Duanın Edebleri

sikintidankurtulmakicinokunacakdua-2-702x336-1-300x144 Duanın Edebleri

Burada on edep bildirilir.

BİRİNCİ EDEB: Dua için kıymetli zamanları gözetmek ve kaçırmamaktır. Yılda Arefe günü, ayda Ramazan ayı, haftada Cuma günü, gece saatlerinden seher vakti gibi. (Gecenin üçte ikisi geçtikten sonraki zamana seher vakti denir. Bu vakti ibâdetle geçirmek, bu vakitte dua etmek, yalvarmak, ağlamak çok faydalıdır. Bu zamanda kalkıp teheccüd kılmayı, Rabbine yalvarmayı büyük kazanç bilmelidir.)

İKİNCİ EDEB: Şerefli halleri ve zamanları değerlendirmek, Allahü Teâlânın kabulüne sebeb olur. Meselâ Allah yolunda savaşan asker gibi. Yani İslâm ordusunun düşmana karşı hareket ettiği ve yürüdüğü zaman çok kıymetlidir. Zira o zaman gök kapılan açılır ve müminlerin dua ve isteklerini yukarıya çıkarmak için mukarreb melekler hâzır ve âmâde dururlar. Bereketli yağmur yağarken, beş vakit namazı kılarken, farz namazların sonunda, ezan ile ikamet arasında, oruçlu iken ve secdede iken dua etmelidir. Secde en şerefli zaman, en kıymetli hâldir. Bilhassa seher vakti, kalbin temiz, düşüncesiz, saf ve berrak olduğu zamandır. Cuma ve Arefe günleri, arzu ve isteklerin toplandığı ve Hakkın rahmetinin gelmesine yardımcı olduğu hal ve zamanlardır.

ÜÇÜNCÜ EDEB: Dua edeceği zaman, gönül açıklığı ile, kıbleye dönüp, koltuklarının beyazı görünecek kadar ellerini yukarı kaldırır. Dua bitince ellerini yüzüne sürer. Dua esnâsında yukarı bakmamalıdır. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Dua ederken, gözlerini gök yüzüne çevirenler, bu işten elbette vazgeçsinler, yahut onların görmesi elbette gider.”

DÖRDÜNCÜ EDEB: Sesini muhafaza etmelidir. Yani ne sesli, ne sessiz, ikisi arası hafif sesle dua etmelidir. Hazret-i Aişe’den (radıyallahü anha) şöyle bildirildi ki, İsrâ sûresi yüz onuncu âyetindeki salat kelimesine dua manası verip, “Sesli dua etme, çok sessiz de yapma” anlamındadır buyurdu.

BEŞİNCİ EDEB: Dua ederken seci’li, kafiyeli sözler söylememelidir. Bu tekellüf ve kendini zorlamadır. Yalvarma, yakarma zamanında münâsib değildir. Bazıları, A’raf sûresi elli beşinci âyetinin sonu olan: “Allahu Teâlâ, lâyık olmayan dua ile haddi aşanları sevmez” kelâmından maksat, seci’li söz söylemek için kendini zorlayanları sevmez demektir dediler. Bu konuda en iyisi eserde gelmiş ve bildirilmiş olan duaların dışına taşmamaktır. Zira taşınca bazen haddi aşmış olup Allahü Teâlâ’dan, durumu ve hâli gerektirmediği şeyi isteyebilir. Çünkü herkes, duanın iyisi nasıl olur bilemez. Derler ki, âlimler ve ebdâllerden hiçbiri dualarında yedi kelimeden fazla söylemezler. Bu sözün doğruluğuna Bakara sûresinin sonu şahittir. Çünkü Allahü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de, hiçbir yerde, kullarının duası için, ondan daha çok haber vermedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: ‘Dua ederken seci’li ifâde kullanmaktan kaçının. Birbirinize dua ederken şu m anası çok, faydası bol sözlerle dua etmeniz yetişir: Yâ Rabbi senden Cennet istiyorum. Cennete yaklaştıran söz ve ameli istiyorum .

İnceleyin:  Allah'ın Rahman İsmi

Yâ Rabbi Cehennemden ve Cehenneme yaklaştıran iş ve sözden sana sığınıyorum .” Yasak edilen seci’li söz, tekellüf ile, kendini zorlama ile olan seci’dir. Amma kendiliğinden olan, tabiî olarak zuhûr eden seci’in mahzûru yoktur. Yasak değildir. Belki Resûlullah’dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bile meydana gelmiştir. Nitekim şöyle dua etmiştir: ‘Yâ Rabbi, vaîd gününde emniyet, vaîd günün de Cennet… isterim.” Bunun gibi başka duaları da vardır. Demek ki dua, Allahü zülcelâl hazretlerine yalvarma ve yakarmadır. O halde yalvarma ve yakarmayı bozacak, zorlama şeklindeki secilerden ve başka hareketlerden sakınmalı, kendini korumalıdır. Yoksa kendiliğinden olanda bir sakınca yoktur.

ALTINCI EDEB: Duanın yalvarma, yakarma, huşû’, rağbet, istek, şevk, azaptan kaçınmayı istemek ve gönül açıklığı ile olması lâzımdır. Nitekim duanın hâli ve şâni böyledir. Allahü Teâlâ’dan istemek böyle olur.

YEDİNCİ EDEB: Duanın kabûl edildiğine inanmalı, istediğinin verildiğini yakinen bilmelidir. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Hiç biriniz dua ederken, yâ Rabbi dilersen bana mağfiret eyle, istersen bana merhamet eyle demesin . Zira Allahü Teâlâ’ya cebren iş yaptıran yoktur.” Böyle söylemek ise, bu zannı uyandırır ve hâşâ! Sana cebretmiyorum, seni zorlamıyorum, dilersen rahmet eyle, istersen mağfiret et gibi olur. Böyle söylemek ise, hatalı ve yanlış olduğu meydandır. Bu sebebten Resûlullah yasak etmişler, böyle dua etmeyin buyurmuşlardır. Yine buyurdu ki: “,Sizden biriniz dua ettiği zaman, bunu kendine nisbetle büyük bir şey kabul etsin. Zira Allahu Tealâ ’ya nisbetle hiçbir şey büyük olmaz. Belki İlâhî kudretine nisbetle, her büyük şey ve iş küçük ve değersiz kalır. Yine buyurdu: “Allahu Teâlâ ’ya, kabul edeceğine inandığınız halde dua ediniz. Ve şunu biliniz ki, Allahü Teâlâ, gafil kalp ile yapılan duayı kabul eylemez.”

İnceleyin:  Bediüzzaman'ın Kurmaca Şahısları

SEKİZİNCİ EDEB: Duada, istediği şeyi üç defa söylemelidir. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dua ettikleri zaman, üç kere isterdi, sual ve talebi üç kere yapardı. Dua ettim de, kabul edilmedi dememelidir. Belki o zaman, duasının kabul olduğunu bilmelidir. «Elhamdulillahillezi bi ni’metihi tetümmüs-sâlihât» demelidir. Duasının kabulünü anlayan kimse; “Elhamdülillahi alâ külli hâl – Her halde Allahü Teâlâ’ya hamd olsun” demelidir.

DOKUZUNCU EDEB: Duaya Allahü Teâlâ’yı zikrederek başlamalıdır. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dua ettikleri zaman: “Süblıâne rabbiyel alıyyıl aylel vehhab” ile başlardı. Ebû Süleymân-ı Dârânî (rahmetullahi aleyh) der ki: Allahü Teâlâ’dan bir şey isteyen kimse, duasının başında Resûlullah’a salât ile başlamalı, duanın sonunda yine salât etmelidir. Zira Allahü Teâlâ Habibine (aleyhisselâm) yapılan salavâti, elbette kabûl eder. Allahü Teâlâ’nın keremi, kabul edilmiş iki salavâtın arasındaki zayıf kulunun duasını kabul etmeyip, reddetmekten çok yüksektir. Bu manayı bildiren ve kuvvetlendiren haber de vardır.

ONUNCU EDEB: Bâtını, yani kalbe ve rûha âit edeb olup, bütün edeblerin temeli, sebeblerin esasıdır. Bütün günâhlarından tövbe ve inayet edip, duasının kabûlünü istemektir. Üzerinde hak varsa, sahiplerine vermeği niyet etmeli, gönül açıklığı ile Allahü Teâlâ’ya yönelmeli, kalbini yalnız ona çevirmelidir. Duanın kabul olmasına, en yakın sebeb budur.

Taşköprülüzade Ahmed Efendi – Mevzuatul Ulum,c.2,syf.1153-1155

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir