Rainer Maria Rilke – Genç Bir Şaire Mektuplar -Alıntılar

302707_3cfb8_1571338685-207x300 Rainer Maria Rilke - Genç Bir Şaire Mektuplar -Alıntılar

Şunu her gün, müteşekkir olduğum acılar içinde bir kez daha öğreniyorum; sabır her şeydir!

 

————————————————

Sonra kuşkunuz da iyi bir özelliğe dönüşebilir, yeter ki eğitin onu. Bilici olmalı kuşkunuz, eleştirici olmalı. Size bir şeyi zehir etmek istedi mi sorun bakalım, neden şu ya da bu şey çirkinmiş, kanıtlar isteyin, sınamadan geçirin kendisini. Belki o zaman çaresiz kalacak, ne yapıp edeceğini bilemeyecektir; ama belki de kafa tutacaktır size. Sakın arkasını bırakayım demeyin, kanıt isteyin hep ve her defasinda böyle davranın, böyle uyanık ve şaşmaz. Bakacaksınız bir gün gelecek, kuşkunuz sizi mahveden bir nesne özelliğini yitirecektir; hizmetinizde çalışan en iyi uşaklardan birine dönüşecek, belki de yaşamınızın kurulup çatılmasına katkı yapan tüm güçlerin en akıllısı olacaktır.

Diyeceklerimin hepsi bu kadar, sevgili Kappus.

————————————————

Böyle olunca, sevgili Kappus, bir hüzün, şimdiye dek bir eşine daha rastlamadığınız kadar devcileyin bir hüzün gelip dikildi mi karşınıza, sakın korkuya kapılmayın. Bir tedirginlik, bir ışık demeti ya da bir bulutun gölgesi gibi elinizin üzerinden kayıp gitti mi, ürkmeyin sakın. Size bir şeylerin olup bittiğini düşünün; yaşamın sizi unutmadığını, sizi elinden tuttuğunu aklınızdan geçirin; yaşam, sizin düşmenize fırsat vermeyecek demektir bu. Ne diye bir tedirginliği, bir acıyı, bir hüznü yaşamınızın dışında bırakmaya çalışıyorsunuz? Bunların sizin varlığınızda ne işlevler gördüğünü bilmiyorsunuz ki! Nerden çıktıkları, sizden ne istedikleri sorusunu boyuna kendi üzerinize salmanızın anlamı var mı? Bir geçiş dönemi yaşadığının, değişmeye olduğu kadar başka hiçbir şeye güçlü bir istek duymadığınızı bilmiyor musunuz sanki? Varlığınızda sağlıklı denemeyecek kimi şeyler gerçekleşiyorsa, hastalığın bir araç niteliği taşıyıp organizmanın kendisini yabancı nesnelerden özgür kılmasını sağladığını unutmayın. Bu gerçek karşısında organizmanın hastalanmasına, aradığı bütün hastalığa kavuşup onu açığa vurmasına

————————————————

Kuçumsenmeyecek bir sürü üzücü olay yaşadınız, geçip gitti hepsi. Ama yazdıklarınızdan anladığıma göre, bunların geçip gitmesi kolay olmamış sizin için, canınızı sıkmış. Ancak, şöyle düşünün bir lütfen: Bu küçümsenmeyecek üzücü olaylar sizin benliğinizin ta ortasından vurup geçmedi mi daha çok? İçinizde bir sürü şey değişime uğramadı mı? Acaba hüzünlü anlar yaşarken siz kendiniz değişmediniz mi? Tehlikeli ve kötü hüzünler varsa, seslerini duymamak için insanlar arasına taşınanlardır bunlar:

İnceleyin:  Anlamlı Tedirginlik

Üstünkörü ve sersemce bir sağaltımdan geçirilen hastalıklar gibi işte biraz geriler, ne var ki kısa bir aradan sonra daha bir korkunç açığa vururlar kendilerini; içinizde toplanıp biraraya gelirler, yaşam denilen nesneyi oluşturur, yaşanmamış, horlanmış, elden çıkarılmış yaşamı oluştururlar ve bu yaşam insanı ölüme sürükleyebilir. Bilgimizin elverdiğinden daha öteleri görebilseydik, sezgi duvarından biraz ötelere uzanabilseydi bakışlarımız, belki hüzünlerimizi sevinçlerimizden daha bir güvenle karşılayabilir, onlara katlanabilirdik. Çünkü içimize yeni bir şeyin, bilinmedik bir şeyin ayak attığı anlardır bunlar; duygularımız ne yapacağını bilememenin ürkekliğiyle sesini çıkamaz olur, içimizdeki her şey gerilere çeker kendini, bir sessizlik baş gösterir ve kimsenin taniyıp etmediği o “Yeni” bu sessizliğin orta yerine gelip kurulur ve susar.

————————————————

İçinizde taşıdığınız dünyayı düşünün, sevgili dostum ve bu düşünmeye dilediğiniz adı verin. Insanın kendi çocukluğunu anımsaması diye niteleyebilirsiniz bunu ya da insanın kendi geleceğine karşı duyduğu bir özlem diye gösterebilirsiniz. Ancak, içinizde yekinip kalkan nesneye karşı uyanık bulunun, çevrenizde algıladığınız her şeyin üstünde yer verin buna! Ruhunuzun en iç köşelerinde olup bitecekler, tüm sevginize layık şeylerdir. Şu ya da bu biçimde üzerlerinde durun hepsinin. İnsanlar karşısındaki yerimi açıklığa kavuşturacağım diye fazla zaman yitirmeyin ve pek fazla cesaret harcamalarına girişmeyin.

————————————————

Bizlere gereken yalnızlıktır, büyük, içsel bir yalnızlık. Kendi içine yürümek ve saatler boyu kimselere rastlamamak…
İşte erişilmesi gereken şey bizler için. Erişkinler büyük ve önemli buldukları nesnelerle sarmaş dolaş sağa sola koşuşurken, yalnızlık içinde yaşayan bir çocuk gibi tıpkı, erişkinlerin hamaratlıklarına bir anlam veremeyen ve yaptıkları işlerden bir şey anlamayan bir çocuk gibi.

————————————————

Bedensel haz duygusal bir yaşamıdır. Güzel bir yemişin saf seyrine ya da ağzı dolduran meyvenin dilde uyandırdığı saf duyguya benzer tıpkı; bize bağışlanan, büyük ve sonsuz bir yaşantıdır, dünyayı bir biliştir, tüm bilmelerde saklı o zenginlik ve parlaklıktır. Bizim bu yaşantıya sahip çıkmamız değildir kötü olan. Hemen herkesin ona aşırı yüklenmesi, onda savurganlığa kaçması, onu uyarıcı bir nesne gibi yaşamının yorgun köşelerine yerleştirmesi, yaşamın doruk noktalarında ise kendisini toparlamasına yarayacak değil de, kendisini oyalayacak bir nesne gibi ona başvurmasıdır. Zaten insanlar yedikleri yemeği de gerçektekinden bir başka nesne durumuna sokmamış mıdır? Bir yandan gerektiği kadar yiyecekten yoksunluk, öte yanda aşırı bol yiyecek bu gereksinimdeki duruluğu bulandırmış, yaşamın kendisini yenilediği anlamı derin ve yalın gereksinimler de aynı şekilde benzeri bir bulanıklıktan içeri sürüklenmiştir.

İnceleyin:  Hz. Mevlânâ’nın “NE OLURSAN OL, GEL!” Diye Bir Sözü Yok...

————————————————

Bugünden kalkıp birtakım yanıtlar ardında koşmayı bırakın lütfen; aradığınız yanıtları ele geçiremeyeceksiniz, çünkü onları yaşayacak duruma gelmediniz henüz. Oysa her şeyi yaşamaktır önemli olan. Siz de şimdilik soruları yaşayın. Belki giderek öyle olur ki, uzak günlerin birinde kendiniz de ayrımına varmadan yanıtlardan içeri yaşamalara başlarsınız. Kim bilir, belki ruhunuzda, yaşamın özellikle mutlu ve arı bir biçimi sayılan yaratma ve biçimlendirme yeteneği saklı yatmaktadır; bunu düşünerek eğitmeye çalışın kendinizi, ama karşınıza çıkacakları büyük bir güvenle alıp benimseyin ve baktınız ki salt sizin isteminizden geliyor bu, içinizdeki herhangi bir zorunluluktan kaynaklanıyor, sırtlanmaya çalışın bu yükü, hiçbir şeyden nefret etmeyin

————————————————

Şiirlerinizin iyi olup olmadığını soruyorsunuz. Bana yöneltiyorsunuz bu soruyu. Daha önce başkalarına yönelttiniz. Dergilere yolluyorsunuz şiirlerinizi. Onları başka şiirlerle karşılaştırıyorsunuz ve kimi dergilerin yazı işleri kurullarının şiirleri geri çevirmeleri sizi tedirgin ediyor. Mademki bir öğüt için başvurdunuz bana, size bu gibi girişimlerden tümüyle el çekmenizi söyleyeceğim. Gözlerinizi dışarlara çevirmişsiniz; ama işte şu an, en başta vazgeçmeniz gereken şey. Kimse size akıl veremez ve yardım edemez, hiç kimse. Tek çıkar yol, gözlerinizi kendi içinize çevirmenizdir.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir