Hayır ve Şer Allah’tandır
Bir hadis-i kudsîde “Kullarımdan bazısına fakirlik layık olur, eğer ona zenginlik versem hâli bozulur; bazı kullarıma da zenginlik layık olur, eğer onu fakır kılsam hâli bozulur” buyrulmuştur. Bu hadis yukarıda adı geçenlerin hepsini içine alır. Herkesin istidat ve kabiliyetine gerektirirse ona göre muamele olunur. Mesela Zeyd’in tavır ve fiilleri Amr’ın tavır ve fillerinden iyi ve güzel iken, Zeyd’in fakir ve mihnette olup, Amr’ın zengin ve rahat olması, takdir olunanın ortaya çıkması demektir. Kendi nefsini teberri ve kadere isnad etmek tam cehalettir. Çünkü “insanlar amellerine göre karşılık bulurlar, amel hayr ise hayır, şer ise şer bulur” mealince her şahsın istidadı İlahî takdiri kendi nefsine icab ve davet eder. Meselâ iki talebe bir üstadtan ilim tahsilinde olsalar,ahlâklarına uygun olarak biri heva ve hevesine tabi olup okumadan câhil kalsa ve cehaleti yüzünden fakir ve zillette olsa diğeri gayret ve himmet ederek alim olup ilmi sebebiyle nimet ve izzette olsa, imdi bu iki şahsın kaderleri böyle imiş demek kaderi hatalı saymaktır.
İki kardeşe babalarından miras kalsa, biri sefahata harcayarak fakir, diğeri tedbirli, akıllı olup israf etmeyerek zengin olsa, bu iki kardeşin fakir ve zenginliğini kadere isnad etmek cehalet ve avamın itikadıdır. Belki kendilerine hareket ve fiillerinin etkisinin gereği olarak ilahı kaderi bu halde bulunmalarına davet ve icab ettirdi. Zira “Senin Rabbin kimseye zulmetmez. ” (Kehf, 49) “Biz onlara zulmetmedik lâkin onlar kendilerine zulmettiler ” (Hud, 101) ve daha bunların benzeri ayetler ve hadislerin delâletleri zulüm ve isyanın kula isnad olunmasını işaret ederler.
Hatta şeytan “Beni iğva ettin” (Hicr, 39) kelâmında iğvayı Hakk Teâlâ’ya isnadla yalancı, Hz. Adem “nefsimize zulmettik” kelamında zulmü kendi nefsine isnad ederek doğru olduğu için şeytan kovulmuş ve Hz. Adem makbul olmuştur. Hayır ve şer Hakktandır demek, yaratmak ve hüküm Haktandır ama benimseme ve irade kuldandır diye inanmak gerekir. Eğer böyle olmazsa irade-i cüz’ıyeyı inkar ve Cebriye mezhebini seçmek lazım gelir. Cüz’î iradenin gerek mahluk, gerek gayr-i mahluk olsun kulun hallerinin hepsinin varcağı yercüz’î iradedir. Tedbirde kusur edip takdire bahane bulmak aptallıktır. İlmin maluma tabi olduğu meselesini bundan önce beyan ettik. Kısaca her kesim giriftar olduğu mihnet ve meşakkati kendi kazanır.
Hakk Teâlâ cömert ve kerim, feyyaz-ı mutlaktır. Feyyaz-ı mutlakta cimrilik olmaz, bir kimseye zulüm ve gadr etmez ve müstehab olana yardım ve ihsanda eksiklik etmesi ihtimali yoktur. Cüz’î irade demek, her bir şahsın ruhunun meyil ve hoşlandığı şey ve evsafından ibarettir. Ruhun meyli ve hoşlandığı hangi tarafa yönelmiş olursa o tarafı irade ve arzu etmiş olur.
İşte bu iradesi hasebiyle gerek hayırdan gerek şerden ne türlü muamele ve mücazat olunmasına müstehak ve layık ise külli İlahî irade o türlü muamele ve mücazat olunmasına taalluk eder. Ona kader derler. Güya cüz’î irade dolabın mihveri, küllî irade dolab mesabesindedir. Cüzî irade her ne kadar küllî iradenin hükmü altında ise de küllinin hükmü cüz’înin devran ve liyakatı-na tabidir. Bu takdire göre her bir şahsın gerek hayır ve gerek şer ile muamele ve hüküm olunmasını gerektiren sebebi yine kendi zatıdır. Hatta bazı muhakkikler, her bir şahıs kendi nefsinin hem hakimi ve hem de mahkumudur.
Doğrusu budur ki kısas ve kati olunmaya müstehak bir katilin gerek kendinde değilken gerek uyku basmasıyla ve gerek çeşitli sebeplerle akl-ı maaşına ani bir halel, bozukluk olsa o anda katile, “Sen ne türlü mücazat ve muamele olmak istersin” diye sorsalar, katil, öldürülmek istediğini söyler. Keza hayır ile mücazat olunmaya müstehak salih bir kimsenin kendisine, sana ne türlü muamele olunması lazımdır diye sorsalar, hayır ile muamele olunması lazımdır diye cevap verirler. Keza zengin bir adam fakir olsa fakir olmasını kendi batını kendine hükmeder. Kıyas bunun üzerinedir.
Kısaca herkesin bulunduğu hali kendi nefsi üzere kendisi icab ve hükmeder. Ama zahirde bilmezler. Batın hallerden bir miktar haberi olanlar bilirler. İnsanlar her zaman ekicidirler, yani ektiklerini biçerler “Dünya ahiretin tarlasıdır” hadisinin manası vaktinde ekilen hayır ve şer’i vakti gelince bulursun demektir. Bu takrirden anlaşıldığı gibi, İlahî fiillerin hepsi hüküm ve mesalih üzeredir. İllet ve arazla malul değildir. Bir kimsenin, bu niçin böyle, demeye hakkı yoktur. “Örtüyü açarsan, ortaya çıkan şeyde hatır yoktur” hadisi bu manayı doğrular. Bu mesele her ne kadar avama göre kolay ve açık ise de havasa göre kolay değildir.
Aziz Nesefi,Hakikatlerin Özü