Sosyal Medya Kaynaklı Mahremiyet İhlalleri
Paylaş:

 

RTÜK’ûn 2024 te yaptığı araştırmaya göre gençlerin %92 si, interneti düzenli olarak kullanmakta ve günde ortalama 4.5 saatten fâzla internette vakit geçirmektedir. Günümüzde çocuk ve ergenler arasında geleneksel medya kullanımı azalırken sosyal medya kul­lanımı hızla artmaktadır. Gençlerin %95’i en az bir sosyal medya hesabına sahiptir. Ayrıca yaklaşık her beş gençten biri, ailesinin bil­mediği “gizli” bir sosyal medya hesabı olduğunu ifade etmektedir.

TÜİK tarafindan 2024te yapılan bir araştırmaya göreyse Türkiye’de çocuklar, 6-10 yaşlan arasında sosyal medya kullan­maya başlamaktadır. Bu yaş grubundaki çocuklar genellikle Tıktok ve YouTube’u tercih etmektedir. 10-15 yaş aralığındaki çocukların sosyal medya kullanım oranı ise %70’ı geçmiş durumdadır ve bu grubun %63’ü Instagram kullanıcısıdır, Enstitü Sosyal tarafindan 2024 yılında yapılan “Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması’’ adlı araştırmada, 6-10 yaş atasındaki çocukların %53.5 inin, 11-15 yaş grubundakilerin ise %79unun sosyal medya kullandığı belirlenmiştin Sosyal medyada aktif olan çocukların %97.9u, bu platformları düzenli olarak kullanmaktadır.

Düzenli kullanıcılar arasında, sosyal medyada yaklaşık iki saat veya daha fâzla vakit geçirenlerin oranı hafta içi için %37.1, hafta sonu içinse %49.5 olarak tespit edilmiştir. Ayrıca, sosyal medyada iki saat ve üzerinde zaman geçiren 11-15 yaş grubundaki çocuk­ların oranının, 6-10 yaş grubuna kıyasla yaklaşık %20 daha yük­sek olduğu saptanmıştır. Çocukların en sık tercih ettiği sosyal medya platformu, %96.3’lük bir oranla YouTube olarak belirlen­miştir. YouTube’u sırasıyla; %41.5 ile Instagram, %26.2 ile TikTok, %21.4 ile Snapchat, %13.6 ile Pinterest, %9.5 ile Facebook ve %4.9 ile X (önceki adıyla Twitter) takip etmiştir.

Sosyal Medya Kullanımını Kolaylaştıran

Etkenler ve Kullanım Amaçları

Sosyal medyanın internetin diğer platformlarından daha fazla kullanılmasını sağlayan özelliği, mobil akıllı cihazların hayatımızda önemli bir yer edinmesidir. Enstitü Sosyal’in söz konusu araştır­masında düzenli olarak akıllı telefon kullandığım ifade eden ço­cukların oranı %98.2, kendisine ait bir akıllı telefonu olduğunu belirten çocukların oranıysa %43.9 olarak belirlenmiştir. Bu veri­ler ışığında, neredeyse tüm çocukların akıllı telefona erişimlerinin olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Diğer bilişim teknolojilerinden farklı olarak yalnızca bireysel kul­lanım amacıyla tasarlanan bu cihazlar, içeriklerinin dikkatle kontrol edilmesi gereken en önemli araçlardan biri olarak öne çıkmaktadır. Çocukların bu cihazları kullanım amaçlarına bakıldığında %77.9 ile internette gezinme ilk sırada yer almaktadır. Bunu %773 ile görüntülü veya görüntüsüz konuşma; %75 ile film, dizi, TV ya­yınlan ya da video izleme; %73.6 ileyse sosyal medya kullanımı takip etmektedir. Bu rakamlar üzerinden sosyal medya kullanım oranın oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Sosyal medya plat­formlarına üye olabilmek için belirli bir yaş sınırı bulunsa da bu sınırın altında olan çocuk ve ergenlerin yalan beyanda bulunarak bu engeli kolayca aşabiliyor olmaları da sosyal medyayı bu denli çok kullanmalarında önemli bir etkendir.

Çocuk ve ergenlerin sosyal ağları kullanırken asıl amaçlan ar­kadaş edinmek, ilişki kurmak ve iletişim çevrelerini genişletmek­tir. Bunu yapmak için tanımadıkları insanlarla kendileri hakkında mahrem ayrıntıları paylaşabilmektedirler. Bu paylaşımlar ise genel­likle içeriği kimin görebileceği ve içeriğin hangi platformda paylaşı­labileceği dikkatlice düşünülmeden gerçekleştirilmektedir. Nitekim gençlerin %95’inin bir sosyal medya hesabına sahip olduğu belirle­nirken, bu hesapların %37sinin herkese açık olduğu tespit edilmiş­tir. Yani, her üç gençten birinin profili herkesin erişimine açık du­rumdadır ve bu durum ciddi bir risk olarak değerlendirilmektedir. Kişisel bilgi, fotoğraf veya videolarım bu uygulamalar aracılığıyla ifşa ettiklerinde risk altına girmektedirler, zira içerik gönderildik­ten veya yüklendikten sonra içeriğin kontrolü artık kendilerinde değildir. Bu konuda bilinçli olabilmek için dijital ayak izi hakkında bilgi sahibi olmak son derece mühimdir.

Sosyal Medyada Mahremiyet Riskleri ve Dijital Ayak izleri

Sosyal medya uygulamaları, çok zayıf denetimlerle hatta çoğu zaman denetimsiz bir şekilde faaliyet göstermektedir. Sosyal medya kullanım süresi, yaygınlığı ve erişilebilirliğinin devasa boyutlara ulaş­tığı göz önünde bulundurulduğunda bu platformların bazı kötü niyetli kişilerin cirit attığı, yeterince denetlenmeyen ve düzenlen- meyen, adeta kaotik sanal mekânlar haline geldiği görülmektedir. Bu kötü niyetli aktörler, bireysel veya kurumsal olarak birçok dijital mahremiyet ihlali yaparak özellikle bu konuda henüz yeterli far- kındalığa sahip olmayan çocuk ve ergenlerin mahremiyetlerini ih­lal edebilmektedir. Bu nedenle sosyal medyadaki mahremiyet ihlal­lerine dikkat çekerek bu konuda etkin bir farkındalık oluşturmak için ebeveynleri bilinçlendirmek, çocuk ve ergenleri karşı karşıya oldukları tehlikelerden koruyabilmek adına mühimdir»

Sosyal medya sitelerinde gençlere yönelik en büyük tehditler­den birisi de dijital ayak izleridir. Gizlilik konularında farkındalığı olmayan çocuk ve ergenler, “çevrimiçi olanın silinse bile çevrimiçi kaldığım’’ yeterince anlayamadıkları için sosyal medya platform­larında uygunsuz mesaj, resim ve videolar paylaşabilmektedirler. Bu durum, dijital ayak izinin farkında olmayan ve doğruyu yan­lıştan ayırt edebilme yeteneği henüz gelişmemiş çocuklar ve çok dalıa kırılgan bir dönemden geçen ergenler için son derece teh­likeli olabilmektedir. Bu yüzden çocukların ve ergenlerin yoğun vakit geçirdiği sosyal medya platformlarında mahremiyet, toplum için öncelikli bir mesele haline gelmiştir»

Sanal Kimlikler ve Mahremiyetin Erozyonu

Çocuk ve ergenler, özel ve benzersiz olmak isterken aynı za­manda aidiyet duygusuna da ihtiyaç duymaktadırlar. Bu itibarla da diğer çocuk ve ergenlerin veya fenomenlerin çevrimiçi paylaşım­larını taklit etmek, bu duyguyu kazanmalarına yardımcı olmakta, kimliklerini bulma sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Sanal ortamda kendilerine dair hangi bilgilerin paylaşılıp paylaşamaya­cağına dair kavrayışları, büyük ölçüde içinde bulundukları dijital kültür tarafından şekillenmektedir.

Günümüzde sosyal medyada görünür olmak (“Görünüyorum, o halele varım…*) temel bir değer olarak algılanmakta, kullanıcı­lar sosyal medyada genellikle gerçek hayattaki kimliklerinden farklı bir kimlikle var olmayı tercih etmektedirler. Bu durum, özellikle mahrem olan ve olmayan ayrımında belirginleşmektedir. Çünkü kullanıcılar, mahrem alanlarına dair paylaşımlar yaptıkça daha fazla beğeni ve takipçi alarak popüler olma şansına sahip olduklarını fark etmektedirler. Dolayısıyla kişiler, gerçek kimlikleri yerine be­ğeni toplayabilecekleri, daha fazla görünür olabilecekleri kimlik­lere bürünmekte ve bunun için algoritmaların önerdiği mahrem içerikleri paylaşmaktan çekinmemektedirler. Bu durum, özellikle ergenlerde, gerçek kimlikleri ile sanal kimlikleri arasındaki far­kın giderek artmasıyla ciddi ruhi karmaşalara yol açabilmektedir.

Sosyal medya platformları aracılığıyla sosyal etkileşim ihtiyaç­larını gidermeye çalışan ve bu platformlarda uzun süre vakit ge­çiren çocuk ve ergenler, gerçek ile sanal arasındaki farkı ayırt et­mekte zorlanabilir ve ağ kültürünün çekiciliğine kapılabilirler. Sosyal medyanın popüler kültürü taşıma işlevi, birey odaklı ve haz temelli bir yaşam tarzını öne çıkarması, “Farklı ol ve farklılığını içerikle­rinle sergile!” mesajını yayması, görünürlük ve şöhret vadetmesi, sınırsız bir dünya algısı yaratması gibi unsurlar (özellikle ergen­lerin özel hissetme, varlıklarım kanıtlama, ait olma, sevilme, tak­dir edilme ve beğenilme ihtiyaçlarıyla birleştiğinde) çeşitli mahre­miyet sorunlarına yol açabilmektedir. Burada üzerinde durulması gereken asıl mesele, gençlerin sosyal gereksinimlerini karşılamak için sanal dünyaya yöneldiklerinde mahremiyet sınırlarını ne de­rece esnettikleri gerçeğidir,işin gerçeği, sosyal medyada zaman zaman ortaya çıkan akım­lar vasıtasıyla bu sınırlar haddinden fâzla esnetilebilmektedir.

Bu durum özellikle beden algılan modemite, kapitalizm ve teşhir kül­türü içerisinde gelişmeye devam eden ergen ve gençler için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Burada, birçok benzeri olsa da “büyük kalça meydan okuması” veya “ince bel akımı” gibi viral içerik başlıkları konumuza örnek olarak verilebilir. Bu akımlar, gençlerin/ ergenlerin popüler bir şarkı eşliğinde vücutlarını ve özellikle “ince” bellerini sergilemesini içermektedir. Böylelikle de şer odaklan ula­şılması zor bir beden imajını gençlerimize teşvik ve telkin etmekle kalmamakta, aynı zamanda kızları ve kadınları halkın zihninde birer cinsel obje haline getirmektedir, Genç kızlara, gizliden giz­liye ince bir bele sahip olmanın önemli olduğu ve diğer vücut tip­lerinin çevrimiçi ortamda kabul görmediği mesajı verilmektedir. Çevrimiçi dünyada yaşayan gençlerse bu baskı altında öz saygı­larını kaybedebilmekte; bu durumsa kişisel gelişimlerinde, beden imajlarında ve mahremiyet algılarında olumsuz etkiler meydana getirebilmektedir. Dolayısıyla da mahremiyetin erozyonu üzerinde sanal kimlikler kadar sosyal medya fenomenlerinin etkisinin oldu­ğunu söylemek pekâla mümkündür.

Sosyal Medyada Fenomen Olma Arzusu ve Mahremiyet Üzerindeki Etkileri

Sosyal medyada fenomen olma isteği, genellikle mahremiyet sınırlarının hızla aşılmasına yol açmaktadır. Zara geniş bir kit­leye ulaşmayı ve tanınmayı hedefleyen bireyler, özel hayatlarını herkese açıp açmama noktasında bir tercih yapmak durumunda kalmaktadırlar. Bu kişiler, elde edecekleri maddi kazancı ve ifşa ettikleri yaşamın getireceği avantajları değerlendirdikten sonra, şöhrete ulaşmak için mahremiyetlerini tamamen yok saymaktan çekinmemektedirler.

İnceleyin:  Tahsin Görgün - Medeniyet Meselesi ''Alıntılar''

Sosyal medya platformlarında fenomen veya YouTuber olarak içerik üreten kişiler, çocuklar ve gençlerin mahremiyet anlayışını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Nitekim büyüme evresindeki çocukların ve ergenlerin, zaman zaman bu kimseleri örnek aldık’ lan ve onlar gibi tanınma, bilinme ve popüler olma arzusu içerisinde oldukları herkesçe bilinen bir gerçektir Bu durumun arka planında, sosyal medyanın kolay bir para kazanma oranı olarak görülmesi de etkili olmaktadır. Çocuklar ve ergenler, bu fenomenlere benzeme veya onların davranışlarını taklit etme isteğiyle açık sa­çık paylaşımlar yapmayı mübah görebilmektedirler. Daha fazla be­ğeni ve takipçi kazanmak için yaşlarına uygun olmayan ve müsteh­cen addedilen paylaşımlarda bulunmaları, mahremiyet ihlallerine yol açmaktadır. Hatta bazı çocuklar ve ergenler, fenomen katego­risinde değerlendirilemeyecek olsalar bile TikTok gibi mecralarda kendi kısa videolarını paylaşarak milyonlarca kişiye ulaşabilmek­tedirler. Bu durumsa paylaşılan içeriğe kimlerin erişebileceği hu­susundaki hassasiyetin bariz bir şekilde azaldığını göstermektedir. Kişisel verilerinin gizliliği konusunda yeterli farkmdahğa sahip ol­mayan çocuklar ve ergenler açısından bu durumun ciddi bir risk oluşturduğu çok açıktır.

Instagram gibi fotoğraf ve video içeriklerinin yoğun olarak pay­laşıldığı platformlarda kullanıcılar, kendilerim görsel olarak öne çıkarmak için çeşitli filtreler ve uygulamalar kullanabilmektedir. Zaten bu platformun temel kullanım motivasyonu dikkat çekici, farklı ve güzel görünmektir. Tamamen gerçekmiş gibi sunulan ve yayılan paylaşımlar, aslında hayatlarının sadece bir bölümünü ya da günlerinin çok az bir kısmım takipçileriyle paylaşan çok takıp- çili fenomen hesaplar, takipçilerinde kusursuz bir bedene ve hayata sahip oldukları yönünde bir yanılsamaya yol açmaktadır. Nitekim çocuk ve ergenlerin karşısına çıkan bu görseller, ciddi manada çe­kici ve fiziksel olarak kusursuz görünen insanları göstermektedir. Halbuki sosyal medyada gördüğümüz görseller, genellikle güzel­lik filtreleriyle rötuşlanmış veya yapay olarak iyileştirilmiş halle­riyle karşımıza çıkmaktadır.

Ne yazık ki bu durum, insanların üzerindeki mükemmeliyet baskısını hem çevrimiçi hem de çevrimdışı dünyada artırmakta­dır. Özellikle ergenler, aynaya bakıp da sosyal medyada saatlerce maruz kaldığı gibi bir görüntüyle karşılaşamadıkları takdirde be- denini beğenmemeye başlamakta, zaman içerisinde içine kapanık ve özgüvensiz bireyler haline gelmektedirler, özellikle “aşın cin­selleştirilmiş (hypersexualized)” görseller, gerçeklikten uzak olsa da yine de ergenlerin mahremiyet algılarında ve cinsel kimlik rol­lerinde sorunlara neden olabilmektedir. Bu tür içeriklerin ergen­ler tarafindan yoğun bir şekilde tüketilmesi “Ben yeteri kadar gü­zel/yakışıklı değilim. Herkes çok güzel, herkes çok yakışıldı ama ben öyle değilim!..” minvalinde beden, hayat ve mahremiyet algı­larında olumsuz bir bakış açısı doğurmaktadır. Tüm bunların ne­ticesinde de kendi değerlerinden vazgeçebilmekte, daha da kötüsü bu değerlerden utanarak onları gizlemeye veya değiştirmeye bile yönelebilmektedirler.

Bunun yanı sıra kendi kimliğini, cinsiyetini ve beğenilerini farklı bir şekilde sunma, başka birisiymiş gibi görünme eğilimi de gösterebilmektedirler. Ayrıca mahremiyetlerini ifşa eden olumsuz örnekleri sürekli olarak görmek veya izlemek, onların bu durumu normal görüp mahremiyetlerini koruma noktasında gevşeklikte bu­lunmalarına sebep olabilmektedir. Nitekim lise öğrencileriyle ya­pılan bir araştırmada katılımcıların neredeyse yansının Instagram kullanmaya başladıktan sonra mahremiyete yönelik tutumlarının değiştiğini, bu platformun kendilerine yeni bir kişilik kazandırdı­ğını ve yaşam tarzlarım ona göre yeniden şekillendirdiklerini ifade etmeleri bu durumu teyit eder niteliktedir.

Peki… Bir ergen veya genç, yıllarca benimsediği kimliğine ya­hut etrafında örnek alınabilecek birçok insana rağmen, kendisine yabancılaşma pahasına bu fenomenlerin peşine niçin takılmakta­dır? Bu durumun arka planında, beyinde dopamin salgılatan “be- geni bağımlıhğı” yer almaktadır ki bu hastalığın temel sebebi sos­yal medyadır. Çevrimiçi bir kimlik oluşturmaya ve akranlarıyla iletişim halinde kalmaya hevesli olan çocuk ve ergenler, görüntü­ler de dâhil olmak üzere günden güne daha fazla mahrem verile- rinı ifşa ederek aşın paylaşım” riskinin altına girmeye adaydırlar.

Beğeni sayısının herkese açık olması, çocuk ve ergenler için arkadaş grubu tarafından onaylanma anlamına da gelebilmektedir. Ayrıca sosyal ağlardaki akran baskısı, aşırı paylaşım eğilimini sürekli hale getirebilmektedir. Bu durum, özellikle akranları tarafindan onay­lanmayı bekleyen ergenlerin, gerçek hayatta olduklarından daha fazla beğeni almak amacıyla kendilerini farklı bir kimlikle veya mahremiyetlerini ihlal edecek biçimde sunmalarına yol açmakta­dır. Örneğin TikTok ve OnlyFans gibi platformlarda daha fazla iz­lenmek isteyen kullanıcıların, dikkat çekici olmak adına müsteh­cen davranışlar sergileyebildikleri görülmektedir.

Sosyal Medya ve Güvenlik Tehditleri

Sosyal medya hesapları, aslında başkalarının hakkımızda pek çok bilgiye kolayca ulaşabileceği ve bizimle ilgili fikir edinebileceği platformlardır. Bu mecralarda sıkça gittiğimiz yerlerden kimlerle görüştüğümüze, fotoğraflarımızdan iletişim bilgilerimize kadar bir­çok detayı paylaşırız. Çoğu zaman “Benim başıma gelmez…” diye­rek başkalarının yaşadığı olayları dikkate almaz,“Benim bilgilerimi kim ne yapsın?” düşüncesiyle mahrem bilgilerimizi ifşa edebiliriz. Ancak en fazla kişisel bilgi barındıran ve yoğun şekilde kullanı­lan bu sosyal ağjar, herhangi bir çevrimiçi saldın durumunda ciddi riskler taşımaktadır.

İnternet ortamında kişisel bilgilerin aşırı paylaşımı, güvenlik ve mahremiyet açısından ciddi tehlikelere sebebiyet verebilir. Örneğin, adres, okul yeri ya da aileye dair detayların paylaşılması çevrimiçi avcıların hedefi olma riskini artırabilir ve kimlik hırsızlığı, siber zorbalık ya da siber takip gibi sorunlarla sonuçlanabilir. Nitekim Avustralya emniyet teşkilatının yaptığı kapsandı bir araştırmada, en az 45 milyon görselin yer aldığı bir pedofil sitesindeki mahrem içeriklerin yarısının doğrudan sosyal medya platformlarından (ç) alındığı tespit edilmiştir.

Psikolojik durumun gereğinden fazla açık edilmesi, çevrimiçi avcıların bu bilgileri suistimal etmesine neden olabilmekte ve çev­rimiçi ayartma riskini artırabilmektedir* Mesela sürekli olarak yal­nızlıktan dem vuran bir ergenin, bu boşluğunu fark eden bir zorba tarafindan istismar edilmesi daha kolaydır. Bu mecralarda payla­şılan içerikler, zamanla gerçek hayatta da problemlere yol açabi­lir. Örneğin bir anaokulu çocuğunun okulda düzenlenen bir kut­lama esnasında çekilen fotoğrafı çocuğun hangi okulda okuduğunu milyonlara ifşa etmekte, bir ergenin yıl sonu gösterisindeki pozları benzer şekilde çocuğun adresini açık hale getirmektedir.

Sosyal ağlarda çocuk ve ergenleri bekleyen önemli tehlikelerden biri de paylaştıkları veya bir başkası tarafindan paylaşılan kişisel bilgi ve içeriklerin, kötü niyetli kişiler tarafindan ele geçirilmesidir. Çocuklar, internete resim ve videolarım yüklediklerinde, farkında olmasalar dahi kendilerine maddi ve manevi pek çok zarar vere­bilecek bir DeepFake[I] videosu hazırlanabilmesi için gereken tüm malzemeyi paylaşmış olurlar. Bu durum, çocukların mahremiyet­lerinin ihlal edilmesine ve korku ve endişeye kapılmalarına neden olabilmektedir. Sosyal ağlarda sahte hesaplar kullanan ve niyetleri tam olarak öngörülemeyen kişilerle arkadaşlık kurup iletişime geç­mek, olası riskleri daha da arttırabilmektedir.

Özellikle ergenlik döneminin ekseriyetle bir kimlik keşfi ve inşa süreci olduğu dikkate alındığında, bu sürecin dijital ortamlara ta­şınması anlaşılabilir bir durumdur. Nitekim ergenlik dönemindeki çocuklar, çevrimiçi ortamlarda kendilerini gösterme, ispatlama, beğenilme, arkadaş edinme veya başkalarıyla iletişime geçme ihti­yacı hissetmeleri nedeniyle sosyal medyada fotoğraf, video ve di­ğer mahrem verilerini daha rahat paylaşabilmekte veya tanıma­dıkları kişilerle daha fazla sanal arkadaşlıklar kurabilmektedirler.

Sosyal medya hesaplarında kişisel görüntülerini ve mahrem fo­toğraflarını paylaşan dijital yerliler, aşağıdaki haberde görüleceği üzere bu içerikler nedeniyle çeşitli cinsel sömürü ve istismar ey­lemlerine maruz kalabilmektedirler:

“İzmir’de bir genç kız, sosyal medyadan tanıştığı K.M. isimli erkeğin daveti üzerine Kuşadasına gitti. Genç kız, eşyalarını K.M.’nin evine bıraktıktan sonra birlikte denize girdi. Denizde K.M., genç kıza cinsel tacizde bulunmak is­tedi. Genç kızın dokunmasını istememesi üzerine ikili eve geçti. Bir süre sonra genç kız evden ayrılmak istedi ancak İzmir’e akşam saatlerinde otobüs olmaması ve otel fiyatla­rının da yüksek olması nedeniyle geceyi K.M.hin evinde geçirmeye karar verdi. K.M. ile ayrı odada kalan genç kız, K.M.hin yüksek sesle müzik dinlemesinden dolayı rahat­sız olduğu için valizini alıp evden çıkmak istedi. Bu sırada K.M., genç kızı ittirerek kapıyı arkadan kilitledi ve anah­tarı aldı. Genç kızın bağırması üzerine K.M. eli ile ağzını kapatarak cinsel acizde bulunmaya başladı. Genç kızın di­renmesi üzerine K.M. yumruğu yiyeceksin’ diyerek genç kıza rızası dışında sabaha kadar cinsel istismarda bulundu.’’

İnceleyin:  Posthümanizm:İnsanın Ötesinde Ne var?

Bu haberde okuduğumuz hikâyenin birçok çeşidi, günlük ha­yatımızda zaman zaman daha düşük veya yüksek dozları ile kar­şımıza çıkabilmektedir.

Sosyal Medya Şirketlerinin İş Modellerinin

Yol Açtığı Mahremiyet Sorunları

Sosyal medya şirketlerinin iş modellerinden kaynaklanan ihmal­ler de çeşitli mahremiyet ihlallerine neden olmaktadır» Dünyanın önde gelen sosyal medya şirketlerinin iş modeli, kullanıcıların daha fazla kişisel bilgi paylaşmasını sağlamak ve bu verileri rican amaç­larla kullanmak üzerine kuruludur. Bu şirketler, kullanıcıların ilgi alanlarına uygun kişiselleştirilmiş teklifler ve reklamlar sunarak topladıkları verilerden çok ciddi gelirler elde etmektedirler. Bu bağlamda, teknoloji şirketlerinin mahremiyeti ihlal etme ve daha fe^la kişisel veri toplamaya dair motivasyonları, bu gelirlerin art­masını sağlamaktır. Sürekli değişen gizlilik politikaları, mahremi­yeti ihlal eden ürünlerin kullanıcıların bilgisi dışında kullanılması ve kullanıcıların daha fazla paylaşım yapmaya teşvik edilmesi, sos­yal medya platformlarında kişisel alanların sınırlarının ve mahre­miyetin ihlaline sebep olmaktadır.

Sosyal medya platformlarının, çocuklara dair uygunsuz gö­rüntüleri toplumsal baskı olmadıkça kaldırmadıkları görülmek­tedir. Örneğin YouTube, kullanıcıların kendi video içeriklerini oluşturup yükleyebildikleri popüler bir çevrimiçi sitedir. Çocuk istismarı ve sömürüsüne karşı olduklarını belirten politikalarına rağmen YouTube’a her türlü çocuk videosunun yüklenebildiği gö­rülmektedir. Nitekim bu platformda, kamera önündeki çocuğun özel bölge/mahremiyet algısını zedeleyecek kıyafetler içinde; zor durumda, sıkmada ya da ağlarken çekilmiş pek çok ihlal içeren içerik bulunmaktadır.

UNICEF in bu konuyla ilgili yapağı çalışmalar ve yayımladığı raporlar ilgili herkese, özellikle de ailelere rehberlik etmektedir. Yapay Zekâ ve Çocuk Haklan raporunda UNICEF, YouTube un çocuklara yönelik içeriklerine dikkat çekmektedir. YouTube Kids,her ne kadar çocuklara özel reklamlar geliştirmediğini, çocukların verilerini ve aramalarım koruma altına aldığım belirtse de UNICEF ailelerin bu konuda şirkete tam olarak güvenmemelerini ve çocuk­larım yakından takıp etmeye devam etmelerini vurgulamaktadır. Nitekim YouTube Kidsin, çocuk kanallarındaki izleyicilerine su­nulan videolarında çocuklardan davranışsal reklamcılıkta kullanıl­mak üzere kişisel bilgiler topladığı bilinmektedir,

YouTube üzerindeki milyarlarca video içerisinde, çocukların bü­yük oranda izlediği çok sayıda cinsel istismar videosu tespit edil­miştir, Bazı videolarla ilgili şikayetler mevcut olsa da ilgili şika­yetler, ancak bu videoların görüntülenme sayılarının milyonlara ulaşmasının ve içeriklerin kamuoyu nezdinde ciddi manada tepki çekmesinin ardından etkisini gösterebilmektedir. Sadece 2021de yapılan şikayetler sonucunda 120.000 çocuk istismar videosu ya­yından kaldırılmış olması, çocuklarımızın karşı karşıya kaldığı teh­likenin boyutunu gözler önüne sermektedir. Çocuklara tecavüz, taciz ve ensest ilişkilerini animasyonla gösteren, sayısı belirsiz bir­çok videoya hâlâ erişilebilir olması ise istikbalimiz adına son de­rece ürkütücüdür. Ayrıca YouTube algoritması, bir kullanıcının kü­çük çocuk içeriklerini aradığını ve izlediğini tespit ettiğinde benzer içeriklerden oluşan bir oynatma listesi oluşturmaktadır. Bunu ya­parken de bu tür içeriklerden özellikle hoşlanan kullanıcılar, yanı pedofîller için açık giyimli çocukların videolarının kullanıcıların karşısına çıkmasını sağlamaktadır. Bu rahatsız edici durum, tüm sosyal medya mecralarının reklam satmak için kullanıcıların çev­rimiçi içerik tüketmesini sağlayarak kârı en üst düzeye çıkarmayı amaçlayan iş modellerinin doğrudan bir sonucudur.

Çocuk cinsel istismarını meşrulaştırmaya yönelik içeriklerin, YouTube üzerinden bazı kanallarda yayınlandığı tespit edilmiştir. Bu içerikler, çocukların dikkatini çekmek amacıyla özenle hazırlan­mış animasyonlar şeklindedir. Profesyonel bir şekilde oluşturulan bu kanallar, abone sayılarına bakıldığında oldukça geniş bir kitleye ulaşmaktadır. Bu videoların başlık ve içeriklerinde, ahlak kuralları ve aile yapısına aylan özellikler taşıyan, çocuk cinsel istismarını teş* vik eden unsurlar barındırmaktadır. Hedef kitlenin çocuklar ol* duğu göz önünde bulundurulduğunda, bu durum son derece teh* Ekeli bir hal almaktadır. Zira bu tür videoların çocuklar tarafindan izlenmesi, onların psikososyal geEşimlerini ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir. Tespit edilen içerikler, Bilgi Teknolojileri ve iletişim Kurumu (BTK) tarafindan engellenerek izlenmelerinin önüne ge* çilmeye çalışılsa da hem tespit sürecinin uzunluğu hem de bu tür videoların hızla yeniden üretilmesi bu tedbiri yetersiz kılmaktadır.

YouTube’da masum gibi görünen eğlenceli videolar hazırlayan bazı içerik üreticileri, çocukları başka platformlara, özellikle Discord ve Tdegram gibi uygulamalara yönlendirebilmektedir. Videolarıyla sempati kazanan bu fenomenler, gerçek niyederini ancak daha kapalı platformlarda gösterebilmektedir. Çocuklar, iyi niyetleri­nin kurbanı olarak bu tuzaklara çekilmekte, ardından da dijital ayartma, şantaj gibi çeşidi yöntemlerle mağdur edilebilmektedir. Bu itibarla böylesi kanallara karşı ebeveynlerin çok dikkatli olması büyük önem taşımaktadır.

TikTok, özellikle genç kullanıcılara odaklanan son derece popü* ler bir sosyal medya platformudur. Kullanım koşullarında 13 yaş altındaki çocukların platformu kullanmasına izin verilmediğini be­lirtirken uygulamanın yaş doğrulama sistemi sahte bir doğum ta* rihi girilerek kolayca atlatılabilmektedir. TikTok, kullanıcıların ken* dilerini videoya kaydetmeleri için imkan sunmaktadır. Dolayısıyla da platformda, cinsel içerikli veya müstehcen şarkılarla performans sergileyen çocukların videoları yer alabilmektedir. Tîkîokun var* sayılan gizlilik ayarları düşük olduğu için birçok çocuk kullanıcı, bu ayarlan hesaplarını gizli hale getirmek veya yabancılardan ge­len temasa izin vermemek üzere ayarlamayı akledememektedir.

TıkTok, uygulama aracılığıyla çocuklardan kişisel olarak ta­nımlanabilir bilgiler toplayarak Çocukların Çevrimiçi Gizliliğini Koruma Yasasını ihlal ettikleri yönündeki suçlamaları alenen ka­bul etmiştin Belirtildiği üzere platformun doğasında var olan ödül mekanizması, kullanıcı içeriğinin görüntülenme ve etkileşim sayı­sını azaltacak olan gizlilik ayarlarının artırılmasını caydırmakta­dır* Temasa izin verilen ayarlarda, çocuk yaştaki kullanıcılardan çıplak görüntüler talep eden TıkTok kullanıcılarının olduğu tes­pit edilmiş, bu talepler bazı çocuk kullanıcıların şikayetleri doğ­rultusunda da teyit edilmiştir* Bazı TıkTok kullanıcısı profillerin, çıplak görüntülere ve cinsel video alışverişine yönelik açık ilgi be­yanları başlamıştır* Uygulamada dijital sapıkların varlığı, çocukla­rın videolarına bırakılan cinsel yorum örnekleriyle daha da belir­gin bir hale gelmiştir*

Çocuklardan çevrimiçi olarak istenen mahrem veriler, günü­müzde ebeveynlerin en önemli endişelerinden birim oluşturma­lıdır* Sosyal medya platformlarında, çocuk ve ergenlerin büyük çoğunluğunun içeriklerini korumak için gizlilik ayarlarım etkın- leştirmemeleri ve GPS hizmetlerim kapatmayarak konumlarım başkalarına görünür bırakmaları endişe vericidir.

Sosyal medya platformlarında öne çıkan içerikler, çocuk kulla­nıcıların yaş, gelişim düzeyi veya sosyokültürel bağlamlarına dikkat edilmeden, önceki aramaları ve ilgileri esas alınarak algoritma tara­findan sunulmaktadır* Dolayısıyla çocuklar, sosyal medyada yayın­lanan içeriklerle zamansız ve plansız bir şekilde karşılaşmaktadır*

Sosyal medya şirketleri, kar’ın maksimizasyonunu sağlamak için kullanıcıların mümkün olduğunca çok sayıda içerik paylaşma­larım ve birbirleriyle mümkün olduğunca çok etkileşimde bulun­malarım sağlamak üzere sistemlerini kurgulamalardır. Bu içerik ve etkileşimin dijital mahremiyetlerini ihlal edip etmemesi,onların pek de umurlarınnda olmamamıştır. Bu açıdan, sosyal medya platformları, çocukların mahremiyetlerini muhafaza edip güvenliklerine özen gösterme veya suiistimalleri engelleme konu­sunda zayıf bir sicile sahiptir. Netflix’ in kurucusu Reed Hastingse “Ahlaki konularda biraz ileri gitmiyor musunuz?” sorusu soruldu­ğunda, “Biz kural tanımayız, bizim öyle bir meselemiz yok!” cevabını vermesi veya Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in 2010 yı­lında verdiği bir mülakat sırasında sosyal medyada mahremiye­tin geleceğiyle ilgili bir soruya “Mahremiyet artık norm değiliz” iti­rafında bulunması, bu platformların arkasındaki toksik zihniyeti açık bir şekilde göstermektedir.

Sosyal medya platformlarının mahremiyet konusundaki kayıtsız­lığı yalnızca şirket politikalarıyla sınırlı kalmamaktadır. Kullanıcılar da farkında olarak ya da olmayarak başkalarının, özellikle de ço­cukların mahremiyetini ihlal edebilmektedir. Bu ihlallerin en yay­gın Örneklerinden biri de ebeveynlerin çocuklarıyla ilgili özel bilgi­leri, fotoğrafları ve videoları sosyal medyada paylaşmalarıdır. Dijital medyanın ebeveynlere sunduğu çeşidi imkânlar, bazen çocukların kişisel sınırlarının ihlal edilmesine ve onların dijital ayak izlerinin istem dışı oluşmasına neden olabilmektedir.

Muhammed Esat Altıntaş – Online Cinsellik Kültüründe Dijital Mahremiyet,syf:17-33

[I] DeepFake, yapay zekâ teknolojileri kullanılarak oluşturulan sahte görüntü, vi­deo veya ses içeriklerine verilen addır. Bu teknoloji, özellikle yüz değiştirme veya ses taklidi gibi tekniklerle gerçekçi ancak tamamen yapay içerikler üret­mek için kullanılır. DeepFake teknolojisi, genellikle bir kişinin yüzünü başka birinin yüzüyle değiştirerek veya bir kişinin sesini taklit ederek, gerçekte ol­mayan sahneler veya diyaloglar oluşturur. Böylelikle kişilerin -rızası ve ha­beri olmadığı halde kendileri hakkında sahte içerikler üretilerek- mahremi­yetleri ihlal edilebilir.