Bilginin İllüzyonu

okumak-300x200 Bilginin İllüzyonu

Makineler bizi çıplak bırakıyor. Cep telefonumuzun batarya ışığı sönerken, Wi-fi zayıf sinyal verirken içimizi bir huzursuzluk kaplıyor. Hayatımızın kontrolünü bilgisayarlar ve akıllı telefonlara verdikçe, onlarsız ne kadar çaresiz ve zavallı olduğumuzu hissediyoruz. Oysa hayatımızı anlamlandırdığımız ve hayatımızın dizginlerini elimize aldığımız ölçüde kendimizi mutlu hissederiz. Duygularımızda yahut zihnimizde karşılık bulan bilgi bizi diri tutar; hayatla bağımızı tazeler.

Bilmek, anlamlandırmamıza vesile olur. İnsan neden okur? Bir dizeye yahut bir cümleye tesadüf edersiniz, dersiniz ki “İşte bu tam da benim yaşadığım ama adını koyamadığım o duyguyu anlatıyor!”Yalnızlığınız bir anlığına uçar gider. Başka ruhlarla aranızda bir akrabalık bulursunuz. Çoğalır ve iyileşirsiniz. “Çiçeklenen şimdiki ânı, elle veya kafayla yapılacak bir işe feda edemeyeceğim zamanlar oldu,” der Thoreau. İnsan evladı sadece bir işçiye çevriliyor. Hayal kurmayan, içini büyütmeyen kişi gerçekliğin daha yüksek seviyelerine nasıl erişe­cek? İlhama, tahayyüle zaman bırakmalı insan. Bunun için de okumalı.

Okumak, Ama Nasıl?

Bilgiye ulaşmanın yollarından biri “okumak”tır. Okumak, varlığımızı başka boyutlara taşımanın, başka boyutlarda yaşamanın da bir yolu. Kitaplardan öğren­diklerimiz ve kitap karakterlerinden özümsediklerimiz iç dünyamızın kütüphanesinde birikir ve tüm bu biri­kim bizimle ilerler. Okumak, insanı ruhen dölleyen ve mavalayan bir süreç.Tek işlevi,gerektiği anda  tedavü­le sokmak amacıyla? bilgiyi hafızada depolamak değil. Haddi zatında, gerçek manada bilgi, kendine ihtiyaç duyulacağı o âna–kadar, zihinde girdiği etkileşimler neticesinde bazı formlarını yitirip başka bazı renkle­re bürünür. Biz, önemli olan hiçbir bilgiyi edindiğimiz şekliyle hatırlamayız. Bize kendini sunan, bizim de ona kendimizi verdiğimiz bilgi, nihayetinde bizim bilgimiz olur. Bilmek, kaynaktan da varıştan da neşet etmez, o aradaki ilişkidir.

Modernizm, bu irfani bilgiyi bir ke­narda unutalı uzun zaman oldu. Teknoloji ile de okuma alışkanlıklarımız radikal bir şekilde değişime uğradı. Artık kitaplar değil, internet aracılığıyla bulduğumuz kaynaklar bize yolculuğumuzda eşlik ediyor. Okuma­nın doğası değişime uğradığından, iç dünyamızın kü­tüphanesi de bu değişimden nasibini aldı. Bilginin bi­zimle olan yolculuğu, kelimelerde bulduğumuz doyum ve güzellik değişti. Kelimelerin karmaşasına, hacmine,derinliğine olan sabrımızı kaybetmeye başladık; artık onları taşımaya ihtiyaç duymuyoruz. Chatfield’ın yaz­dığına göre “2008 yılında bir trilyon internet sayfası olduğu tahmin ediliyordu. Üç yıl sonra, bu sayıyı tah­min etmek bile anlamsızlaştı, artık trilyonlara ulaşmış durumda. Matbaanın icadının ardından geçen beş yüz yılda, her dil ve nüsha hesaba katıldığında, yaklaşık yüz milyar kitap yayımlandı. Bu bilgi hacmi günümüz­de internete bir ayda yüklenen içeriğin miktarından daha az.”

Artık kütüphaneler bilgiye ulaşmak için pek sık uğ­radığımız yerler değil. Eskisinden farklı okuma şekille­rimiz var. Ulaşmak istediğimiz bilgi için ilk baktığımız kaynak ise internet. Kütüphanelere gitmektense, evde ekran karşısında araştırma yapmayı tercih ediyoruz. İngiltere’de bir kütüphanenin yaptığı araştırmaya göre, bugünün okuyucuları elektronik kitap ve elektronik dergiyi tercih ediyorlar. Bugünün okuyucusu kolaycı, farklı ve geçici” okuyucu. Bu okuyucuların bilgiyi ara­ma şekli düz, atlayarak okuyan, kontrol eden bir yön­tem izler. Okuyucular, elektronik kitaba ortalama kırk dakika harcayıp daha mı alternatifler için başka kitap arayışına geçerler. Kitabı hakkını vererek, bütünüyle okumaktan sa aradıkları sorunun cevabını bulunca­ya kadar okurlar. Bilgiye ulaşma şekli bir nevi görev olarak görülür ve bu nedenle okumak bir alışkanlıktan çok, bilgiye ulaşmak için kullanılan bir araçtır.

İnceleyin:  Çağdaş İngiliz-Yahudî Medeniyeti ‘aile’ Mefhumu Ortadan Kaldırmıştır..

Sanal okuyucular, işine yarayacak bilgiyi hemen istemekte, bunun için hızlıca “göz gezdirmekte”, aradıkları bilgiye ulaşamayınca başka bir alternatife geçmekteler. Hatta bilgiyi internette aramalarının temel sebebi de okuma zahmetinden kurtulmak.

İnternet dünyasında “hız” en önemli kavramlardan biri. Sanal okuyucular için de hız önemini aynı şekilde korumaya devam eder. Aranılan bilgiye hemen ulaşmak için hızlı hızlı iz sürerken bir yandan posta kutumuzu kontrol eder, Instagram paylaşımı yaparız. Bu durum, hiper-dikkat denilen yeni bir okuma-yaşama tarzına ihtiyaç duyar: Parçalanmış ve farklı alanlara yönelmiş bir dikkat. Mesela yavrularını beslemek için avlanmaya çıkmış bir ayının hem hayatta kalmak hem yavrula­rını korumak hem de yuvaya yemekle dönebilmek için ihtiyaç duyduğu tarzda bir dikkat. Bu tür bir dönüşüm, insan için bir tenzili rütbedir. Bilgiyi, felsefeyi ve sa­natı üreten, inşam ve insanlığı tekâmül ettiren şey, dü­şünce yumurtasının üzerine yatmış hülyanın sabrıdır. Oysa hem düşünce hem de hülya sabır ister. Her biri­nin hammaddesi damıtılmış zamandır.

Nicholas Carr’ın Shallows isimli kitabına bakılır­sa, internetin yol açtığı en büyük problemlerden biri, internetten edinilen bilginin “uzun süreli bellek” ve “çalışan bellek” arasında karışıklık yaratmasıdır. Sağ­lamlaştırıp, bir temele oturtulmayan bilgi uzun süreli belleğe aktarılamaz. Bu bilgi, çalışan bellekte kalır. İn­ternette maruz kaldığımız yoğun bilgi ve bilgiyi işleme hızımız yüzünden detaylar uzun süreli belleğe atılamı- yor. Sanılanın aksine, uzun süreli belleğe bilgi aktar­mak beynimizde yer açar; yeni bilgiler için beyinde alan kalır. Ancak çalışan hafızadaki bilgiler beynin yüzeyini o kadar meşgul eder ki, başka bir şeye akıl yormak için kapasite kalmaz. Aynca bu bilgiler yerleşmiş ve uzun süreli belleğe atılmış bilgiler de olmadığı için, bu bil­gileri geri çağırmak ve hatırlamak da kolay değildir.

İnceleyin:  Georges Balandier - Büyük Rahatsızlık Adlı Kitaptan Alıntılar

Çalışan bellekte kalmış ve uzun süreli bellek eşiğin­den girememiş bir bilgi hem beynimizi gereksiz yere meşgul eder, hem de yerleşmiş bilgi değildir. Pekişmiş, sağlam bilginin bize en büyük katkılarından biri yeni bir bilgi geldiğinde, eski bilgi ışığında değerlendirme yapabilmek ve yeni bilgiyi beyinde sağlam bir yere oturtabilmektir. Sağlam bir referans noktamız olduğu zaman, yeni bilgiyi de beyinde bir yere yerleştirmek kolay olur. İşte tüm bu nedenlerden dolayı» internetten edindiğimiz bilgiler sonucunda sanki çok şey biliyor­muş gibi hissederiz, ancak sağlam ve kolayca hatırla­nan bir entelektüel birikim çıkmaz. Kendimizi olduğumuzdan daha bilgili ye zeki sanırız, bu da yeni neslin en büyük yanılsamalarından biridir.

“Sürdürülebilir dikkat” becerimizi gittikçe kaybe­diyoruz. Bilgiyi ve kendi yapmamız gereken bilişsel işlemleri teknoloji aracılığıyla tedarik ettikçe, aklımı­zı daha az kullanıyoruz. Mesela Amerikalıların yüzde 76’sı haberleri izlediği ve okuduğunu söyler, ancak sadece yüzde 41’i başlıkların ötesindeki içeriği okur. Bütün bunlar, “bilme illüzyonu” yaratır. Bu çok tehli­keli bir olgudur; kişi her şey hakkında yüzeysel bilgi­ye sahiptir ancak çok şey bildiğine inanır. Her konuyu küçük bir kapsül içinde vermeye hazır olan teknoloji, internet aracılığıyla bu illüzyonu besler. Bir konuyu araştıran kişi, internette bilgiyi arata, önüne gelen ilk sayfayı açar ve o sayfada göz gezdirmekle araştırdığı konuya hâkim olduğunu zanneder. Ancak o sayfadaki bilgiyi kim yazmıştır, bu konuda ne kadar yetkilidir, bu bilgi taraflı bir bilgi midir vb. soruları sormaktan kaçınır.

Yapılan araştırmalara göre, internette çok fazla araştırma yaptığımızda sadece baktığımız şeyler hak­kında değil, bakmadıklarımız hakkında da pek çok bilgiye sahip olduğumuzu düşünürüz. Yani internette devamlı bir şeyler bakmak, kendi entelektüel birikimi­miz hakkında yanlış bir algıya kapılmamıza, genel bir şişirilmiş bilgelik havasına girmemize neden olur.

Sanal ağ bize, bilgiye ulaşmak için sınırsız kapılar açar. Birçok bilgiye internet aracılığıyla ulaşabilsek de internetteki bilginin içeriği doğrulanabilir olmak­tan uzak. Çeşitli kaynaklardan gelen çok fazla bilgi var ve hangisinin güvenilir olduğu hakkında çoğu kez bir kontrol yok. Bu da kaçınılmaz olarak bilgi kirliliğine ve geniş çapta dezenformasyona yol açıyor.

Uzun lafın kısası, sanal dünyadaki bilgi de illüzyo­na dahil. Sanal dünyanın yoğun sis perdesi içinde doğ­ru kapıyı çalarsanız, doğru bilgiye ulaşabilirsiniz ama siste yanılmak çok kolaydır.

İnternet, okuma alışkanlıklarımızı radikal biçimde değiştirdi. Bugünün okuyucusu “kolaycı, farklı ve geçici.”

Kemal Sayar-Berna Yalaz – Ağ:Sanal Dünyada Gerçek Kalmak,syf.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir