Uhud Dersi

uhud-dagi-uhud-savasi-300x200 Uhud Dersi

Müslüman yenilmez, Uhud Savaşına hangi Müslüman yenilgi gözüyle baktı? Bedir Savaşı nasıl parlak bir zaferse Uhud da o zaferi tamamlayan hikmetli bir derstir, bir imtihandır. O imtihandan başardı çıkmadır ki sonunda Mekke’nin fethi yatar.

Başarıyı da başarısızlığı da Allah’tan bilir Müslüman. İnsansa ancak kendisine düşeni yerine getirmekle yükümlüdür. “Devesini sımsıkı bağlamak”tan sorumludur insan ancak. Sonunda takdir ne ise gelir bulur yerini. Takdire razı olandır Müslüman.

Bir başarısızlığa uğrayınca Müslüman, Allah’ın bu takdirine baş eğe­rek, kendi kendini sorguya çeker. İnsan olarak yaratılmasından gelen eksiklerle düştüğü yanlışlıkları bulmaya çalışır. Ve bulur da. Yanılgı­larını, hesabındaki aldanmaları yakalar hemen Müslüman. Çünkü “Bir mümin iki defa aldanmaz.” Çünkü “Müminin basiretinden sa­kınınız.” buyruluyor.

Ümitsizliğe düşmez Müslüman. En büyük günahı işlese de ümitsiz­liğe düşmeye izin yoktur. Ve aslolansa bir daha günah işlememektir.

Sürekli bir ümit çağlayanıdır Müslüman. Sürekli bir “müjdeci”dir Müslüman. “Rahmetim, gazabımı geçmiştir.” buyurmuyor mu Al­lah? O’nun gazabını da düşünerek rahmetine layık işlere koyulma­lıdır Müslüman.

Bir temkin makamındadır Müslüman. Dengelidir. Mübalağası yok­tur Müslüman m. “Müjdelemek” ayrıdır; azı çok, çoğu az göstermek ayrıdır. Sözünde de, işinde de ifratı, tefriti yoktur Müslümanın. “Siz­den önceki kavimler ifrat ve tefrit yüzünden helak oldular.” hikme­tini bilir Müslüman. Sevinçte de, üzüntüde de şarttır denge. Ama sürekli sevinç ve mutluluk gösterisi içinde olmak yoktur. Toplumun derdini yüklenmiş kişi, nasıl mutluluk şarkıları söyler? Komşusu aç­ken nasıl rahat uyur? Başkasının derdiyle dertlenmeyen Müslüman olur mu? Önderimiz “Ben hüzün peygamberiyim.” buyurmadı mı? Görüldü mü hiç, ömründe kahkahayla güldüğü Peygamberimizin?

Önderi, peygamberdir her alanda Müslümanın. Peygamber’in de görevi “tebliğ”din inancının yayılması yolunda yürüyecektir Müslü­man. Baş iş, inancı insanlara ulaştırmaktır. İnanç yayıcılarını, yani tebliğcileri çoğaltmaktır. Halk, tebliğcilerin çabasıyla inanca bağ­lanır çünkü. İslâm aydınını çoğaltmaktır işi Müslümanın. Aydın olmayınca halk da olmaz. Neden “iki Ömer’den birini” istedi Pey­gamberimiz. Şu veya bu kabileyi değil de iki Ömer’den birini. Çünkü iki Ömer de toplumun aydını, ileri geleni idiler de ondan. Ömer’le tamamlanacaktı kadro.

İnceleyin:  Kanmamak İçin

Müslüman yenilmez, dedik. Yenilgi gibi görülen olaylar aslında onun için, kendi kendini bir yeniden gözden geçirmesi yolunda bir imtihandır, mühlettir. Yavuz Selim’in babasına karşı kaybettiği sa­vaştan sonra, hemen hükümdarlığa davet edildiğini düşünelim. İne- bahtı Savaşı’ndan sonra, bir yılda yapılarak denize indirilen büyük Osmanlı Donanması’nı düşünelim. Başarısızlık, liyakati gölgelemez. Yeter ki liyakat bulunsun. Müslüman liyakat sahibidir. Osmanlı, bir kaleyi terk etmek zorunda kalınca, düşmanla yaptığı protokole şu ifadeleri koyardı: “İşbû kaleyi şimdilik size emanet bırakıyoruz, ona iyi bakın. Bir gün gelip sizden onu geri alacağız, yerli yerinde bul­mazsak cezanız büyük olur.”

Alınır bu ülke bir gün,, eğer İmtihandan muvaffak çıkarsak.

Yeni Devir, 10 Haziran 1977

Mehmet Akif İnan’ın Eserleri,cild:3

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir