Beynimiz Nasıl Öğreniyor?

Beynin nasıl öğrendiği konusunda, son otuz yıl içinde ilginç gelişmeler oldu. Beynin her iki lobu üzerinde gerçekleştirilen çalışmalar hızlı öğrenme ve hafıza eğitimi metodlarında yeni çığırlar açtı. Araştırmalar göstermektedir ki, insanlar, kendilerine verilen dimağ fonksiyonlarını (hayal, tasavvur, düşünme, öğrenme, hatırlama vs) daha verimli kullanabilirler ve böylece kendi yeteneklerinin mimarı haline gelebilirler. Beyin çalışmaları, öğrenmenin nasıl olduğunu ortaya koymakta, pek çok öğrenme paradigmalarının yıkılmasına yol açmaktadır.

Ruhî fonksiyonların biyolojik santrali olarak da tanımlanır beyin. Vücudumuzun yaklaşık %2’sini teşkil ettiği halde vücuda alınan oksijenin %25 kadarı beyinde harcanıyor, glikozun da önemli bir bölümü beyinde tüketiliyor.

İnsanlar—buna dâhiler dahil—beyinlerinin öğrenme kapasitesinin en fazla %10-15’ini (kimilerine göre bu oran % 4-8 i geçmiyor) kullanabiliyorlar. Kendi vücudumuzda fazladan ve boş olarak yaratılmış hiç bir organımız bulunmadığına göre, beynin %90 geri kalan kapasitesinin başka bir âlem, ikinci hayat için verildiğini söylemeliyiz. Bu âlemde, yeteneklerimizi çok sınırlı bir şekilde kullanıyoruz. Nasılki anne karnındaki bir bebek, organları ile dünya hayatı için tasarlandığını belli ediyorsa; insan da, çok daha farklı ikinci bir hayata aday olduğunu fıtratı ve beyni ile belli etmektedir.

Beyin Bölgeleri

Beyni basitçe iç içe geçmiş yumurta gibi üç tabakaya ayırabilir. Alt beyin—yumurtanın sarısı gibi iç tabaka olup kafatasının en alt kısmında bulunur. İlkel beyin, şuurumuzun dışında cereyan eden vücut faaliyetlerini idare eder ve reflektif davranışları kontrol eder. Bizi hayvandan ayıran beyin bölgeleri, şuurlu hareketleri ilgilendiren ikinci ve üçüncü beyin tabakalardır. Beynin limbik kısım yumurtanın beyaz kısmı gibi orta tabakayı teşkil eder. Duygularla ilgili davranışlar buradan kontrol edilir. Kalıcı hafızanın önemli bir parçası bu bölgededir. Çünkü orta beyinde “HİPOKAMP” adı verilen ve bilgilerin kalıcı hafızaya aktarılmasını sağlayan bir bölüm vardır. Hipokamp öğrenme faaliyetinde bir kayıt düğmesi gibi fonksiyon ifa eder. Bu yazımızda bilgileri zihnimize kaydetmemizi sağlayan beynin hipokamp bölgesi ile ilgili gerçekleri ve buluşları ele almaya çalışacağız.

Son olarak üçüncü beyin tabasını, yumurta kabuğunun altındaki ince zara benzetebileceğimiz Korteks adındaki üst beyin teşkil eder. Burası düşünme işlemlerinin yapıldığı bölgedir. Bu özelliği ile insan diğer canlılardan ayrılır. Bu bölge de kendi içinde, sağ lob ve sol lob olmak üzere birbirlerinden tamamen ayrı öğrenme fonksiyonları olan iki kısma ayrılır.

Diğer taraftan, çoğu beyin uzmanı, beyni fonksiyonlarına göre dörde ayırır. Sağ, sol, üst ve alt olmak üzere dört bölümde ele alır. Üst beynin sağ ve sol kısmı; şuur, sembolik düşünme, zekâ, mantık, irtibatlandırma, kıyaslama gibi zihin fonksiyonlarının açığa çıkmasında görevli birimlerdir. Alt beyin, yukarıda da anlattığımız gibi genelde, şuuraltının ve biyolojik organların fonksiyonlarının gerçekleştirilmesinde rol alır. Meselâ, biz uyurken bile çalışan alt beyin; vücut ısısının kontrolü, kimyevî dengeler, sindirim sistemi, duyguların kontrolü ve tansiyon gibi fonksiyonların gerçekleşmesinde vazifelidir.

İnceleyin:  Seküler Psikolojide İnsan Doğası: İslami Bir Eleştiri

Beyin araştırmaları şunu da gösterdi: Beyin bölümlere ayrılsa da aslında beynin bütüncül bir yapısı var. Beynin her bir bölümünün yapılan işlerin, beynin diğer bölümleri ile bağlantısı bulunuyor. Çalışmalar, beyin bölümlerinin diğer bölümlerle koordineli çalıştırılması halinde öğrenmenin daha verimli olduğunu da açığa çıkardı.

Beyinle ilgili önemli bir buluşlardan birisi beynin kendini yenilemesi ve plastitisi ile ilgili. 1980’li yıllardan sonra yapılan araştırmalar, doğumdan ölüme kadar her yaşta beyne kendini değiştirme yeteneği verildiğini gösterdi. Her dönemin bilimsel otoriteleri, beynin kendini yenileme ve geliştirmesini hayalci bir düşünce olarak bakıyordu. 30 yıl öncesine kadar Nobel almış bilim insanları bile, beynin kendini geliştirmesinin ve değiştirmesinin ancak 21 yaşına kadar sürdüğünü, daha sonra beyindeki değişim sürecinin ebediyen sona erdiğini savunuyordu.

Beyin Araştırmaları ve Öğrenmenin Yeni Anlamı

Beynin bölümlerinin öğrenme ve hafızayla ilgili buluşları, ilk zamanlarda bu amaçla yapılan çalışmalar değildi. Bilim adamları, epilepsi tedavisi için beynin bir kısmı alınan ya da kaza sonucunda beyninin bazı kısımlarını kaybeden kişileri inceliyordu. Bu araştırmalar sırasında, orta temporal bölgede bulunan hipokamp ve çevresindeki hücrelerin hafızada çok önemli rolü görüldü. Bilgiler belirli bir süre hipokampta kalıyor, sonra daha uzun süreli depolanma için dış kabuktaki bölgelere aktarılıyordu.

Çalışmalar sürdükçe, hipokampus’un beynin öğrenme, konuşma ve düşünce merkezleriyle de çok yakın ilişkisi çok daha belirgin hale geldi. Bu bölge ameliyatla alındığında kişiler geçmişe dair bilgilerini kaybediyor ve yalnızca 1-2 dakika öncesini hatırlıyordu. Örneğin bazı psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan elektroşok tedavisi ile bu bölgeye geçici hasar verildiğinde; bu hastalarda geçici süreyle hafıza kaybı ve öğrenme güçlüğü olmaktadır.

Duygunun Öğrenmede Yeri

Beyin, insan düşüncesinin şekillendiği ve yönetildiği yerdir ve beynimiz hayatımıza ait olumlu ya da olumsuz her şeyden sorumlu görünmektedir. Bu durumda bütün mesele, beyindeki öğrenmenin işleyiş mekanizmasının çözülmesinde düğümlenmektedir. Düşüncelerin nasıl oluştuğunu ve nasıl yönetildiğini ortaya çıkarırsak, insanın doğru eğitilmesinin de yolunu da keşfetmiş olacağız.

Modern Batı felsefesi uzun yıllar akılla duygunun birbirinden farklı şeyler olduğunu savundu. Dekart ile başlayan kartezyen sistem aklı tek yol gösterici olarak sundu. Akla duyguları karıştırmamak olarak özetlenen bu tez, beynin nasıl çalıştığı anlaşıldıkça çürütüldü..

Beyin çalışmaları gösterdi ki, geliştirilen ve güçlendirilen (biriktirilen) duygular insana her bakımdan rehberlik yapmaktadır. Hayal kurma, karar verme, plan yapma, iletişim kurma, harekete geçme ve kararları uygulamada duygular büyük etkiye sahip.

İnceleyin:  Sekülerleşme Nedir?

Bu çalışmaların gösterdiği bir gerçek daha var: Görme, işitme, dokunma, koklama, tatma, heyecan ve hareket gibi duygular öğrenme sürecine dahil edilirse, öğrenilenler çok daha sağlam ve elde edilen bilgiler çok daha kalıcı hale geliyor.

Kaza sonucu ameliyatla beynin ön alın bölgesi (prefrontal korteks) çıkarılmak zorunda kalan kişilerde planlama, karar verme, sosyal kurallara uygun davranma yetenekleri kayboluyordu. Ayrıca beynin orta bölümlerinde yer alan “Amigdale” denilen badem büyüklüğündeki alan, cerrahi olarak çıkarıldığında kişinin olaylarla ilgili duygusal boyutunu unutuyor ve duygusal körlük oluşuyor. (Antonio R. Damasio,1994)

Beyin Nasıl Öğreniyor?

Beyin çalışmalarının gösterdiği en ilginç sonuçlardan birisi, orta beyin bölümünde yer alan hipokamp (hippocampus) bölgesinin “hafızanın merkezi” fonksiyonunun anlaşılmasıydı. Çünkü bu merkez “beynin yazıcısı” gibi faaliyet gösteriyordu. Şüphesiz bu keşifler eğitimle ilgili paradigmalarımızı sorgulamamızı sağladı. Eğitimde anahtar nokta, bir kayıt düğmesi gibi çalışan hipokampı nasıl hareketlendireceğimizde düğümlenmektedir. Çünkü, “hipokamp bölgesi” bilgilerin kalıcı hafızaya geçip, geçmeyeceğine karar veren merkez olarak görev yapıyor.

Bunun anlamı şu: Beynin yazıcısını kendi isteğimizle çalıştırıp, istediğimiz bilgileri kaydedebiliriz. Çeşitli şekillerle bize ulaşan bilgiler, verdiğimiz önem derecesine göre beynimize kaydolmaktadır. Merak ve ilgi duymadığımız, önemsemediğimiz; kısacası duyguların hareketlenmediği olaylarda gelen bilgiler düşük frekanslı elektrik sinyaller gibidir ki, bu durumda hipkamp hareketlenmez, dolayısıyla bilginin beyin biyobilgisayarına kayıt işlemi gerçekleşmez.

Araştırmalar gösterdi ki, dış beyin kısmını teşkil eden korteks, beynin düşünen, konuşan, yazan, yeni buluşlar yapan, merak eden, plân yapan, öğrenmenin, zekânın ve hafızanın şekillendiği bölümdür ve sınırsız bir kapasiteye sahip görünüyor. Üzerindeki görme, duyma ve diğer algılama merkezleriyle ve dış dünyayla sürekli iletişim halindedir. Bu kapasite nöronlar arasında kurulan ilişkilerle sağlanır.

Beyin araştırma sonuçlarına göre artık şunu söyleyebiliriz: Merak ve ilgi duyduğumuz şeyler, yani duyguları uyandıran olaylar, orta beyindeki hipokampı harekete geçirdiğinden gelen bilgilere “giriş vizesi” verilir. Sonra da beyin korteksine yazılma ya da beyin harddiskine “kalıcı” olarak kaydedilme işlemi gerçekleşir.

Şu halde öğrencinin konuya ilgisinin çekilmediği, merakın uyandırılmadığı ve konunun zevkli ve eğlenceli ve bir o kadar da anlamlı hâle getirilmediği öğretme süreçlerinin verimsizliği “hipokamp” denilen beyin bölgesinin uyarılmamasıyla ilgili olmaktadır. Üzerinde merak ve ilgi etiketi taşımayan bilgi beyne girmek için gerekli vizeyi alamamaktadır. Şu halde hipokamp ile ilgili buluşlar, “Merak ilmin hocasıdır” gerçeğinin bilimsel teyidi olmaktadır.

Prof.Dr.Osman Çakmak

Zafer Dergisi,Ocak 2018, 493 Sayısı

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir