“Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye geldiğinde ziraatçıların, erkek hurma dallarını dişiler üzerine asarak tozlaştırma yaptıklarını görmüş ve ne yaptıklarını sormuştu, ‘öteden beri bunu yapıyorduk’ dediler, ‘umarım ki, siz bunu yapmazsanız daha iyi olur’ buyurdu, onlar da tozlaştırma yapmayı terkettiler, bu yüzden hurmalar olgunlaşmadan döküldü ve eksik oldu, durumu Allah Resûlü’ne (s.a.v.) ilettiler, şöyle buyurdu: ‘Ben ancak bir beşerim, size dininize ait bir şey emredersem bunu uygulayın, size şahsî görüşten bir şey söylersem ben ancak bir beşerim’, bir başka rivâyette ‘…siz, dünyanızın işini daha iyi bilirsiniz.”(Müslim,Fedaid,140-141;İbn Mace,Ruhun,15)
Bu hadîsin “din, siyaset gibi, ekonomi gibi dünya işlerine karışmaz” şeklinde anlaşılması isabetli değildir. Din, siyaset, ekonomi gibi konularda genel ilkelerini ortaya koymuştur. Her şeyi her zaman için geçerli olacak şekilde dizayn eden bir yapıyı benimsememiştir. Bu genel ilkelere uyulur. Bunun dışında detay sayılabilecek konuları insanların akıllarına ve örflerine bırakmıştır.
Hayrettin Karaman’a göre bu hadîs, bir yandan Allah Resûlü’nün bütün davranışlarının vahye dayanmadığını ortaya koyarken, diğer yandan bağlayıcı olan ve olmayan davranışlarını birbirinden ayırma konusunda bir ölçü degetirmektedir: “Dine ait olan bağlayıcı, dünyaya ait olan bağlayıcı değil.” Hz. Peygamber’in (s.a.v.) özellik ve selâhiyetlerini açıklayan âyet ve hadîsler ile sahâbe uygulaması birlikte değerlendirilince “dünyaya ait söz ve davranışlarını” da ikiye ayırmak gerekmektedir.
a-Müsbet ilimlerin, teknik ve teknolojinin araştırma, çözme ve geliştirme sahasına giren konular.
b-İnsanların ferd ve toplum halinde eğitilip yönetilme ve yönlendirilme sahasına giren konular. Bunlardan birincisi hadîste kastedilen “dünya işleriniz” sahasıdır ve bu konularda Allah Resûlü’nün (s.a.v.) söyledikleri genellikle şahsî tecrübe ve düşüncesine dayanır, bağlayıcı değildir. İkincisi siyaset, hukuk, ekonomi, sosyal kurumlar, eğitim… ile ilgili sahadır; Allah Resûlü’nün (s.a.v.) bu sahaya giren söz ve davranışları genellikle dine dahildir ve bağlayıcıdır (çünkü ya vahye dayanmakta, yahut da -içtihada dayansa bile- vahyin sözlü veya sükût şeklinde tasdikinden geçmiş bulunmaktadır). Bu konulara ait bulunduğu halde bağlayıcı olmayan davranışları da vardır.
Şah Veliyyullah da Resûlullah’ın davranışlarını bağlayıcılık açısından ikiye ayırır:
1. Risalet görevini tebliğ kabilinden olan sünnet
2. Risalet görevini tebliğ kabilinden olmayan sünnet, ikinci kısmı izah ederken Resûlullah’m beşer oluşuna vurgu yapan Şah Veliyyullah hurma aşılama hadîsini de delil olarak kullanır. Ardından bu kısma şu tür hadîslerin girdiğini belirtir:
1. Tıbla ilgili hadîsler.
2. İbadet niyeti olmaksızın âdet kabilinden, bir kasıt bulundurmaksızın gelişi güzel yaptığı tasarruflar.
3. Folklor kabilinden olup kavminin anlatageldikleri şeyleri
zikretmesi. Ümmü Zer hadîsi gibi (Buhari,Nikah,82)4. O güne has bazı cüzî maslahatın kasdına yönelik olan, ümmetin tamamı için bağlayıcı olmayan sünnet. Devlet başkanı sıfatıyla yaptığı tasarrufları gibi. (Bk. Huccetullahi’l-bâliğa, İstanbul, 1994, s. 471-472.)
Karadavî, bu meseleyi “Hadîslerin varid olduğu şartları çok iyi bilmek.” ilkesi çerçevesinde değerlendirmiştir. Ona göre herkes tarafından açıkça bilinen bir husustur ki âlimlerimiz, Kur’an’ın iyice anlaşılmasına yardımcı olan esaslardan birinin de nüzûl (ayetlerin iniş) sebeplerini bilmek olduğunu zikretmişlerdir. Ta ki Haricîler ve diğer bazı insanların düşmüş oldukları hatalara düşülmesin! Nitekim onlar, müşrikler hakkında inen ayetleri alıp, onları Müslümanlara tatbik ettiler. Bunun içindir ki İbn Ömer, Allah’ın kitabının inmiş olduğu hususları değiştirmeleri sebebiyle onları yaratıkların en şerlisi olarak görmektedir. Bunun misali; İktisadî, siyasî ve sosyal alanlarda Şeriat’ın hükümlerinden kaçmak için bazı insanların dayanmış oldukları “Siz dünyanızın işlerini daha iyi bilirsiniz ” hadîsidir. Çünkü -onların iddia ettikleri gibi- bu alanlar, bizim dünyamızın işlerindendir ve biz onları daha iyi biliyoruz.
Zaten Resûlullah onları bize bırakmıştır! Acaba hadîs-i şerifin kastettiği bu mudur? Asla! Çünkü insanlar için adalet kural ve ölçülerini koymak, dünyadaki haklar ve görevler ile ilgili esasları bildirmek, Allah’ın, Resûlleri gönderme sebeplerindendir. Ta ki ölçüleri karıştırmasın ve onlar sebebiyle yollar ayrılmasın. Bundan dolayı, alış-veriş muamelelerini, ortaklık, rehin, kira, borç vb. işleri düzenleyen Kitap ve sünnet nassları gelmiştir. Nitekim Allah’ın Kitabındaki en uzun ayet “borçların” düzenli bir şekilde yazılması hakkında inen şu ayettir: “Ey inananlar! Birbirinize belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız, içinizden bir katip doğru olarak yazsın.” (Bakara, 282) “Siz dünyanızın işlerini daha iyi bilirsiniz.” hadîsini, onun vürud sebebi açıklamaktadır.
Bu ise hurmaları aşılama kıssasında Hz. Peygamber’in onlara aşılama hakkında, zanna dayanan görüşüyle işaret etmesidir. 0, ziraat erbabından değildir, ziraat olmayan bir vadide yetişmiştir. Ensar ise, bunu vahiy veya dinî bir emir sanmış ve aşılamayı terk etmiştir. Meyveler üzerinde bunun kötü tesiri olunca şöyle buyurmuştur: “Ben ancak zannım ile (daha iyi olacağını) sandım. Dolayısıyla beni zannım sebebiyle eleştirmeyin…” Sonunda da “Siz dünyanızın işlerini daha iyi bilirsiniz.” buyurmuştur. İşte hadîs böyle bir durumda söylenmiştir.(Sünneti Anlamada Yöntem,İstanbul,2009,syf;141)
Yavuz Köktaş-Günümüz Hadis Tartışmaları
0 Yorumlar