“Utanmak îmânın bir parçasıdır!”[27]
Atomlar utanıyor! Fotonlar utanıyor! Yaptığın harekete karşı tavır alıyor, eyleme geçiyorlar. Meselâ sukulent atomları! Nazlanıyor, küsüyor, yaprağını döküyor: Sana sinyal veriyor. İrade gösteriyor. Sen ne yapıyorsun?
Sınırı aşıyorsun, ona dokunamazsın! Helâl sertifikan yoksa onlara dokunamazsın, mahremlerine giremezsin! Helâlleşmen lâzım kırdıysan bir dalını. Muhakkak bulmalısın bir hâl yolunu!
Odalarını didikleyemezsin. Oda senfonilerini belletemez- sin. O da harem giysilerini örter sınır üstüne. Giysi mahrem sınırındır. Onun da sınırı var. (Sınır çizene saygın olmalı ki sinirin de haddini bilsin!) Bak giysilerine!
Onun bir tarihi var. O da sencileyin historik. Değişimleri de eylemleri de, var edilişleri de, öyle. Onlar O’nun masnûâtıdır. Bunu bildin mi ‘klasikten geçersin. Yoksa özüne hoş bakamazsın.
Sana her şey dışarıdan gelir sanma! Sen hazıra konarsın. Sende öyle bir eylem var ki aynada görülemez. Başka gözlerin olsa elbet başka türlü kurarsın gerçekliği! Yapılar yapar yan yatarsın!
Uzaktan bak kendine: Göreceksin ki anlamın yine eyleminden gelecek Ne demek istediğimi sana fotonlar söyleyecek! Sen ‘anadan geldiğini bileceksin, o da manadan geldiğini!..
Anlam içerdiğini bilmen için ne Fahreddin Râzî ne İbn Haldun ne Hegel olman gerek! Niyetin yeterlidir! Tarihine bak! Atom altı(nm) düzenine!.. Kuantların dayanılmaz yalnızlığına!
Seni onlardan ayıran fizik, artık ayırmayacağına söz veriyor. Sen artık ‘dışarıda’ değilsin, içeridesin, bizdensin. Senin bir tarihin var. Her hâlini her ân “gören”in, her ân ‘‘gözleyen”in var… Özelsin!..
“Gözleyen”in kimliğine göre davranıyorsun. Ona göre eline bakıyorsun, elâlem ne der demiyorsun; el ne der, âlem ne der diyorsun. Gözleyenin yok sandığın an dilin teğet geçiyor. Gördüğün kadar yorumun da sana bakan yüzü var.
Yüzlerine bak. Anlamak yüzleşmektir yüzünle.
Senin teorinle ilgilenir mi sukulenetler? Hayır. Senin gözlerine bakar, ilişkilerine ne denli değer verdiğine. Ve öfke duyar, kızar, küser sana: insana yetmez mi bunca tavır? İlle bir Hamza duruşu mu gerekir ya da Ömer vuruşu?
Baktığında, bakışının parçası oluyorsun. Baktıkça artıyorsun. Bakışın çokluğuyla övünme.
Bakışın iyi olması için bakışlar tarihine, antolojisine, fiziğine, metafiziğine hâkim olmana gerek yok!..
Hasan Akay – Ne Söylüyor Bu Yaprak Bu Gökyüzü,syf:96-103
[27] Hadîs-i şerif (Buhârî, İman 3; Müslim, îman 58; Ebû Dâvûd, Sünnet 14; Nesâî, îmân 16; Tirmizî, Birr 80; îmân 16; îbni Mâce, Mukaddime 9). Her atom bir şeydir ve her şey O’nu teşbih etmektedir. İbn Arabi’ye göre “düşünme veya bilme” insanın yegâne ayırt edici özelliği değildir. “Her şey Rabbini hamd ile tespih eder” âyetinden hareket eden İbn Arabi’ye göre■ -Âlem bütünüyle akıllı, canlı ve düşünendir.” “Her şey, Allah ve kendisi hakkında bir bilgiye sahiptir… Âlem bir bütün olarak akıllıdır.” Âlem karşısında mükelleftir; âlemdeki her şeye karşı yükümlüdür. Her şey ona emanettir.” (İbnü’l-Arabî Metafiziği, Sufi Kitap, İst. 2013, s. 92), / Her şey birbiriyle ilişkili, atomlar her şeyi biliyor, birbirinden haberdar! Bu gerçeklik, kuantumun tasavvufa dönük yüzünü gösteriyor. Bu yüz bir “vecih” ve “veçhe”dir; bildik anlamda bir yüz değil. Tecellî olarak tespit edilebilir. Bu “yüz”ün “İlâhî veçhe” ile karıştırılmaması gerekir; yoksa hata zuhûr edebilir, teşbih tehlikesine düşülebilir.



0 Yorumlar