın ve erkeğin musâvâtını iddia edenler, galiba tabiî kanunları değiştirmek isterler.
Ogüst Comt da aynı şeyleri söyledikten sonra şunları ilave eder: Şu vehmî eşitlik iddiası kadınları kendi sıfatlarından çıkarmıştır. Halbuki kadın evinde, erkek dışarıda çalışmalıdır. Tabiî kanunun namusu bundan başkasını reddetmektedir. Binaenaleyh kadının dışarıda çalışması cemiyet hakkında büyük bir felakettir. Üstelik de kadının ziynetle evinden çıkması, genç erkekleri de terakkîden geri bırakmaktadır.
Samuel Semailis: “Cemiyete en yararlı, kadının kendi evinde ei işleriyle uğraşmasıdır. Şu halde zamanımızdaki kadınlar, en çok bir çömleğin veya tencerenin kaynama derecesini bilmeleri için kimyayı ve evinde odalarının yönlerini bilecek kadar coğrafya ilmini öğrenmelidirler. Buna da amel ve tecrübe kâfi gelmektedir.” demektedir.
Kadınlar aleyhinde en çok çalışan Bayron bile şunları söylemiştir: Kadının evinde yemek kitabı ve Tevrat’tan başkası bulunmamalıdır. Çünkü bundan başkasına ihtiyaçları yok.
Bayron’un bu sözü bir cihetten makul değildir. Çünkü böyle hüküm etmek, kadınlar hakkında bir tahakkümdür. Amma diğer cihetten, kadın da erkek gibidir fikrine karşı, sözü gayet normaldir. Çünkü kadın da erkek gibidir fikri, hayat sahasını bir harb meydanına benzetir. Kadının hukuken, siyaseten ve özellikle dışarıda çalışma usûlüyle erkekle musâvâtı, bir türlü cinsî arzulara bir serbestiyet vermek ve bir vahşetten ibarettir.
Amerikalı Mister Los, uzun bir izahtan sonra şunları söylemektedir: Kadınların işlerine mahsus açılan mekteblerde kendisine lazım olan ev işleri öğretilirken verilen bilgiler ifrat haline varmaktadır. Mesela kimya, fizik ilimlerinde doktora vermek için çalışıyorlar. Bu yüzden kendilerine lazım olan ilimleri bilmecburiye ihmal etmektedirler. Evlilik hayatına dönerlerken de hem tabiat, riyâzet, kimya gibi ilimlerden tam başarıya ulaşamıyorlar, hem de kendi hayatlarına mahsus ev işlerinde cahil kalıyorlar. İnancımızca bu hayatı felce uğratır. Kadın kısmı ev işlerini bilmelidir. Bundan başka bilgilerle uğraşmaları abes bir şeydir.
Fransa, Almanya, Belçika ve Amerika’da ictimâî hayat üzerinde çalışan feylesofların sözlerini özet olarak buraya naklettik. Şu üç maksadımızı beyan etmek için:
a-Genç kızlarımızı Avrupa âlemindeki erkekleşmiş kadınlar gibi yetiştirmemek gerekir. Çünkü talimi tefritten ifrata çıkaran Avrupa bilginleri, yaptıklarından şikayetçidirler. Tarih ansiklopedisi ve daha başka birçok kitablar şunu yazmaktadırlar: On dokuzuncu asırda aşırı talim kadınları kendi hilkatinden ve ev işlerinden uzaklaştırmıştır. Bu ise toplum hayatına büyük zarardır.
b-Kadın ve erkek eşittirler denilip müslüman kadınlar onlara benze- tilirse, İslam ülkelerinin de ahlaksızlık cihetinden onlar gibi olacakları şübhesizdir. Halbuki bugün gayrı müslimin bilginlerinin üçte ikisi bundan müştekîdir. Kaldı ki kadınların hakkındaki talim ifrat derecesine yükselirse, dînin temel ahlakı bozulacaktır.
c-Aşırı derecede riyâzî ve tabiî ilimler öğretilirse, kadınlar onda üstün başarıya varamadıkları gibi, evlilik hayatları da ihlal olunacaktır. Bu takdirde hem o ilimlerde başarısızlık, hem de ev işlerinde cehalet ifrat derecesine varmakla ictimâî hayat yıkılmış olur. Netice-i meram kadının ünvanı kadınlıktır, bundan çıkmaması lazımdır. Binaenaleyh kadınların din bilgisini, ev işlerini ve el işlerini öğrenmeleri kâfi görülür. Eğer bu nizam ihlal edilirse, kadın haliyle tembel genç oğlan gibi şeytan yahud zalim bir erkek gibi cani olur. Onun İçin ne kadın kendini erkeğe, ne erkek kendini kadına benzetmelidir.
Dipnot:
(1)-Yine aynı kitabın(Mufassal Medeni Ahlak) 561-562.sayfasında ismail çetin r.h şöyle diyor;
Kadınların yazı yazması hakkında ulema ihtilaf ettilerse de kendilerine lazım olan ilimleri öğrenmeleri hakkında ihtilaf etmemektedirler. Ebü Hatme oğlu Süleyman’ın annesi şıra adlı kadın diyor ki: Ben Hazreti Hafsa’nın yanında bulunduğum bir sırada Rasül-u Muhterem içeriye girdi ve şöyle dedi “Sen buna yazı yazmayı öğrettiğin gibi, karıncanın rukyesini neden öğretmedin?” Meâlim–us -Sünen adlı eserinde Hattabi diyor ki: Kadınlara yazı yazmanın öğretilmesinin mekruh olamayacağı bu hadisten anlaşılmaktadır.
lbnu Kayyim de Şam fukahasının: “Kadınlara kitabetin öğretilmesi caiz değildir.” şeklindeki cevablarını reddederek şöyle diyor: Bu müftü, Şifâ’nın rivayet ettiği hadisten gafil kalmıştır. Halbuki Ebü Davud bile bu hadîsi rivayet etmiştir.
Mecduddin İbnu Teymiyye, mezkur Şifa hadisini rivayet ettikten sonra şerhinde: “Bu hadis kadınların yazı yazmayı öğrenmelerinin cevazlığını beyan etmektedir”; Şevkâni de Neyl-ul Evtar adlı eserinde bu hususta birçok nakilden sonra,“Kadınlara kitabeti öğretmeyin ve balkonlarda (dışarıya salıp) durutmayın. Onlara Nür süresini öğretin.“ mealindeki hadise gelince, yazı yazmanın kadınlara öğretilmesinin yasaklığı, fitneye hamledilmektedir. Fitneden korkulduğu zaman yazı yazma öğretilmez.» demektedirler.
Bu hadis ve kadınlara yazı yazmanın öğretilmesinin caiz olup olmadığı Ibnu Hacer Heytemî’den sorulunca:
«”Onlara dışarıya salmayın, onları yazı yazmayı öğretmeyin, onlara ip eğirmesini ve Nür suresini öğretin.” mealindeki hadis-i şerif sahihtir. Maksad onları bütün fitneye sirayet edecek şeylerden korumaktır ve, bundan dolayı onlara yazı yazmayı öğretmek tenzihen mekruhtur. Şu halde yazı yazmanın öğretilmesi erkek çocuklara mahsustur.» dedikten sonra muşârun ileyh şöyle devam ediyor: “Kadınlara yazı yazmayı öğretmeyin.” yasaklığı, Kur’ân’ı, ilimleri ve adabı öğretmemeyi icab etmez. Çünkü bunda umumun maslahatı vardır. Bundan bir fitne de meydana gelmez. Kitabet ise, her ne kadar onda da bir maslahat varsa lakin bozgunluğu daha fazladır. Sonra “Ona karınca rukyesini öğret, kitabeti öğrettiğin gibi.” mealindeki hadîs-i şerîfte kadınların yazı yazma talebinde bulunmaları hakkında bir delil yoktur, ancak yazı yazmayı öğrenirlerse tenzîhi mekruh olarak caizdir.
Her nasıl olursa olsun, yukarıda beyan ettiğimiz şartlar dahilinde kadınların ilim öğrenmeleri güzel görülmektedir, amma farzlar ihlal edilirse, yahud baş açmak gibi bir büyük günah işlenilirse bu takdirde farzı yerine getirmeyi tercih etmek mecburiyetindedirler.
Merhum Arif Paşa, Binbir Hadîs’in 557, 833. hadislerinin şerhinde b irçok açıklamalar yapmıştır. Oranın okunmasını tavsiye ederim. Şahsen onun fikrine katılıyorum. Nitekim Kurtubî’nin naklettiği şu hadîs-i şerîf en büyük ölçüdür: “Kadınlar için, onların erkekleri görmemeleri ve erkeklerin de onları görmemelerinden daha hayrlı yoktur.” buyrulmuştur.
Devamı için bkn:
4-
4-Şekil ve Ahlak Benzeyişinden Erkek ve Kadın Lanetlenmişlerdir
0 Yorumlar