Anlamın Yitirilmesi Mekanın İncinmesi

Anlami-yitirilen-Kelimeler-300x200 Anlamın Yitirilmesi Mekanın İncinmesi

Bir tek köşen bile ayrılmamışken bana

Var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
Sezai Karakoç

İçerisinde bulunduğumuz dünyanın bir dağın ardında saklı durduğuna çağırırsam sizi hayret eder misiniz? Hayret etmek; modern insanın unuttuğu bir yaklaşım olarak burada dursun. Çünkü modern insan hayretini, kendisiyle birlikte unutmak, unuturken de silme yolunu seçen bir yaklaşıma sahiptir. Onun “kendilik bilincini” yitirmesi “kendine yabancılaşmasıyla” ortaya çıkmış, bu yabancılaşma daha sonra “merkezden çevreye” yayılarak büyümüştür. Modern insan artık hem kendine hem çevresine hem mekâna, hem de sahip olduğu sese yabancılaşmıştır. Yabancılaşma, unutmak ile eşdeğerdir.

Neyin doğru neyin yanlış olduğu ayrımına varamayan modern insan, kapitalizm sonrası artık son gemiyi de yakmıştır. Çünkü merkezden-kendinden çevreye-mekâna yayılan yabancılaşma onu bu dünyada yalnızlaştırmış bunu da sözde bireysellik adı altında yapmıştır, insanlar artık kalabalık yerlerde bile yalnızdır. Çok kadı binalarda tek başına kalmak onun kaderidir artık. Sonsuzluk algısını bu şekilde yitiren modern insan, artık “bir kendi” değildir. Bütün yalnızlıklarını, bütün bireyselliklerini toplasanız bir doğru yapamayacaktır. Çünkü “kendini inşa sürecinde” kendini yitirmiştir modern insan. Onun odalar dolusu bunalımları, krizleri, çıkmazları, saplantıları, büyük ve uzun emelleri vardır. Sürekli biriktirme güdüsüne sahip olduğu için görünürde olmasa da içerisinde büyük yanlışlıklar dağı mevcuttur. Bu yanlışlıklar dağı doğrulukları test edemediği için oluşmuş ve hayatı bir yalan üzerine temellendirmiştir. Doğruluklar bizim o doğrulukları test ettiğimiz bir sonsuzluk algısı, fikri ya da tahayyülümüz içerisinde anlamlıdır. Sonsuzluk algımız, fikrimiz ya da tahayyülümüz değiştikçe ve genişledikçe, doğruluk ve hakikat algımız da değişecektir. Dolayısıyla içerisinde olduğumuz gerçeklik, bir bakıma hakikat olarak tanımladığımız ya da algıladığımız bir sonsuzluk düşüncesi tarafindan belirlenir ve gerçekliğe dönüşür. (Aktaş, 2014:188)

Gerçek-hakikat ayrımında gün geçtikçe törpülenen insan bir savunma mekanizmasını devreye sokamadan ayakta kalamayacaktır. Bu savunma mekanizması da ancak kendine, mekana dönmekle gerçekleşecektir. Kendi kalabalıklığında kendini bulmasıyla bunu elde edecektir. Modernizm kişiyi mekânda yalnızlaştırırken geceleri sokakları aydınlatarak da kişiyi yalnızlar sürüsüne dahil etmeye çalışır. Bu durum sürü psikolojisiyle bağlantılıdır. Mekândan dışarıya çağıran modernizm kendi alanım mahrem-kamusal alan kavgasıyla ortaya koyar. Mekân-ha- ne mahremiyetin-gizliliğin yansımasıyken caddeler-bulvarlar geceleri aydınlatılarak vitrinlerin cazipliği arttırılmaya çalışılır ve insanın yalnızlığını tüketim yapması buyrularak giderilmesi emredilir.
İnsan tüketim kültürünün trenine bindiği zaman başta da bahsettiğimiz üzere yabancılaşma serüvenini de başlatmış olur. Bu yabancılaşma kişinin kendini yitirmesine, artık yeni anlamlar üretememesine neden olur. Ki bir insanın yeryüzünde başına gelebilecek en büyük musibet anlamlandırma yetisini kaybetmesidir. Bu yetiyi kaybetmek, kişiyi bunalıma sokar; bir süre sonra da kendini imhaya sürükler. Nitekim intihar eden yani kendi varoluşunu imha eden insanların söylediği en önemli ifadenin “Artık yaşamanın bir anlamı kalmadı” olması boşuna değildir.
(Fazlıoğlu, 2014:16) Anlam, hakikate ulaştıran ve kişiyi kendi olarak kalabilmesi için gerekli savunma mekanizmasını devreye sokan temel süreçtir. Anlamlandırmasını yitiren bir insanın psi- ko-sosyal olarak dünyadan alabileceği pek bir şey kalmamıştır.

İnceleyin:  Performans Düzeni ve Yeni İtaat Kültürü

Evine Dön, Şarkına Dön, Kendine Dön

Kapitalizmin sivri ve uzun vantuzları bugün tüm bedenlere sirayet ettiği gibi mekanlara ve kentlere de sirayet etti. İnsan değişip dönüşürken mekânlar da bu değişim ve dönüşümden nasibini aldı. Belki de Herakleitosun o çok bilinen cümlesinin anlamını tam bulduğu zamandayız artık: değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Hızlı bir değişim sürecinden geçerken kimi zaman bu süreçte neyin değişime ve dönüşüme uğradığının da farkında olamıyoruz. Fakat bir şeylerin değiştiği muhakkak ve bu değişimler bizlerden çoğunlukla bir şeyler kopartarak oluşmuştur. Artık değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğunu ve bu değişimin farkına varamayan bizler anlayış kabiliyetini yitirerek çağdan habersiz bir biçimde yaşantılar sergilemekteyiz. Sergilediğimiz bu yaşantıların odağında duran mekân da bu değişimden nasibini almaktadır. Mekânı, mahrem alanımızı korumamız gerekirken onu sürekli bu değişimlere muhatap bırakarak acı bir sürecin başlangıcına da artık girmiş bulunmaktayız. Bu da tahmin ediyoruz ki kişileri mekânsız bırakacaktır.

İnsanlar değişim ve dönüşüme uğrarken mekânları da buna dâhil eder. “Mekân bir anlamda toplumsal değişmenin en belirgin olduğu fiziki yapılanmadır. Toplumsal organizasyonlar devamlı bir değişme içerisinde oldukları için sosyal süreçleri tetikler. Şehirleşme süreci de hem bir yer değiştirmeyi (mekânsal süreç) hem yer değiştiren ünitenin kültürel değişmesini (sosyal süreç) birlikte içermektedir” (Tekeli, 2010:22). Kapitalizm, kişileri mekân almak için mecburiyet duygusu içerisine sokarken bir taraftan da onu mekândan çıkartmak için elinden geleni yapar. Çünkü kişi mekânda kısmî de olsa harcama yapamaz ve kapitalizme hizmet edemez, kapitalizmin vitrinlerde boy gösteren plastik duygulanım temalarına muhatap olamaz. Bu yüzden”kapitalist düşünce öncelikle” bulvarları genişletti, caddeleri aydınlattı, vitrinlerle donatıp halkın gözlerinin önüne getirdi. Artık görsel bir bombardıman altında olan insan kapitalizmin bir neferi olarak bu caddelerde boy gösterebilir, vitrinlerde boyunun ölçüsünü alabilirdi.

İnceleyin:  Modern Dünyada Hatırlama ve Unutma Üzerine Bir Derkenar

Kapitalizm mekânı sadece bir meta olarak kişiye sunarken kişiyi ayrıca mekânsız yaparak onun sağlam temeller üzerinde bir “kendilik inşasından” uzaklaşmasına neden oldu. Çünkü ev mahrem alandı, kişinin dönebileceği bir “kendiliğiydi”. Kişiyi mekândan çekerken bir nevi kişi “kendiliğinden” çekiyordu. Bugünkü kentlerin ve onu oluşturan binaların (Gökdelenle- rin-Tokilerin) temel mantığı sadece mekâna sahiplik noktasında okunmalıdır. Mekâna sahip olan kişiyi kente daha rahat yayılır ve kentin imkânlarından daha fazla yararlanır. Bu yüzden kentleşme “kapitalist birey” felsefesinin temel neticesidir (Bergen, 2013:12) denilebilir.

Mekân kişinin “kendiliği” konusunda kendisini bulduğu yerdir. Kapitalizm ile birlikte değişime uğrattığımız mekânlar artık modern insana “kendiliği” noktasında pek bir şey vermemektedir. Çünkü modern insan kapitalizm ile birlikte mekânı incitti. Mekânın o kendine getirici havasını bozdu. Mekânın bozulması kişilerin anlam dünyasının da kaybolmasına neden oldu ve artık anlamlandırma yetisini kaybeden kişi ölümünü kendi eliyle gerçekleştirdi.

Bilal Can – Zaman İçinde Mekan,syf:

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir