Sahabe Hakkında Genel Bir Değerlendirme

peygamberimizin-hakkinda-ne-yaman-adam-dedigi-sahabe-kimdir Sahabe Hakkında Genel Bir Değerlendirme

Sahabî: Hz. Peygamber’e iman ederek onunla karşılaşan ve Müslüman olarak ölen kimsedir. Çoğulu ise”Ashâb” veya”Sahâbe”dir.Sahâbe-i Kirâm, Resûlüllah Efendimizin mübârek sohbetleriyle şerefyâb oldular. Peygamberimizin (Aleyhi Vesellem) terbiyesinde ve onun mübârek feyziyle yetiştiler. Onların akılları, ruhları, kalp ve vicdanları o nurun şualarıyla aydınlandı. Zira onlar dağların güney yamacındaki çiçekler gibi, ışığı doğrudan doğruya güneşten aldılar.Sahâbe-i Kirâm, Peygamberimize (Aleyhi Ve sellem) hakkıyla vâris oldular. Onlar sağa sola sapmadan sadece Kur’ân ve sünnet caddesi üzerinde yürüdüler. Allah’a ulaştıran yollardan her birinde birer önder, birer rehber oldular. Nitekim Peygamberimiz (Aleyhi Ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Ashâbım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayet bulursunuz.”14Çünkü onlar vahyin gelişine bizzat şahit oldular, Kur’ân-ı Kerim’i ilkdefa onlar dinlediler.’Onlar Kur’ân’ın ilk talebeleri olma şerefine erdiler. Kur’ân-ı Kerim’in kıraatini, tefsirini ve ahkâmını bizzat Peygamber Efendimizden öğrendiler. Kendilerinden sonra gelen hiçbir kimsenin ulaşamadığı ve ulaşamayacağı feyz ve berekete, ilim ve irfana, ihlâs ve sadakate eriştiler.Sahâbe-i Kirâm, imanlarına sadakatle bağlı kaldılar, hayatlarını takva üzere yaşadılar. Bu hususa Allah Teâlâ’dan daha güzel kim şahit olabilir: “O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve mü’minlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onların takva sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna pek layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.”15 Başka bir âyeti kerimede ise: “Mü’minlerden öyle yiğitler vardır kî Allah’a verdikleri sözü yerine getirip sadakatlerini ispat ettiler. Onlardan kimi adağını ödedi, canını verdi, kimi de şehitliği gözlemektedir. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.”16″Sizler (Sahâbe), insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız…”17

Ashâb-ı Kirâm sayesinde hem Kur’ân-ı Kerim en sağlıklı bir şekilde bizlere ulaştırılmış hem de Hz. Peygamber’in sîret ve siyeri, davranışları, hadîsleri ve sünnetleri yazılı belgeler halinde en ince ayrıntısına kadar bizlere aktarılmıştır. Onlar, Peygamberimizden (Aleyhi Ve sellem) duydukları ve yazdıkları hadîsleri hiçbir değişikliğe uğratmadan, kendilerinden sonraki nesillere ulaştırmışlar ve bunu da ibâdet şuuru ile yapmışlardır. Daha sonra gelen Tabîin ve Tebeî Tabîin hazretleri de hadîsleri aynı şekilde bir sonrakilere naklederek günümüze kadar sağlam bir şekilde ulaşmasını temin etmişlerdir.Hz. Ömer (r.a)zamanındaki fetihlerle İslâm devletinin çeşitli bölgelerine dağılan Ashâb-ı Kirâm hazretleri, oralarda bereketli birer ilim merkezi oluşturdular. Oralarda İslâm’ı tebliğ ettiler ve Müslüman olanlara Kur’ân’ı ve Hz. Peygamberin sünnetini öğrettiler. Böylece, İslâm dininin sağlam bir şekilde Arap yarımadası dışına yayılması da, Ashâbın yaptığı hayırlı hizmetler vesilesiyle oluştu. Bu sebepledir ki, bu ümmet, her şeyiyle ashâba medyundur. Onlara ne kadar teşekkür edilirse edilsin, onların hakkı ödenemez.

SAHÂBENİN FAZİLETİ

Şüphesiz ki, bu ümmetin en efdal ve en üstünü Ashâb-ı Kirâm’dır. Nitekim İslâm âlimleri, kıyamete dek gelecek bütün insanlara kıyasla Ashâb-ı Kirâm’ın daha efdal olduklarını, fazilette hiç kimsenin Sahâbe’ye yetişemeyeceğini belirtmişlerdir.18 Resûlüllah (Aleyhi Ve seilem) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin en hayırlısı, benim dönemimde yaşayanlardır. Sonra bunları takip eden kuşak, sonra da onları takip eden kuşaktır.”19Nitekim Sahâbe, Kur’ân-ı Kerîm’in müteaddit yerlerinde bizzat AllahTeâlâ tarafından, Hadîs-i Şeriflerde de Peygamberimiz tarafından methedilmektedir. Cenâb-ı Hak, Tevbe süresinde Ashâb-ı Kirâm’dan râzı olduğunu ve onlar için ebedi nimetler, saâdetler hazırladığını şöyle beyan etmektedir: “Muhacirlerden ve Ensar’dan İslâm’a girmekte öne geçenler ile bunlara güzelce tâbi olanlar. Allah onlardan râzı oldu, onlar da Allah’tan râzı oldular. Allah onlara altlarından nehirler akan Cennetler hazırladı ki, içlerinde sonsuz kalacaklar. İşte büyük kurtuluş bu.”20 Yine aynı sûrede Cenâb-ı Hak Sahâbe-i Kirâm’ı överek onların İslâm uğrunda can ve mallarıyla cihat ettiklerini ifade etmekte ve kendilerini hayır ve ihsan ile şöyle müjdelemektedir: “Lâkin peygamber ve emrindeki mü’minler mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. Bunları görüyor musun, bütün hayırlar işte onlar içindir. İşte bunlar kurtuluşa erenlerdir. Allah onlara altından nehirler akan Cennetler hazırladı. İçlerinde sonsuza dek kalacaklar. İşte o büyük kurtuluş budur.”21

Başka bir âyeti kerimede ise şöyle buyrulmuştur: “Andolsun o ağacın altında (Hudeybiye’de) sana biat ederlerken Allah, mü’minlerden râzı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş onlara güven indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır.”22″İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihad edenlerle onlara kucak açıp yardım eden Ensar var ya, işte gerçek mü’minler bunlardır. Bunlara bir mağfiret, pek değerli bir rızık vardır”23 “Sizden, fetihten (Mekke fethinden) önce infak eden ve savaşan kimseler ile diğerleri bir olmaz. Onların derecesi, bundan (Mekke fethinden) sonra infak edip savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah, her birine en güzel olanı (cenneti) vadetmiştir. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”24Peygamberimiz (Aleyhi Ve sellem) Ashâb-ı Kirâm’ı birçok Hadîs-i Şeriflerinde methetmiş ve onların faziletlerini beyan buyurmuştur. Nasr Suresi nazil olduğu vakit Peygamberimiz (d/ey/ıi Ve sellem) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar bir taraf, ben ve ashâbım bir taraftır.”25

