Nasr sûresi, ilkönce, bizi ‘insanların Rabbine sığınmaya çağırmaktadır. Rabbe sığınma… Çünkü, şu kainatta en açık,en berrak ve en bariz biçimde görünen tecelli, rububiyettir.Her bir şey, eşsiz bir düzen içinde terbiye ve idare edilmekte ve küçücük zerrelerden koskoca güneşlere kadar herşey bir tertib ve tanzim içinde tutulmakta; en küçük sinekten en büyük balinaya kadar her canlının ihtiyacı görülüp karşılanmaktadır Bu küllî ve umumî rububiyet hakikatinin en yoğun biçimde görüldüğü mahluk ise insandır. ‘Küçük bir alem’dir insan. Koca kâinatın özetidir. Yaratılışı itibarıyla, san tüm mahlukatın özelliklerini içinde barındırmaktadır. Mesela, yalnızca vücud sahibi kılınan, ama hayatı ve şuuru olmayan cansız varlıklar, atom ve molekül tuğlalarıyla örülmüşlerdir. Onlar gibi, insan vücudu da atom ve molekül tuğlaları ile örülmüştür. Bitkiler gibi, onun da hayatı vardır. Hayvanlar gibi, onun da ruhu var dır. Yine hayvanlar gibi, o da ‘lezzet’ diye birşeydeıı haberdar dır ve lezzet peşinde koşmaktadır. Yine hayvanlar gibi, hareket etmeye kâbildir; göz, kulak, dil ve ayak sahibidir. Melekler ve ruhanîler gibi, onun da idrâki ve şuuru vardır. Kısacası, küçük âlem’dir insan; şahsında, tüm varlık mertebelerini barındırır. Bu konumda olduğu için de, tüm kâinatı ihata eden küllî rububiyeti her veçhesiyle tanıma; Rabb-ı Rahim’in tüm mevcudlar üzerindeki terbiye ve idaresini derketme istidadı taşı maktadır.
Keza, sair mahlukat gibi duygularına sınır konulmamıştır.
Gözü tüm kainatı nazar etmek istediği gibi,dili tüm lezzetli yiyecekleri tatmak, kulağı tüm hoş sadaları duymak, hasseleri tüm güzellikleri hissetmek ve aklı tümünü birden düşünmek ister.Bu haliyle de,insan bütün kainatı içinde taşır;ve bütün kainatı ihata eden külli rububiyeti tanıma kabiliyetini barındırır.
İnsan kainatın küçük bir özeti, diğer ifadeyle “küçük alem olduğu için insana yönelik atıflar, aslında bütün mevcudatları da kapsar. Mesela ”nâsın Rabbi’ ifadesi, zımnen alemlerin Rabbi anlamını da ihtiva etmektedir.
Nitekim, insan yaratılış itibarıyla taşıdığı bu küllıyetle, tum kâinatı ihata eden küllî bir rububiyeti farkeder. Bu donanımıyla, ‘âlemlerin Rabbini tanır. Küllî bir rububiyet haki katını tanımasına mukabil, küllî bir ubudiyetle görevlidir. Bir tansı/ varlık yalnız vücuduyla, bir bitki yalnız vücudu ve ha yatıyla Kabbını tanıtır. Ama insan, vücud, hayat, ruh ve şuuruyla, una verilmiş tüm kabiliyetlerle Rabbini tanıyıp tanıtma durumundadır. Bir Rab varsa, kul da var olacaktır. Rab bir ve tek ise, başka herşey Ona abddir. Ve o Rabbin küllî bir rububiyeti varsa. Rabbini bu şekilde tanıma kabiliyetine sahip insan’ adlı kul, küllî bir kulluk sergileyecektir.
O halde, Nâs sûresi Allahı ‘nâsın Rabbi olarak tanıtırken, bizden şunu istemektedir:
(i) kul olduğunu bilme;
(ii) kendini rab tanımama;
(iii) Rabbinden başkasına kul olmama.
Metin Karabaşoğlu – Kısa Surelerin Sınırsız Dünyaları
0 Yorumlar