Ebu Bürde’nin babasından naklettiğine göre babası şöyle demiş: Resûlüllah (Aleyhi Ve sellem) ile birlikte akşam namazını kıldık. Sonra “Otursak da onunla beraber yatsıyı da kılsak!” dedik ve oturduk. Derken Peygamberimiz (Aleyhi Ve sellem) yanımıza çıktı ve “Siz hâlâ burada mısınız?”dedi. Bizde şu cevâbı verdik:”Yâ Resûlallah! Seninle birlikte akşam namazını kıldık. Sonra, “Oturalım da seninle birlikte yatsıyı da kılalım,”dedik.”İyi ettiniz!”Yahut”İsabet ettiniz!” buyurdular. Müteakibep başını semâya kaldırdı. Çok defalarbaşını semâya kaldırırdı ve:”Yıldızlarsemânın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi semâya vaat olunan gelir. Ben ashâbım için bir emniyetim. Ben gittim mi, ashâbıma vaat olunanlar gelir. Ashâbım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi ümmetime vaat olunan şeyler gelir”26 buyurdular.Peygamberimiz (Aleyhi Ve seltem) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar üzerine zaman gelecek; savaşmak üzere kendilerinden bir ordu gönderilecektir. Onlara ‘Bakın aranızda Peygamber’in (Aleyhi Ve seilem) ashâbından bir kimse bulabilecek misiniz?’denilecek. Böyle bir zât bulunacak ve kendilerine onun sebebiyle fetih müyesser olacak.Sonra ikinci bir ordu gönderilecek yine:’Acaba bunların arasında Peygamber’in (Aleyhi Ve seilem) ashâbına arkadaşlık eden (Tabîin’den) birileri var mı?’ diyecekler ve onun sebebiyle kendilerine fetih müyesser olacak.Sonra üçüncü bir ordu gönderilecek ve:’Bakın aralarında Peygamber’in (Aleyhi Ve seilem) ashâbına arkadaşlık edenlere arkadaşlık eden (TebeîTabîin’den) birilerini bulabilecek misiniz?’denilecek. Böyle bir zat da bulunacak ve kendilerine onun sayesinde fetih müyesser olacak”27 Başka bir hadîslerinde Peygamberimiz Ve seilem) şöyle buyurmuştur:”Bir yerde ölen ashâbımdah hiçbirisi yoktur ki, kıyamet günü oranın ahalisine bir nur ve onlara (cennete şevkte) bir rehber olmasın.”28

İnceleyin:  Muhterem Aylar (Eşhur-i Hurum)

ASHÂBA SAYGI

Ashâb-ı Kirâm asla ve asla sıradan insanlar değildir. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi Allah Teâlâ’nın ve Resûlü Hz. Muhammed’in (Aleyhi Ve sellem) kendilerinden râzı olduğu İslâm’ın eşsiz kahramanlarıdır. Bunun için bu mübârek insanlardan bahsederken sıradan bir insandan bahseder gibi konuşulmamalı, onlara karşı her zaman edepli ve terbiyeli olunmalıdır. Ashâb-ı Kirâm’dan her birinin ismi hürmetle ve saygı ile söylenmelidir. Birinin adı söylenince “radıyallahü anh” yani “Allah ondan râzı olsun” denmelidir. Zira bizlere bu görevi Allah Teâlâ emretmektedir: “Bunların ardından gelenler de: ‘Ey Rabbimiz’, derler, bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. Rabbimiz! Kuşkusuz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin.”29 Zira bu âyeti kerimedeki, “Bunların ardından gelenler” cümlesinden kast olunanlar; Tabîin ve onların ardından kıyamete kadar gelecek bütün Müslüman nesillerdir30. Bu âyeti kerime, Ashâb-ı Kirâm’a karşı hem saygılı olmayı emrediyor hem de onlara düşmanlık, kin ve nefret duymayı yasaklıyor. Zira Peygamberimiz (Aleyhi Ve seilem) hadîslerimde şöyle buyurmaktadır: “Benim ashâbımadil uzatmayın, haklarında kötü ve ağır sözler söylemeyin. Sîzlerden biri Uhud dağı ağırlığınca altın infak etse dahi onun bu infakı, onlardan birisinin infak ettiği bir avuca denk gelmediği gibi,bir avucun yarısına dahi denk gelmez.”31

ASHÂBA SAYGISIZLIK HARAMDIR

Resûlü Ekrem Efendimiz Ashâb-ı Kirâm’ı birçok Hadîs-i Şerifleri ile methetmiş, ümmetinden onlara dil uzatacak olanları bir mucize-i peygamberi olarak görmüş ve onları uyarmıştır. Peygamberimiz (Aleyhi Ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Ashâbıma iyi davranın”32, “Bu ümmetin sonradan gelenleri, kendilerinden önce gelenlere lanet okumadıkça bu ümmet yok olmaz.”33 Peygamberimiz (Aleyhi Ve sellem) diğer bir hadîsinde de şöyle buyurmaktadır:”Ashâbım konusunda Allah’tan korkun! (onlara dil uzatmayın) Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allah Teâlâ’yı incitmiş olur. Bunun cezası da gecikmeden verilir.”34Aralarında meydana gelen savaşlara karışan veya karışmayan ayırımı yapmaksızın bütün Sahâbelere karşı Müslümanların saygılı olması gerekir. Onlara sövmek, hakaret etmek, kaba konuşmak, kırıcı konuşmak, lanet okumak veya onları aşağılar bir tavır takınmaktan kaçınmak lazımdır. Zira bu tür davranışlar haramdır.Komisyon, Kur’ân Yolu Tefsiri, Haşr, 10. âyet Peygamberimiz (Aleyhi Ve seilem) şöyle buyurmuştur: “Kim ashâbımdan her hangi birine söverse; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun.”35 diğer bir hadîslerinde ise,”Ashâbıma söven binlerini görürseniz, ‘Allah’ın laneti şerir ve yaramaz olanınız üzerine olsun’ deyiniz”36 buyurmuştur. Buna gücü yetmeyene ise en azından susması emredilmiştir. Peygamberimiz (Aleyhi Ve seilem) şöyle buyurmuştur:”Ashâbım kötü bir şeyle anıldığında, siz onların aleyhinde bulunmaktan dilinizi ve kendinizi tutun (koruyun).”37Nevevî der ki: “Fitnelere karışmış olsun olmasın, ashâba sövmek haramdır. Haram kılınan kötülüklerden biridir. Çünkü bütün ashap, katıldıkları savaşlara içtihat ederek ve tevilde bulunarak katılmışlardır.” Kâdî İyâz şöyle dedi:”Ashâbdan herhangi birine sövmek büyük günahlardandır.

Bizim mezhebimize (Şafiî) ve cumhura göre, ashâba söven öldürülmez, bilakis tâzir edilir. Bazı Mâlikî âlimleri, öldürüleceğine hükmetmiştir.”38 Onlar fitnelere (savaşlara), din adına yaptıkları içtihatlarla girmişlerdir. Müctehid, içtihadında hata yapsa da sorumlu değildir. İmam Taftazani de Ashâb-ı Kirâm’a hürmetin gerekli olduğunu izah ettikten sonra onları yermekten eli ve dili uzak tutmanın vacip olduğunu kaydeder. Konuya yukarıda zikrettiğimiz Hadîs-i Şeriflerle birlikte Resûlüllah Efendimizin şu hadîsini de delil gösterir: “Ashâbıma ikramda bulunun. Çünkü onlar sizin seçkinlerinizde.”39

Manastırlı İsmail Hakkı merhum şöyle demiştir: “Sahabî olma şerefini elde edebilmek için, Müslüman olarak Peygamberimizi (Aleyhi Ve seilem) bir defa görmek yeterse de, uzun müddet onunla birlikte olmak, katıldığı savaşlara birlikte katılmak ve Islâm’a ta doğduğu günden beri hizmet ve yardımda bulunmuş olmak; bu şerefi kat kat yükseltir, Allah katında faziletin derece derece artmasını gerektirir. Sahâbe-i Kirâm, hem geçmiş ümmetlerin tüm Müslümanlarından hem de bu ümmetin bütün evliya ve ulemasından kesinlikle üstündürler. Bu hususta pek çok delillerimiz vardır. Bunlardan biri de Peygamberimizin (Aleyhi l/e sellem) şu hadîsleridir: ‘Allah Teâlâ benim ashâbımı, Enbiya ve Resûller müstesna, bütün âlemlere tercih etmiş ve üstün kılmıştır.’40 Binaenaleyh onların tamamına sevgi ve saygıda bulunmak, aralarında meydana gelen olaylardan ötürü ileri geri konuşmayıp susmak kesin vazifelerimizden sayılmıştır.”41

Ashâb-ı Kirâm’a değer veren bizzat Allah Teâlâ’dır. Çünkü Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de Sahâbe-i Kirâm’ı övüyor. Bakınız İmam-ı Kurtubî konumuzla ilgili olarak tefsirinde şunları kaydetmiştir: “Zübeyr b. Avvam’ın çocuklarından Ebu Urve ez- Zübeyrî şunu rivâyet etmektedir: Mâlik b. Enes’in (r.a) yanında idik. (Toplumda hazır bulunanlar), Resûlüllah’ın (Aleyhi Ve sellem) ashâbının değerini küçümseyen ve onları hafife alan bir adamdan söz ettiler. Mâlik b. Enes (r.a), Kur’ân-ı Kerim’in:’Muhammed Allah’ın elçisidir. Onunla beraber bulunanlarda kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanlan vardır. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. Incil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp sâlih amel işleyenlere mağfiret ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir’42 âyetini okudu. Sonra dedi ki: ‘İnsanlar arasından kalbinde Resûlüllah’ın ashabından birisine bir kin bulunduğu halde sabahı eden kimseyi, bu âyet çarpar.’ Bunu el-Hatib Ebu Bekir zikretmektedir.

Derim ki: Gerçekten de Mâlik b. Enes rtD bu sözü çok güzel söylemiş ve âyeti böyle tevil etmekle de isabet etmiştir. Zira onlardan birisinin değerini küçük görüp hafife alan yahut yaptığı rivâyetten ötürü birilerine dil uzatan kişi, âlemlerin Rabbi olan Allah’ın buyruğunu reddetmiş, Müslümanların şeriatını iptal etmiştir. Çünkü Allah Teâlâ: “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler…” diye buyurmaktadır. Yine Allah, “Andolsun ki ağacın altında sana biat ederlerken, Allah mü’minlerden râzı olmuştur…”43 diye buyurmuştur ki onlara övgüleri ihtiva eden, onların lehine doğrulukla ve ebedi kurtuluşa ermekle tanıklığı ihtiva eden daha birçok âyeti kerime vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Mü’minler arasında Allah’a verdikleri sözde içtenlikle sebat gösteren nice yiğitler vardır…”44 “Bir de hicret eden fakirlere aittir ki yurtlarından çıkarılmış, mallarından mahrum kalmışlardır, Allah’ın lütuf ve rızasını ararlar; Allah’a ve Resûlü’ne yardım ederler. İşte doğru olanlar onlardır”45 Allah Teâlâ, Sahâbelerin o zamanki hallerini ve sonunda işlerinin nereye varacağını bilmekle birlikte bu buyrukları indirmiştir… O halde onlardan birinin aleyhine ileri geri konuşmaktan şiddetle kaçın.”46

İnceleyin:  Anlam Tesellisi

İslâm’ın yayılması için canlarını feda eden, mallarını bu uğurda cömertçe harcayan o seçkin insanları yargılamaya kalkanlar ve birini haklı çıkarıp, diğerini tenkit edenler, o hidayet yıldızlarına hiçbir leke süremez, ancak kendi felâketlerini hazırlamış olurlar. Zira Peygamberimiz (Aleyhi Ve seilem) şöyle buyurmuştur: “Ashâbıma sövmeyiniz. Âhir zamanda ashabıma küfreden bir kavim gelecektir. Onlar hastalandığında ziyaret etmeyin, ölülerinin cenaze merasimlerine katılmayın, onlarla çocuklarınızı evlendirmeyin, onları mirasçı kılmayın, kendilerine selam vermeyin ve cenaze namazlarını da kılmayın.”47Faziletçe en aşağı mertebede olanına dahi en büyük bir velinin yetişemediği bu seçkin insanlara, Hz. Peygamberin seçkin arkadaşlarına gölge düşürme gayretleri, doğrudan doğruya İslâm’ın kendisine hücumdur. Peygamberimiz (Aleyhi Ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ’nın, meleklerin ve bütün insanların laneti, Ashâbıma kötü söz söyleyenlerin, üzerine olsun! Kıyâmette Allah Teâlâ, böyle kimselerin farzlarını da, nâfile ibâdetlerini de kabûl etmez!”48Bütün müctehidîn, âlimler ve muhaddisler hiçbir ayrım gözetmeden Sahâbe’nin hepsine hürmet etmişler, muhabbet beslemişler ve onların rivâyet ettikleri Hadîs-i Şerifleri dinimize temel kabûl etmişlerdir. Bizim ne haddimize ki, nübüvvet güneşinin nuru ile nurlanmış, peygamberlerin en büyüğü olan Resûlüllah’ın talebesi olmuş Sahâbe’yi tenkit edelim!İmam Ebu Zur’a şöyle demiştir: “Resûlüllah’ın 6.4″XJ ashâbından birini ayıplayıp küçümseyen birini görürsen; bil ki, o zındıktır. Çünkü Resûlüllah (Aleyhi Ve sellem) haktır. Kur’ân haktır. Resûlüllah’ın (Aleyhi Ve sellem) getirdiği de haktır. Bu Kur’ân ve sünneti bize ulaştıranlarsa ancak Resûlüllah’ın (Aleyhi Ve sellem) Sahâbeleridir, başkası değildir. Bunları ayıplayıp küçümseyenler, sırf Kur’ân ve sünneti iptal edebilmek için şahitlerimizi (Sahâbe-i Kirâm’ı) cerh etmek istiyorlar (kötülüyorlar). Hâlbuki asıl cerh, onlara yaraşır. Çünkü onlar zındıktırlar.”49

İmam Ebu Zur’a’nın bu sözünü ve verdiği hükmü yadırgamamak gerekir.Zira Resûlüllah (Aleyhi Ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Haberiniz olsun! Sizden önce Ehli Kitap, yetmiş iki millete (dine) bölündü. Bu ümmet ise yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Bunlardan yetmiş ikisi ateşte, sadece biri cennettedir. Bu da Ehli Sünnet ve’l cemaattir.”50 Diğer bir hadîslerinde ise, “İsrailoğulları yetmiş iki millete (dine, fırkaya) bölünmüştür. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateştedir.” “Bu fırka hangisidir?” diye sorulduğunda “Benim ve ashâbımın üzerinde olduğu yolda yürüyenlerdir”51 buyurdular. Görüldüğü gibi bu hadîslerinde Peygamberimiz (Aleyhi Ve sellem) / ashâbın yolunu, kendi yolu olarak göstermektedir. Onun yolundan sapan da şüphesiz zındık olur. Nitekim İmam Rabbanî, Sahâbe’nin adaleti, fazileti, mutlaka onların hayırla yâd edilmeleri gerektiği ve aleyhlerinde konuşmanın caiz olmadığına dair Mirzâ Fethullah Hakîm’e yazdığı mektubunda konuyu çok güzel bir şekilde izah etmektedir. İmam Rabbanî bu mektubunda şöyle demektedir: “Hadîs-i Şerifte Müslümanların yetmiş üç fırkaya ayrılacakları bildirildi. Yetmiş üç fırka içinde, kurtulan bir fırkanın, Ehli sünnet fırkası olduğu bildirilmektedir. Bu yetmiş üç fırkadan her biri, İslâm dinine tabi olduğunu iddia etmektedir. Cehennemden kurtulacağı bildirilen fırkanın kendi fırkası olduğunu söylemektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:’Her bir grup, kendi yanlarında olan ile sevinmektedir.’52 Hâlbuki bu çeşitli fırkalar arasında kurtulacak olan fırkanın alâmetini, işâretini, Peygamberimiz (Aleyhi Ve seilem ) şöyle bildirmektedir: ‘Bu fırkada olanlar, benim ve ashabımın gittiği yolda bulunanlardır.’

Resûlüllah’ın kendini söyledikten sonra, Ashâb-ı Kirâm’ı söylemesine lüzum olmadığı hâlde söylemesi;’Benim yolum, ashâbımın gittiği yoldur. Kurtuluşun yolu da, ashâbın gittiği yola tabi olmaktan geçer’hükmünü bildirmek içindir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: ‘Kim Resûle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.’53 Evet, Resûle itaat, Allah Teâlâ’ya itaat demektir. Ona uymamak, Allah’a isyândır… Ashâb-ı Kirâm’ın yolunda gitmeyip de, Peygamber’e (Aleyhi Ve seilem) uyduğunu söyleyen, yanılır. Ona uymuş değil, belki isyân etmiş olur. Böyle yol tutan,kıyâmette de kurtulamayacaktır…54Konuyla ilgili son söz, nihai karar elbette Peygamberimizindir. O (Aleyhi Ve seilem ) şöyle buyurdu: “Ashâbım konusunda Allah’tan korkun! (onlara dil uzatmayın) Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allah Teâlâ’yı incitmiş olur. Bunun cezası da gecikmeden verilir.”55″Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş olan imanlı kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”56

Önsözden..

Ebubekir İbnu’l Arabi – Sahabeye Yapılan İftiralara Cevaplar,syf.18,32

Dipnotlar:

14- ibnü’l Esir, Camiu’l-Usûl fı Ehadisi’r-Resûl, 8/556; İbnü Abdi’l-Berr, Câmi’u’l-İlm, 2/91.

15-Fetih, 48/26.

16- Ahzâb, 33/23.

17- Âli İmrân, 3/110.

18- Nevevi, Müslim Şerhi 16/93.

19- Buhârî, Fazailu’s-Sahâbe, 62 (3650); Müslim, Fazailu’s-Sahâbe, 52 (6470).

20-Tevbe, 9/100.

21-Tevbe, 9/88-89.

22-Fetih, 48/18.

23- Enfal, 8/74.

24- Hadid, 57/10.

25- Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/22.

26- Müslim, Fazlu’s-Sahâbe, 51 – 207- (2531).

27- Buhârî, Fedâilu Ashâbi’n-Nebi, 1 (3649).

28-Tirmizî, Menâkıb, (3865).

29-Haşr, 59/10

30- Komisyon, Kur’ân Yolu Tefsiri, Haşr, 10. âyet tefsiri; Elmalı Tefsiri, aynı âyetin tefsiri.

32-Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/26.

33- Nureddin el-Heysemi, Buğyetu’l-Bahis an Zevaidi Müsnedi’l-Haris, 27770; ibn Kesir, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 4/340.

34-Tirmizî, Menâkıb, 58 (3862).

35- Camiu’s-Sağir, 2/935, No:8760.

36- Tirmizî, Menâkıb, 59 (3866); Tac, 3/306.

37- Camiu’s-Sağir, 2/81, No:615.

38- Nevevi, Müslim Şerhi 16/93.

39- Hâşiyetu’l-Kesteli ala Şerhi’l-Akaid, s.187.

40-Taberi, Sarihu’s Sünne, C:l, s. 23; Heysemi, Mecmau’z Zevaid, C: 10, s. 16.

41- İsmail Hakkı, Telhisu’l-Kelam, s. 87-88.

42- Fetih, 48/29.

43-Fetih, 48/18.

44-Ahzâb, 33/23.

45- Haşr, 59/8.

46- Kurtubî, el-Camiu li Ahkâmü’l-Kur’ân, 16/297-298.

47- Kenzu’l-Ummal, c.11/542, No: 32542.

48- Kenzu’l-Ummal, c.11/543, No: 32545.

49- ibn Hacerel-Askalani,el-İsabefiTemyizi’s-Sahâbe, 1/22.

50- Ebu Dâvûd, Sünnet 1, (4596-4597).

51-Tirmizî, İman 18, (2641).

52- Rûm, 30/32.

53-Nisa, 4/80.

54- İmam Rabbanî, Mektûbât, S.92, Mektup: 80.

55-Tirmizî, Menâkıb, 58 (3862).

56- Haşr, 59/10.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir